Zehirli | Konular | Kitaplar

DÖRT İNCİLİN YAZILIŞ TARİHLERİ

Dört İncilin dili ve yazarları hakkında ortaya çıkan şüphelerin aynısı, onların yazılış tarihleri için de sözkonusudur. İnciller ne zaman yazıldı? Hristiyan kaynakların bellirttiği gibi, Hz.İsa'dan çok kısa bir süre sonra mı, yoksa aradan uzun bir zaman geçtikten sonra mı yazıldılar? Veya yazıldıkları iddia edilen tarihlerde mi yazıldılar?

İncillerin yazılış tarihlerinin tesbit edilmesinde karşılaşılan en büyük zorluk, her İncilin üzerinde yazarının adı bulunduğu halde, yazıldığı tarihin bulunmamasıdır. Eğer yazar adı ile beraber yazılış tarihleri de kitapların üzerinde bulunsa idi, fazlaca problem kalmazdı. Hz.İsa ve İncil yazarı oldukları iddia edilen kişilerle çağdaş olan birçok tarihçi eserlerinde, ne Hz.İsa'dan ve ne de İncillerden söz etmemektedirler. Gould'un eserinde Hz. İsa ile çağdaş oldukları halde ondan hiç bahsetmeyen şu Romalı tarihçilerin isimleri geçmektedir: Seneca (M.S.3-65), Petronius (öl.M.S.66), Büyük Pliny (M.S. 23-97), Juvenal (M.S.60-İ40), Martial(M.S.40-104), Quintilian (M.S. 40-118), Epictetus (M.S. 40-120), Apion (M.Ö. 20-M.S.48) vb. kişiler. Ancak Genç Pliny (M.S.61-105), Tacitus (M.S. 55-120) gibi yazarların, sadece Hristiyan toplumun varlığından bahsettikleri ifade edilmektedir. Bunlarda da İncillerden geniş olarak bahis yoktur. İki meşhur Yahudi yazar İskenderiyeli Philo (M.Ö.20-M.S.60) ile Josephus (M.S. 37-100), eserlerinde Hristiyanlıktan hiç bahsetmemişlerdir. Ancak bu iki yazarın eserlerine sonradan birtakım ekler yapılmak sureti ile, sanki onlar Hristiyanlıktan bahsediyormuş gibi gösterilmek istenmiştir. Clement'in (M.S.95-140 yılları arası) Korintoslulara yazdığı mektupta, İncillerden hiç bahis yoktur, sadece Pavlos'un mektubuna işaret vardır. Bu mektupta Hz. İsa'nın sözlerinin yorumları vardır, ama onun hayatı hakkında biyografik bilgi yoktur. Görüldüğü üzere çağdaş Roma tarih kaynaklarında incillerin varlığı ve onların yazılış tarihleri hakkında yeterli bilgi yoktur.

Daha önce Pavlos'un mektuplarının İnciller yazılmadan önce yazılarak kutsallık kazandıklarını belirtmiştik. Bu konu aslında çok önemlidir. Niçin Pavlos'un Mektupları İncillerden önce yazılarak kutsal yazma muamelesi görmüştür? Pavlos mektuplarını 57-62 yılları arasında yazmıştır. O, yazmış olduğu mektupların Hristiyan cemaatler tarafından korunduğunu çok iyi biliyordu. Acaba o, bunları kutsal kitap tesis etmek gayesi ile mi yazmıştı? Bu gaye ile yazmadı ise, bunların korunup saklanmasına niçin engel olmadı?

Dört İncilden hangisinin önce yazıldığı konusunda kesin bir sonuç alınamamıştır. Bazılarına göre ilk yazılan İncil, Matta'dır, diğer bazılarına göre ise Markos'tur. Matta mı önce yazıldı, yoksa Markos mu? Matta, Hz. İsa'nın öğrencilerinden, Markos ise onun öğrencilerinden değildir. Buna rağmen nasıl Markos bazıları tarafından Matta'nın önüne geçirilebiliyor? Yine Yuhanna, Hz.îsa'nın Havarilerinden, fakat İncillerin sıralanmasında onun İncili dördüncü sırada yer alıyor. En azından Havari olmadığı bilinen iki kişinin İncili, nasıl Havari Yuhanna'nın İncilinin önüne konulabiliyor? Bazı Hristiyan ilim adamları Matta'nın, Logiayı M.S. 50 yılında, Markos'un da İlk İncilini 55-75 yılları arasında yazdığını söylüyorlar. Hristiyan müfessir Lowther Clarke'ye göre Markos İncili 65 yılında, Matta ile Luka, 80-90 yılları arasında, Yuhanna ise 1001ü yıllarda yazılmışlardır. Art-hur Headlam, Markos'un 60 yılından önce, Matta'nın, 70 yılı civarında, Luka'nın 64 yılından sonra yazıldığının rivayet edildiğini, ancak bu incillerin belirtilen tarihlerden çok daha geç yazıldıklarını söylüyor. Raymond C.Knox'a göre, Matta 70 yılından az sonra, Luka 80 yılından sonra, Yuhanna ise 80 ile 120 yılları arasında yazılmıştır.

İncillerin yazılış tarihleri hakkında ittifak sağlayan iki müellif dahi yok gibidir. Bu kitapların ne zaman kaleme alındıkları konusunda herkes ayrı ayrı rakamlar vermektedir, Hristiyan kaynağı Mürşidü't-Talibinde Markos İncilinin 61 yılında yazıldığı ifade edilirken, Hristiyan araştırmacı Horn'a göre Markos İncili, 56 veya 60, yahut 63 yıllarında yazılmış olabilir. Hristiyan araştırmacı Bost'a göre Luka İncili, 58-60 yılları arasında yazılmıştır. Bu İncil Horn'a göre 53 veya 63, yahut 64 yıllarında yazılmış olabilir. Bost'a göre Yuhanna İncili, 95-97 yılları arasında yazılmıştır. Horn'a göre Yuhanna İncili 68-70 yılları arasında veya 89 yılında, yahut 98 yılında yazılmış olabilir. Diğer bir Hristiyan müellif Cercis Zevin'e göre bu İncil, 96 yılında kaleme alınmıştır. Mürşidü't-Talibin ise bu İncilin 65-98 yılları arasında yazılmış olabileceğini ileri sürüyor. W.Durant'a göre Matta İncili 85-90 yılları arasında, Markos İncili ise 65-70 yılları arasında yazılmıştır.

Batılı araştırmacı Schuyler Brown, Markos ve Luka'da yer alan Kudüs'ün tahribi kehanetinin esasında bir kehanet olmadığını, aslında yazarların Kudüs'ün tahribini gözleri ile gördükten sonra ona bir mucize ve kehanet havası vererek İncillerinde yer verdiklerini, onların bu olayı İncillerinde aktarmalarının, aslında bu incillerin yazılış tarihini ele verdiğini ve bu tarihin hiçbir şekilde Kudüs'ün tahribinden önce olamıyacağını belirtiyor. Ona göre Markos 70 yılında, muhtemelen tahripten hemen sonra, Matta ile Luka, 70 yılından sonra yazılmışlardır.

Bu dört İncil ne zaman yazılmışlardır? Eski ve yeni hiçbir araştırmacı bu konuda kesin birşey söyleyememektedir. Burada kesin olarak bilinen bir nokta vardır. Bu İnciller, Hz, İsa'dan en az 25-30 sene sonra kaleme alınmışlardır. Pavlos'un Risalelerinin, İncillerin önüne geçirilmesi ve bu kitapların Hz. İsa'dan bu kadar sonra yazılmaları İncillere duyulan güveni sarsmaktadır. Ortalama olarak Hz. İsa ile İnciller arasmda 35-40 yıllık bir boşluk vardır. İnsanlar arasında sadece üç sene gibi çok kısa bir süre kalan Hz.İsa'nın yaptıklarının, otuzbeş sene sonra yazılması sırasında unutmalar, değişmeler ve yanılmalar olamaz mı? Bu süre her ne kadar bazı Hristiyan müelliflere göre çok uzun ve unutmak için kâfi bir süre sayılmasa da, aslında durum onların dedikleri gibi değildir.

Hristiyan inancına göre Hz.İsa, öğrencilerine kendi hayatını ve sözlerini yazmalarını emretmemiş, kimseyi bu tür bir görevle görevlendirmemiş, bu yüzden o sırada kimse böyle bir hazırlık yapmamış, gördüklerini, duyduklarını ileride yazacakmış gibi dikkatlice inceleyip hafızasına kaydetmemiştir. Bazılarına göre durumun böyle olmasına tesir eden esaslı bir sebeb var. Başta Hz.İsa olmak üzere bütün Hristiyanlar, Hz.İsa'nın öldükten kısa bir süre sonra geri gelip "Tanrının Krallığı"nı tesis edeceğine inanmakta idiler. Uzun süre bu beklenti içinde olan ilk dönem Hristiyanları, gelen giden olmadığını görünce 30-35 senelik bir aradan sonra "Hz.İsa geri gelmedi, bari onun sözlerini yazalım" diyerek incilleri yazmaya başladılar. Belki başlangıçta bir hazırlık olsaydı bu 30-35 yıllık arayı telafi mümkün olabilirdi, ama başlangıçta kimsenin beklemediği birşey, uzun bir bekleyiş döneminden sonra gündeme gelince bu boşluğu telafi etmek çok güçleşmiştir.

İncillerin verdiği bilgiye göre Hz.İsa, dünyada olduğu sırada bütün Hristiyanlar, daha kendi nesilleri yok olmadan, dünyanın sonunun geleceğine inanıyorlardı. Onlara göre Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden kısa bir süre sonra büyük felaketler olacak, Hz.İsa "Tarı'nın Krallığı"nı kurmak üzere geri gelecek, dünyanın sonu gelecek, herkes cezasını çekecek. Kimsenin bundan başka bir beklentisi yoktu, kimse ilerde Hz.İsa'nın sözlerine ihtiyaç duyulacağını bilmiyordu. Ama o kişinin yakında olacak dediği şeylerin hiçbiri gerçekleşmeyince bazı öğrencileri, birdenbire onun sözlerini, mucizelerini, vaaz ve nasihatlerini, anlattığı meselleri ve hayatını yazmaya koyuluyorlar. Bu şartlar altında sağlıklı bir rivayet ve nakil mümkün olabilir mi? Onlar bu kadar hazırlıksız ve tedbirsiz başladıkları bu işte bazı şeyleri unutmuş olamazlar mı, bazı şeyleri yanlış hatırlayamazlar mı? Bunun mümkün olduğu ve gerçekte bunların meydana geldiği İnciller arasında görülen farklılık ve çelişkiden kolayca anlaşılmaktadır. Bu yorum muharref incillerin yazmış oldukları şeylere dayanılarak yapılan bir yorumdur. Gerçekte Hz. İsa hakkında "Yakında geri geleceğim" dediği halde geri gelmedi, dolayısı ile onun söylediği şeyler vukua gelmedi demek doğru değildir. Yanlışlık onda değil, muharref İncillerdedir.

İşin tekrar başına dönerek İncil yazarlarının durumuna yeniden bir göz attığımızda, Hristiyan müelliflerin onlar için "görgü tanıkları" dediklerini görürüz. Yani onlar, bizzat gözleri ile gördüklerini, kulakları ile işittiklerini yazmışlardır. Onların bu iddiasına rağmen, en az iki İncil yazarının görgü tanığı olmadığı açıkça biliniyor. Markos ve Luka, direkt olarak Hz.İsa'ya öğrenci olmadıklarından, bunların bizzat görgü tanığı olarak gözleri ile gördüklerini ve kulakları ile işittiklerini yazmaları mümkün değildir. Öyleyse bu iki yazarı Hz. İsa'ya ulaştıran senet silsilesi nedir? Bunlar kimler kanalı ile bu haberleri almışlardır? Bunların ravileri kimlerdir? Ne adı geçen yazarlar ve ne de diğer Hristiyan kaynaklar bu konuda hiçbir bilgi vermemektedir. Diğer iki İncilin yazarları, iddia edildiği gibi Havari değil iseler, bu sorular onlar için de sorulabilir. Onlar kendilerini Hz.İsa'ya ulaştıran bir rivayet silsilesine sahip mi idiler? Eğer sahip idiler ise bu silsile kimlerden oluşmuştu?

Yazar Yuhanna, İncilinde Hz.İsa'nın çarmıha gerilme olayını anlatırken, kendisinin Zebede oğlu Havari Yuhan-na'dan başka bir Yuhanna olduğu intibaını uyandıran bir anlatım tarzı sergiliyor. O, bu konuyu şöyle naklediyor : "İsa Taberiye denizi kenarında yine şakirtlere kendini gösterdi. Simun Petrus, Didimos denilen Tomas, Galilenin Kana şehrinden Natanel, Zebedi'nin oğulları ve onun şakirtlerinden ikisi ile birlikte idiler.". Burada Zebedi oğulları ile kasdedilen Yuhanna ile Yakub'dur. Bu ifadelerin içinde geçtiği İncil, eğer Zebedi oğlu Yuhanna'nın yazdığı İncil olsaydı, herhalde yazar burada "ben ve kardeşim" tabirini kullanırdı. Halbuki sanki yazarın kendisinin, bu Zebedi oğlu Yuhanna ile alakası yokmuş gibi "Zebedi'nin oğulları" diye onlardan gaip (üçüncü tekil şahıs) sığası ile bahsediyor. Bu ifadeler Yazar Yuhanna'nın, Zebedi oğlu Havari Yuhanna olmadığını ele vermektedir.

XIX. yüzyıldan itibaren Batıda konu üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde bugünkü Yuhanna İncilinin yazarının, Havari Yuhanna olmadığı ortaya konmuştur. Bu görüşü ilk olarak ileri sürenler "Tübingen Okulu" mensupları olup bunların başında Baur vardı. Baur ve arkadaşlarına göre, ikinci yüzyılın ortalarında sürgünde doğan bir Yahudi Hristiyan (isminin Yuhanna olduğu tahmin ediliyor), kendi yazdıklarına güven ve itimad sağlamak için, kitabının başına Havari Yuhanna'nın ismini yazmıştır. Baur'un bu iddiasına karşılık, diğer bazı araştırmacılara göre bu İncil, bu kadar erken dönemlere (Baur'a göre ikinci yüzyılın ortaları) ait olamaz. Çünkü bu İncilde İskenderiye felsefe okulunun bir takım helenistik fikirleri, özellikle Plotinos'un (M.S. üçüncü asrın sonları) fikirleri yer almaktadır. Dolayısı ile en iyimser bir tahminle bu İncil, üçüncü asrın sonlarına doğru yazılmış olmalıdır. Durum bu şekilde olunca Matta, Markos ve Luka gibi, Yuhanna'nın da görgü şahidi olarak İncilini yazmış olduğu ifadesi askıda kalmaktadır.

Hristiyanlıkta Hz.İsa'nm varlığı bir bütün olarak vahiy kabul edilmekle beraber o, Havarilerine, diğer öğrencilerine ve kitap yazarlarına görme ve duyma olmaksızın vahyeden bir Tanrı durumunda değildir. Hristiyanlıktaki vahiy ve ilhamın ana kaynağı Hz.İsa'nın hayatı ve sözleridir. Kimse İncil ve Risale yazarlarının, Hz. İsa'yı görmeden, sözlerini işitmeden, onun hayatını, vaaz ve nasihatlerini sadece vahiy kanalı ile yazdıklarını iddia etmiyor. Hristiyanlar, yazarların görgü tanıkları olarak hadiselere şahit olduklarını, Hz. İsa'nın yaptıklarını gözleri ile gördüklerini, onun söylediklerini kulakları ile işittiklerini, bundan sonra onlardan akıllarında kalanları yazdıklarını söylemektedirler. Hristiyan ilim adamlarına göre yazarlar, incilleri yazarlarken, kendi insiyatiflerini kullanmışlar ve diğer kaynaklardan da istifade etmişlerdir.

Bu yazarların, hem vahiy ürünü olarak yazdıkları iddia edilecek, hem de bunların vahyin ana kaynağı dışındaki diğer kaynaklardan da istifade ettikleri söylenecek, bunu mantığın kabul etmesi mümkün değildir. Eğer bu iddia doğru ise, vahiy ürünü olan İncillere, vahiy dışı diğer kaynaklardan bazı şeylerin ilâve edildiği açıkça itiraf edilmiş, olmaktadır. Hristiyanlar, İncil yazarlarına gelen vahiy ve ilhamı bu ithamdan kurtarmak için bambaşka bir yorum yapmaktadırlar. Onlara göre, yazarlara gelen vahiy veya ilham, dikte ettirici bir vahiy veya ilham değildir, bu vahiy onların gördüklerini, duyduklarını ve başkalarından aldıkları bilgileri yazarken bu yazarları hata etmekten koruyan bir vahiydir. Mademki durum böyledir, öyleyse İnciller arasında neden bu kadar farklılıklar ve çelişkiler vardır? Hata etmekten, yanlış yazmaktan koruyan vahiy, niçin ortaya çıkan bu çelişkilere engel olmamıştır?

İnciller ve Risaleler bütünü ile Hz.İsa'nın hayatına ve sözlerine yöneldiklerine göre bunların esas ana noktası, Hz. İsa'nın yaptıkları ve söylediği şeyler olmalıdır. Bu sözlerin ve hadiselerin hatasız ve eksiksiz aktarılması esas olduğu halde, neden bunlarm yazılması ondan an az 25-30 sene geciktirildi? Niçin Hz.İsa kendisi dünyada iken, daha önce Hz. Musa'nın yaptığı gibi yaparak bunları kaleme almadı? En azından onun dünyadan ayrılışından hemen sonra bu yazma işine başlana-maz mıydı? Onları yazmaya o zamanlarda ihtiyaç yok idi ise, neden daha sonraları bu ihtiyaç hasıl oldu? Bu soruya "Görgü tanıklarının azalmaya başlaması yüzünden bunların yazılmasına ihtiyaç hasıl oldu" şeklinde bir cevap verilebilir.

Ama zaten yazarların bir çoğu görgü tanığı değil, üstelik ruhu'l-kudüs her zaman onlarla beraber olup, Hz. İsa hakkında konuşurken onları sürekli hatadan alıkoyacağına göre, bu bir gerekçe olarak öne sürülemez. Haydi bunu bir mazeret kabul edelim. Hz.İsa ile İnciller arasındaki 25-30 yıllık boşluk ne olacak? Bu zaman zarfında unutulan, yanlış hatırlanan şeyler olamaz mı? Zamanın geçmesi ve görgü tanıklarının yok olması ile bu tehlikeler söz konusu olabiliyorsa ve ilham ve vahiy bu tehlikeleri ortadan kaldıramıyorsa, 25-30 yıllık zaman boşluğunda bu tehlikeyi vahiy veya ilham nasıl engelleyecektir? Kaldı ki bazı Batılı araştırmacıların yaptıkları tesbitlere göre, bugün elde mevcut olan en eski İncil ile Hz. İsa'nın zamanı arasındaki boşluk, 25-30 sene değil, en azından üç asırdır. Bu boşluğu bir rivayet silsilesi ile doldurmak tamamen imkânsızdır. Çünkü böyle bir silsile yoktur.


1 yorum

inciller

haklısınız ve bizden çok şey bildiginiz ortada bunu kabul etmek gerekir. yanlız incilerin yazılış tarihleri üzerinde bir çok belirsizlik mevcuttur. şu bir gerçek ki teslis yapan incillerin ve hz.isanın geri gelecegine yönelik uydurmaların ms.2 ve 3 yy da ortaya çıktığı bir gerçektir. şöyleki hrıstiyanlar teslisi yeni eflatunculuktan aldıkları gercektir. bu ögretinin gerçegi tanrı, akıl ve ruh olmuştur. hz.isa nın yeniden geleceğini ise ms.3 yy da mardin nusaybindeki nasturiler uydurmuş ve kendilerine en yakın yerlerden olan şamı göstermişlerdir. bunun üzerine ms.300 veya 323 te iznik konsülünde bunu tartışmıslar ve alınan kararda nasturileri sapık olarak ilan etmişler ve aforoz etmişler idi. buna karşılık yahudiler ise hz. üzeyirin geri gelecegini ve bunun iz düşümü olarak bizde ise şii ler kayıp 12.imam mehdinin gelecegini uydurmuşlardır. bunlar yüce dinimiz islamdan öncede var olmuş ve sonrasındada varlığını sürdürmüştür. bize göre yüceler yücesi allah tan başka kurtarıcı beklemek insanı şirke götürür. size çalışmalarınızda başarılar dilerim ve bu konular hakkında da yazmanızı rica ediyorum. selamlar.

07.05.2011 - misafir battal bircan