Akıl büyük nimettir
Büyük bir nimet olan akıl ile gerçekleri görmek mümkün olur mu?
Büyük bir nimet olan akıl ile gerçekleri görmek mümkün olur mu?
Bugün dünyanın her yerinde kötü işler, günahlar rağbettedir. İyi işler, faziletler ise öcü gibi gösteriliyor. Bunlar kıyamet alametidir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kötüler iyi, iyiler kötü gösterilmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Haraiti]
Sık sık duyarız; (Bak herkes böyle yapıyor, onlar yanlış yolda da sadece sen mi doğru yoldasın) deniyor. İyilik, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin’in, Japonya’nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada gayri müslimler, Müslümanlardan daha fazla. Azınlıkta kaldığı için (Müslümanlık hak din değildir) denemez. Çünkü Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
Bir kâfir, şu üç sebeple, Allahın lütfu, kendi araştırması ile ve birinin duâsını almakla Müslüman olur.
1- Allahın lütfu ile: Allahü teâlâ, bir kimsenin hidayetini, yani Müslüman olmasını dilemişse, o kimse, severek Müslüman olur. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslâma açar.) [Enam 125]
(Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini dalalette bırakır.) [İbrahim 4]
Dünkü yazıda, bir insanın hidayetine sebep olmanın dünyadaki her şeyden daha kıymetli, hatta ona Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına ulaştırmanın da aynı olduğunu bildirmiştik. Yani o kişi hidayete kavuşmasa bile aynı sevaba kavuşulur. Bugün de aynı hususları bildirmeye devam ediyoruz...
İslâm âlimleri, (Nice küçük ameller vardır ki, niyetler onları büyütür, nice büyük ameller vardır ki, niyetleri onları küçültür) buyuruyor. Eski ümmetler zamanında çok acıkan birisi, (Şu kum tepeleri buğday olsa, bütün fakirlere dağıtırdım) diye düşünür. Allahü teâlâ zamanın Peygamberine şöyle vahyeder: (Ona de ki, Allah, senin halis niyetini kabul etti, o kadar buğdayı sadaka vermiş gibi sana sevap yazdı.) [İhya]
Hidayet, doğru yolu gösterme, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda bulunma, cenâb-ı Hakkın insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsân etmesi ve kulun rızâsını kendi kazâ ve kaderine tâbi eylemesi demektir. İhtidanın manası da hidayete erme demektir, yani Müslüman olma, din olarak İslâmiyet’i seçme.
İfrat ve tefritin ikisi de kötüdür. Hak, ortadadır. İfrat ve tefriti anlatan Türkçe bir kelime yok. Tarifle anlaşılır. Aşırılık denebilir. Tefrit de ifratın zıddıdır. İfrat normalden fazla, tefrit de normalden az demektir.
Her işte ifrat ve tefritten yani aşırılıklardan uzak olmak ve vasat yani orta yolu tutmak gerekir. Dinimiz, aşırılıklardan uzak, orta yolda olmayı emretmektedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İfrat ve tefritten uzak durun.) [Buharî], (Aşırı giden helak olur.) [Müslim], (İşlerin en iyisi vasat olanıdır.) [Deylemî, Beyhekî] (Din kolaylıktır. Vasattan ayrılıp aşırı gideni din mağlup eder.) [Nesâî]
Bir kâfir, şu üç sebeple müslüman olur: Allahın lütfu ile, kendi araştırması ile ve birine iyilik yapıp onun duâsına kavuşmakla.
1- Allahın lütfu ile: Allahü teâlâ, bir kimsenin hidayetini, yani müslüman olmasını dilemişse, o kimse, severek müslüman olur. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslâma açar.) [Enam 125], (Allah, dilediğini hidayete kavuşturur.) [İbrahim 4]