Zehirli | Konular | Kitaplar

dua etmek

SEBEPLERE YAPIŞMAK DİNİMİZİN EMRİDİR

Vehhabiler diyor ki:
Peygamberlerin ve onların yolunda olanların gittikleri yol vesiledir, kendileri vesile değildir. Madde, cisim ve zat, sebep olamaz. Diri olup yanında bulunandan bir şey istemek caizdir. Uzaktakinden ve ölüden istemek, bunları vesile etmek şirktir.

CEVAP
Her şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır. Bir şeyi yaratmak için, başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, Allahü teâlânın âdetidir. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmasını isteyenin, o şeyin yaratılmasına vesile olan sebebe yapışması lazımdır. Peygamberler hep sebeplere yapışmışlardır.

Allahü teâlâ sebebe yapışmayı övmektedir. Peygamberler sebeplere yapışmayı emir etmektedir. Dünyadaki olaylar, hadiseler de, sebebe yapışmanın lazım olduğunu göstermektedir. Bir şeye kavuşmak için, o şeyin sebebine yapışılır. O sebebi, o şeye sebep yapan ve insanın o sebebe yapışmasını sağlayan, o sebebe yapıştıktan sonra, o şeyi yaratan, hep Allahü teâlâ olduğuna inanmak lazımdır. Böyle inanan bir kimse, bu sebebe yapışmakla, o şeye kavuştum diyebilir. Bu sözü, o şeyi sebep yarattı demek değildir. Allahü teâlâ, o şeyi bu sebeple yarattı demektir.

SEBEPLER YARATICI DEĞİLDİR

Sual: Sebeplere inanmak nasıl olmalı?

CEVAP
İmam-ı Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, kendi kudretini sebepler altında gizledi. Kudret sahibi yalnız kendisi olduğunu bildirdiği gibi, sebeplere yapışmayı emir buyurdu. Tam müslümanın, sebeplere yapışmasını ve sebeplere kuvvet veren yaratana güveneceğini bildirdi. Yakub aleyhisselamın bu ikisini birlikte yaptığını Kur’an-ı kerimde bildirerek, onu övdü. Yusuf suresinde mealen, (Yakub, bizim bildirdiğimizi bilir. Fakat, insanların çoğu, takdirin tedbire galip olduğunu bilmezler) buyurdu. Tibyan tefsirinde, bu âyet-i kerimeye (Müşrikler, Allahü teâlânın Evliyasına ilham ettiği şeyleri bilmezler) demiştir. Tesiri sebeplerden bilip, Allahü teâlânın kuvveti ile tesir ettiklerini bilmeyenler sapıktır. Sebepleri ortadan kaldırmak isteyen de, Allahü teâlânın hikmetini bilmemiş, Allahü teâlânın, mahlukları boş yere, faydasız yaratmış olduğunu söylemiş olur. Sebeplere tesir kuvvetini Allahü teâlânın verdiğine inanan ise, hak yola kavuşmuş olur. Her iki tehlikeden kurtulmuş olur. (Mektubat, 1.cild 110.m.)

MÜMİN,MÜMİN KARDEŞİNİN AYNASIDIR

Sual: Evliyanın kabirlerine giderek, Allahü teâlâdan bir dilekte bulunurken, onları vesile etmek, vesile olmaları için onlara yalvarmak caiz midir?

CEVAP
Elbette caizdir. Maide suresi 35. âyet-i kerimesinde mealen, (Ey müminler! Allahü teâlâdan korkun ve Ona yaklaşmak için vesile arayın!) buyuruldu. Bütün tefsirler, vesilenin Allahü teâlânın sevdiği, beğendiği şeylerden herbiri olduğunu bildiriyor. Nisa suresinin 80. âyetinde mealen, (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur) buyuruldu. Bunun içindir ki, İslam âlimlerinin çoğuna göre, birinci âyet-i kerimedeki vesile, Resulullah demektir. Böyle olunca, Peygamberleri ve onların vârisleri olan Velileri, salih müslümanları vesile etmek, onların yardımları ile Allahü teâlâya yaklaşmak caiz olmaktadır.

Peygambere karşı söylemek, yalvarmak küfür ve şirk olsaydı, namaz kılanların hepsinin kâfir olması lazım gelirdi. Muhammed bin Süleyman’ın Eşedd-ül-cihad’da yazılı fetvasına göre, vehhabilerin de kâfir olmaları lazım olurdu. Çünkü her müslüman, namazda otururken, Esselamü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullah diyerek Resulullaha selam vermekte ve o yüce Peygambere dua etmektedir.

RESULULLAH'IN HAKKI İÇİN

Sual: Peygamber efendimiz veya falanca evliya hürmetine diye dua edilir mi?

CEVAP
Allahü teâlâ, bazı kullarına, kendinde hak ihsan ettiğini Kur'an-ı kerimde bildirdi. (Müminlere yardım etmek, üzerimize hak oldu) buyurdu. (Rum 47) [Hadika]

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin zatların hatırı için, istiyorum.) [İbni Mace]

Ölü veya diri olan bir velinin veya bir nebinin ismini söyleyerek, onun hürmeti için dilekte bulunmak caizdir. (Bezzâziyye)

Allahü teâlânın Peygamberlerini ve salih kullarını vesile ederek dua edilir. (Hısn-ül-hasin)

Peygamberin hakkı için demek, Onun peygamberliği haktır; bir velinin hakkı için demek de onun evliyalığı haktır demek olur. Peygamber efendimiz de bu niyet ile, (Peygamberin Muhammed hakkı için) demiş ve harplerde Allahü teâlâdan, Muhacirlerin fukarası hakkı için yardım dilemiştir. İslam âlimlerinden, (Senden istedikleri zaman verdiğin kimseler hakkı için) ve (İmam-ı Gazalinin hakkı için) gibi dualar yapanlar ve kitaplarına yazanlar çok olmuştur. (Berika)

ALLAH'TAN BAŞKASINA DUA

Sual: İbni Teymiyeci bir yazar, (Sizlere fayda ve zararı olmayan, Allah’tan başkasına dua etmeyiniz) ve (Allahü teâlâ ile birlikte başkasına dua etmeyiniz) âyetlerini gösterip, evliya, hatta peygamber de olsa, Allah’tan başkasından bir şey isteyenin kâfir, müşrik olacağını söylüyor. Dinimizin bu husustaki hükmü nedir?

CEVAP
Bu âyet-i kerimede yasak edilen dua, ilim dilinde kullanılan dua demektir. Yani tapınarak yapılan duadır. Bu dua, ancak Allahü teâlâya olur. Fakat, bir kimse, yalnız Allahü teâlâya dua edileceğini, Allahü teâlâdan başka kimsenin yaratıcı olmadığını, her şeyi Onun yaptığını bilerek, enbiyayı ve evliyayı vesile eder, onların Allah’ın sevgili kulları olduklarını ve Allahü teâlânın, onların ruhlarına, insanlara yardım edebilmek kuvvetini verdiğini düşünerek, ruhlardan yardım beklerse, caiz olur.

Onlar, mezarlarında, bilmediğimiz bir hayatla diridirler. Ruhlarına, kerametler ve tasarruf kuvveti ihsan edilmiştir.

PEYGAMBER HAKKI İÇİN DUA ETMEK

Sual: Peygamber hürmetine veya Peygamber hakkı için diye dua etmek caiz midir?

CEVAP
Elbette caizdir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Üzerimize hak oldu ki, müminlere yardım ederiz.) [Rum 47]
(Allahü teâlâ kullarına merhamet etmeyi kendisine lazım kıldı.) [Enam 12]

Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:
Bu âyet-i kerimeler merhamet ve ihsan ederek, sevdiklerine haklar verdiğini göstermektedir. (İbni Abidin, Hadika, Dürer ve Gurer)

(Peygamberin hakkı için demek, Onun peygamberliği haktır demek olur. Peygamber efendimiz de, bu niyet ile (Peygamberin Muhammed hakkı için) demiş ve harplerde Allahü teâlâdan, Muhacirlerin fukarası hakkı için yardım dilemiştir.

YETİŞ YA RESULULLAH

Ebû Abdullah Merrakûşî hazretleri, Resûlullah efendimizi vesîle ederek Allahü teâlâdan bir şey istemek, Resûlullah efendimizin yardım ve şefâatlerine kavuşmak husûsunda bir eser yazdığı esnâda başından geçen bir hâdiseyi şöyle nakletti:

"1239 senesinde Sader kalesinden seçkin bir cemâatle berâber çıktık. Yanımızda bize kılavuzluk eden biri vardı. Bir müddet gittikten sonra suyumuz tükendi. Durup su aramaya çıktık. Ben de bu arada ihtiyâcımı görmek için gittim. Bu sırada müthiş bir şekilde uykum geldi. Nasıl olsa giderken beni uyandırırlar deyip, başımı yere koydum. Uyandığımda kendimi çölün ortasında yapayalnız buldum. Arkadaşlarım beni unutup gitmişlerdi. Yalnızlıktan büyük bir korkuya kapıldım. Çölde sağa sola yürümeye başladım. Nerede bulunduğumu, nereye gideceğimi bilemiyordum. Her taraf dümdüz kumdu. Az sonra hava karardı. Yolculuk yaptığımız kâfileden hiçbir iz yoktu. Ben, gece karanlığında yapayalnızdım. Korkum daha da şiddetlendi. Telâşla daha süratli yürümeye başladım. Bir müddet gittikten sonra, çok susamış ve yorulmuş bir hâlde yere düştüm. Artık hayâtımdan ümîdimi kesmiş, ölümümün yaklaştığını hissetmeye başlamıştım. Susuzluk ve yorgunluktan, ızdırap ve elemim son haddine varmıştı. Birden aklıma geldi.

Dünya'daki Müslümanlar'a dua etmek

Bütün Dünya'daki Müslümanlar bir ailenin fertleri gibidir. Hatta hepsi bir vücut sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buharî]

Müslümanlar dünyanın çeşitli yerlerinde [mesela Bosna’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Irak’ta] zulme uğruyor. Diğer Müslümanların bunlara, güçlerinin yettiği ölçüde yardım etmesi, herhangi bir yardımda bulunamayanın da, dua etmesi farz olur. Dünyanın öteki ucundaki bir Müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: