Zehirli | Konular | Kitaplar

Sünnet'e Uygun Yaşayamazsanız?..


Abdullah İbni Mes'ud radiyallahu anh şöyle dedi:

"Peygamberinizin sünnetini terkederseniz, sapıttınız gitti demektir".(1)

Bu defa bir "sahabî kavli"nden veya bir "mevkuf hadis"ten, büyük sahabi Abdullah İbni Mes'ud'un bir görüş ve değerlendirmesinden söz etmek istiyoruz. Esasen Abdullah İbni Mes'ud radıyallahu anh bu sözünü, farz namazların mescidlerde cemaatla kılınması gerektiğini anlatırken söylemiştir. Onun sözlerinin tamamı şöyledir:

" Şu beş vakit namazı, ezan okunan mescidlerde cemaatle kılmaya bakın. Şüphesiz ki bunlar sünen-i hüdâ'dır. Allah, resûlüne sünen-i hüdayı açıklamıştır. Allah'a yemin ederim ki ben, kesin münafıklar hariç, sahabilerin beş vakit namazı cemaatla kılmayı hiç bir zaman terletmediklerinin şahidiyim. Vallahi ben, iki kişinin koltuklarına girip -ayakları yerde sürünerek- saftaki yerine kadar götürülen sahabiler gördüm. Sizden evinde namaz kılacak bir yeri olmayan yoktur. Eğer mescidleri terkeder de farz namazları evlerinizde kılarsanız, peygamberinizin sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkederseniz, küfre girdiniz (ya da sapıttınız) demektir."

Ebû Davûd'un Sünen'ine ilk şerhi yazmış olan Hattabî (v. 388 h. ), İbn Mes'ud'un bu sözünü; "Hz. Peygamber'in sünnetini terkederseniz, İslamî emirlerden tek tek vaz geçe geçe - Allah korusun- bir gün küfre gitmiş olursunuz" diye açıklamaktadır.(2)

Abdullah İbni Mes'ud radıyallahu anh'ın cemaata devam gereğini anlatırken söylediği ve Ebû Davud'un Sünen'i dışındaki kaynaklarda yer alan rivayetlere göre "Kim yarın Allah'a Müslüman olarak kavuşmaktan mutlu olacaksa..." diye başladığı bu sözler, aslında, inançlarını sünnete uygun olarak yaşamayanların acı sonuna dikkat çekmektedir. Bu sözleriyle o, -çok haklı olarak-, "sünen-i hüdâ'dan sayılan cemaata devam konusunda gevşeklik gösteren kimse, dinin bütününe karşı da laubali, ciddiyetsiz davranır, bu umumî ciddiyetsizlik ise, onu küfre ve sapıklığa götürür" demek istemektedir.

Sünen-i Hüda - Sünen-i Zevaid

Burada geçen sünen-i hüda tabiri, dîni tam olarak yaşayabilmek için ibadet olarak sürekli işlenen sünnetler demektir. Cemaata devam etmek de onlardan biridir. Bu tür sünnetleri özürsüz olarak devamlı terketmek mekruh sayılır. Hz. Peygamber'in yeme-içme, oturup kalkma gibi adet olarak yaptığı fiillere ise, sünen-i zevaid denir. Ulema bunların terkinde kerahet görmez. Ancak bu konularda da Hz. Peygamber'e uymayı kemal-i edebten sayarlar. Bize göre bu değerlendirme, sünen-i zevaid'e uymanın da dinî yaşayış bakımından fevkalade önemli olduğunu gösterir. Zira bir işin kemali yoksa, fazla bir kıymeti de yok demektir..

İNANDIĞI GİBİ YAŞAMAK

İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız, diye genel ve gerçek bir yargı vardır. Buna şu cümleyi de eklemek mümkündür: İnandığınızı, sünnet örneğinde olduğu gibi yaşamazsanız, din diye bid'atleri yaşamaktan kurtulamazsınız. Zira Müslümanlar için İslam’ı yaşamanın yegane ölçüşü Hz. Peygamber'in sünnet'idir. Sünnet ise, Peygamber aleyhisselamın, insanların öğrenmesi ve devam ettirmesi için uyguladığı amelî yoldur, yani din pratiğidir. Bir başka ifade ile söyleyecek olursak sünnet, Resül-i Ekrem Efendimiz'in İslam'ı yorumudur. Peygamber yorumundan uzak olarak. doğru ve sahih bir dinî hayattan söz etmek elbetteki mümkün değildir. Bu sebeple bize göre "inandığı gibi yaşamak" demek, "sünnet üzere, sünnette olduğu gibi, sünnetteki örneğe uygun olarak yaşamak" anlamına gelmektedir.

GERÇEK DİNDARLIK

Gerçek dindarlık, dînî olanı dinde emredildiği ve sünnette gösterildiği şekilde yaşamaktır. Emir ve yasakların kabulü ve yaşanması Allah'a itaattir. Uygulama biçimindeki itaat ise, Hz Peygamber'e yöneliktir. Böyle olunca sahih bir dinî yaşayış ortaya koyabilmek için temelde sağlam bir iman ve halis bir niyet ne kadar gerekli ise, uygulamada da Sünnet’e uygunluk en az o kadar lüzumludur. Nitekim " ..ona uyun ki doğru yolu bulasınız."(3) ayetindeki Peygamber'e uyma çağrısı, Hz Peygamber'in sadece getirdiklerine inanmakla sınırlandırılamaz. Nitekim aynı ayette, "Allah'a ve Resûlüne iman edin" emri verildikten sonra "ona can ü gönülden uyun.. " daveti yapılmaktadır. Bilinen bir gerçektir ki iman ve amel olarak Peygambere uymadıkça hidayete ulaşılamaz. Çünkü " Sen sırat-ı mustakim'e çağırıyorsun" ayetinde(4) ifade buyuruluğu üzere Peygamber Efendimiz daveti ve uygulamaları île hidayet elçisi ve rehberidir.

Kadı İyaz'ın işaret ettiği gibi " ...Allah'a ancak güzel sözler ulaşır. Onları da ancak amel-i salih ulaştırır "(5) ayetindeki amel-i salih, "sünnet'e uygun olan amel" diye yorumlanmıştır.(6) Buradan hareketle, "sahih amel, sünnete uygun olan amel ve davranıştır" ya da "Müslümanca yaşamanın sıhhat şartı sünnettir" demek mümkündür. Nitekim sünnet, Allah'ın dinini anlamada ve onu hayattaki bütün iş ve sahalara uygulamada fikrî ve amelî olarak Nebî sallellahu aleyhi vesellem'in getirmiş olduğu usul ve ortaya koyduğu örnektir.

SÜNNETİ ÖNEMSEMEMEK MÜMKÜN MÜ?

Sünnetteki uygulamayı önemsememek ya da şu veya bu gerekçe ile değiştirmeye kalkmak, tek kelime ile itaatsizliktir. Onun da anlamı, - ibn Mes'ud'un açıkça belirttiği gibi felaketle sonuçlanacak bir yola girmek demektir. Bunun böyle olduğu, kitaplarımıza intikal etmiş örneklerde de görülmektedir. Mesela Buharî'nin kaydettiğine göre, Mekke döneminde Ka'be çevresinde bulunuyorken Necm sûresindeki secde ayetini okumuş olması sebebiyle Hz Peygamber ve mü'minlerin secde ettiklerini gören ve "bana bu yeter" diyerek yerden aldığı bir avuç çakıl taşını veya toprağı oturduğu yerde alnına koyan yaşlı bir kişi, neticede kafir olduğu halde öldürülmüştür.(7)

Yine Hz. Peygamber’in, "Sağ elinle ye!" uyarısına, kibirlenerek "yiyemiyorum" diye cevap veren Busr İbni Ra'i'l-ayr'a, Efendimiz’in, "yiyemezsin tabiî" demesi sonucunda Busr'un sağ elini bir daha ağzına götüremediği bilinmektedir .(8)

Güneş doğduktan sonra, -bir rivayete göre ise batmak üzere iken nafile namaz kılmaya kalkışan bir başka Müslüman ikaz edilince; "Ne yani, Allah'ın bana, namaz kıldığım için azab edeceğini mi söylemek istiyorsun? diye mantıklı görünen bir cevap vermiştir. Ancak ikazı yapan tabiûn neslinin ileri gelen alimlerinden Said İbni'l-Museyyeb, bu defa ona hiç beklemediği çok çarpıcı bir cevapla mukabele etmiş ve dolayısıyla Müslümanlarca asla ihmal edilmemesi gereken bir gerçeği hatırlatmıştır: "Allah sana namaz kıldığın için değil, sünnete uymadığın için azab eder!"(9)

Aynı şekilde Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma da kendisine yöneltilen sefer namazı île ilgili soruyu cevaplandırırken " seferde namaz iki rekattır. Kim sünnete muhalefet ederse, küfre girer”(10) demiş ve sünnetteki uygulamanın Müslümanların hayatı için arzettiği önemi açık seçik dile getirmiştir.

Bu ve benzeri daha bir çok olay, yazımızın başına aldığımız Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh'ın: "Peygamberinizin sünnetini terkederseniz, sapıttınız gitti demektir" sözünün ne kadar doğru ve gerçek olduğunu göstermektedir.

Öte yandan Kadı İyaz merhumun belirttiğine göre " Peygamber mü'minlere öz canlarından önde gelir.." ayeti(11) bazı müfessirlerce "Peygamber'in sünnetine uymak, kendi görüşüyle amel etmekten önceliklidir" diye yorumlanmıştır.(12)

KALİTELİ MÜSLÜMAN OLMANIN YOLU

Buraya kadar yaptığımız nakillerden anlaşılmaktadır ki, gerek fikrî gerekse amelî sahada sünnet'i önde tutmak ve dini Sünnet'e göre yaşamak, kaliteli müslüman olmanın biricik yoludur. Aksi halde iddia ne olursa olsun, bid'atleri din olarak yaşamak ve ciddî bir biçimde bid'atlerin saptırıcılığına kurban gitmek tehlikesi bulunmaktadır. Zührî'nin dediği gibi "sünnete sarılmak kurtuluştur." Nitekim Peygamber Efendimiz de "Kim benim sünnetimi benimseyip yaşarsa bendendir" buyurur. (13)

Yazımızı, Urve b. Zübeyr'in sözüyle bitirelim,

"Sünnetlere, aman sünnetlere dikkat ediniz. Zira sünnetler, dinin kıvamıdır!"(14)

Dipnotlar: 1) Müslim, Mesacid 257 Ebû Davûd, Salat 46, Nesaî, imamet 50, İbni Mace, Mesacid 14, Ahmed İbni Hanbel, Müsned, l, 382, 414-415, 455 2) Mealimu's-sünen, l, 159 (Beyrut, 1981, ikinci baskı), 3) A’raf sûresi(7),158 4) Şura sûresi (42), 52 5) Fatır sûresi(35),10, 6) Bk Şifa-ı Şerif Tercüme ve Şerhi, s 306 7) Buharî, Sucûdu'l-Kur'an 1 8) Müslim, Eşribe 107, Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV,46, 9) Abdürrezzak, Musannef, III, 52, Dârimî, Mukaddime, 39 ), 10) Abdürrezzak, Musannef, II, 520 , 11) Ahzab sûresi(33), 6], 12) Bk Şifa ı Şerif Tercüme ve Şerhi, s 55 , 13) Abdürrezzak, Musannef, VI, 169 , 14) İbni Abdilberr, Camiu beyani'l-ilm, II, 138, ibn Hacer, Fethu'l-bari, XIII, 301
Kaynak:ALTINOLUK DERGİSİ


Konular