Zehirli | Konular | Kitaplar

şahsi görüş

ALLAH CELLE CELÂLÜHÜ MAHLÛKATINA BENZER Mİ? - IV-


Değerli Okuyucularımız!

Allah Teala Celle Celalühu mahlûkatına benzer mi? konu başlığıyla sizlere sunduğumuz, yazı dizimizin dördüncü serisinde, böyle bir benzetmenin kesinlikle mümkün olmadığını, ilmi açıklamalarla ispat ederek, tekrar sizlerin bilgisine takdim ediyoruz. Mukadder bir haldir ki, bu tip açıklamalar yazarımızın da açık bir şekilde ifade ettiği gibi, ilk olmamakla birlikte son da değildir. Cevap verebilecek insanlar var oldukça, böyle yanlış bilgilendirmeler ve sorular da var olmaya devam edecektir...

İslam tarihinde, çalışmalarıyla bilinen simaların bu yanılgılarının, günümüze kadar büyüyerek geldiğini, Allah Teala’ya bazı sıfatlar yükleyip, mekânlar biçmeye kadar uzanan bir yanlış inanç sisteminin hâlâ bizleri de meşgul ettiğini, hatta bazı kimseleri bu fikrin girdabına çektiğini esefle seyretmekteyiz. Evvelki yazılarımızın devamı olarak, bu sayımızda da böyle yanlışa düşen ilim adamlarının görüşleri ve onlara verilen cevapları sizlere aktarıyoruz

Hakkı Batıla Karıştırmak

Allah Teâlâ buyuruyor:

"Hakkı bâtıla karıştırmayın ve hakkı bildiğiniz halde saklamayın!" (Bakara sûresi: 42)

Yahûdiler hasedlerinden nâşi hakkı tebdîl (değiştirme) ile bâtılı tervîc ederek (destekleyerek) halkın zihinlerini iğfâla çalıştıklarından Cenâb-ı Hak bu âyeti ile onları telbîsden (hile edip aldatmak) nehyetmiştir. Her ne kadar bu âyet-i celîle yahudiler hakkında nâzil olmuşsa da hükmü umumî olduğundan her mü'min de hakkı bâtıla karışdırmaktan nehyolunmuştur. Binâenaleyh gerek şahsî ve gerekse başkasına müteallık hususatda ve gerekse menâfi-i umumiyeye âid ahvalde hakkı bâtıla karıştırmak ve bâtılı yani haksız bir şeyi tervic ile kabul etmek ve hakkı setretmekden bilcümle mü'minler memnu'durlar. Ayet-i celîlede şöyle buyurulur:

Hatada ısrar helak olmaya sebeptir

Âlim, hakkı bâtıldan ayırt eden, İslam âlimlerinden nakil yapan kişidir. Âlim, ışığı, karanlığı gören kimsedir. A’ma, ışığı göremez. Zira a’maya, her şey hep karanlıktır.

Hakiki âlim, nakledendir, vasıta olandır. Kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değildir. Bunun için dini konularda, kendinden bir şey söylememelidir. Zira dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar hep aynıdır, değişmez. Dinde yorum, görüş olmaz. Benim görüşüme, senin görüşüne göre din olmaz. Din, ne ise odur. Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi Muhammed aleyhisselam nasıl bildirmiş ise, o öyledir. Buna ilave yapılamadığı gibi, eksiltme de olmaz. Bu sebeple nakleden aziz olur, nakle dayanmadan kendi düşüncesini din diye anlatan rezil olur. Ehli sünnet itikadını, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarından nakletmeli ve böyle kıymetli eserleri yaymalıdır. Zira doğru iman, doğru ibadet bilgilerini duymak, öğrenmek, insanların en tâbii hakkıdır. Bunu yapmak, kıymetli ve şerefli bir hizmettir.

Bir insanın, iki şeyden birine tâbi olma mecburiyeti vardır. Ya kendi düşüncesine, görüşüne, anlayışına tâbi olur veya hakiki bir âlime tâbi olur. Kendine tâbi olan kendi gibi olur. Ama hakiki bir âlime tâbi olan, o âlimin bildirdiklerine mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin sözüne göre hareket eden insan, yavaş yavaş olgunlaşır, zamanla fazilet sahibi bir insan olur.

Dinimiz bir düşünce, bir görüş değildir

Özellikle Mısırlı, Suriyeli bazı yazarlar ile onların etkisinde kalan kimseler, İslâm dini yerine, “İslâm nazariyesi” “İslâm düşüncesi”, “İlâhî şuur”, “İlahi görüş birliği” tabirlerini çekinmeden kullanıyorlar. Acaba bunlar müsteşrikler gibi, İslamiyetin semavi din olduğuna inanmıyorlar mı? Küfre düşürücü ifade kullananın imanının gideceğini bilmiyorlar mı? Yoksa, Ehli sünnet itikadına uygun inanmaya önem vermiyorlar mı?

Piyasada Allahı tanımakla ilgili ve Allahın varlığını ispat etmeye kalkışan kimisi tercüme birçok kitap vardır. Genelde bu kitaplar, akli ve felsefi görüşlerle doludur. Kaynakça olarak gösterilen kitapların çoğu da asrımızdaki sapık yazarların eserleridir.