Zehirli | Konular | Kitaplar

"Yalnız Kur'an" diyenler Müslüman değildir

İmam-ı Beyheki Delail kitabında şöyle rivayet eder:

"Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (Radıyallahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:

- Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’anda bir şey bulamıyoruz.

İmran bin Husayn hazretleri buyurur ki:

- Sen Kur’anı okudun mu?

- Evet.

- Kur’anda sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekat olduğuna rastladın mı?

- Hayır.

- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden [Eshab-ı kiramdan] öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Peki Kur’anda kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekat düştüğüne rastladın mı?

- Hayır.

- Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Hac suresinde (Eski evi [Kabe’yi] tavaf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki orada Kabe’yi yedi defa tavaf edin diye bir ifadeye rastladınız mı?

- Hayır.

- Allahü teâlânın Kur’anda şöyle buyurduğunu duymadınız mı? (Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.) [Haşr 7]

Hz. İmran daha sonra buyurur ki: Sizin bilmediğiniz bizim Resulullahtan öğrendiğimiz daha çok şey vardır."

Bir âyet-i kerime meali: (Size, âyetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir resul gönderdik.) [Bekara 151]

İmam-ı Şafii hazretleri, (Bu âyetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor.

Kur’an-ı kerim açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir. İki ayet meali şöyledir:

(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]

Bu âyet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı kerimde her bilgi açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. İki hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]

(Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirdi.) [Darimi]

İmam-ı Şarani diyor ki:

Ma'lûmdur ki, Sünnet Kitâb üzere kaziyedir. Aksi değildir. Zira sünnet, Kur'ân-ı kerîmdeki icmallerin açıklanmasıdır. Müctehid imamlar, sünnetteki icmalleri bize açıklıyan âlimler olduğu gibi, onlara uyan âlimler de, onların sözlerindeki icmalleri bize açıklarlar ve bu kıyamete kadar böyle devam eder.Üstadım Aliyyülhavas'dan (rahimehullah) duydum. Buyurdu: Sünnet bize Kur'ândaki icmalleri bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının farzının üç olduğunu, bilemezdi. Aynı şekilde hiçbir kimse kıbleye dönüldükte yapılan düâda, iftitahda ne söyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rükû' ve sücûd tesbihlerini, ta'dili erkânı, teşehhüde oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde bayram namazlarının nasıl kılınacağını, ay ve güneş tutulması namazlarını, cenaze, yağmur duası namazları gibi daha çok şeyleri kimse bilemezdi. Bunun gibi, zekâtın nisabını, orucun ve haccın şartlarını, alış veriş, nikâh, yaralama, kadılık ve fıkhın diğer bâblarının hüküm ve esaslarını bilen olmazdı. İmrân bin Husayn'e bir kimse, bizimle yalnız Kur'ânla konuş dedikte, İmrân ona: (Sen tam ahmaksın. Kur'ân-ı kerîmde farzların rek'atlarının sayısı açık olarak var mı? Yahud bunda sesli okuyun, diğerinde sessiz deniyor mu?) buyurdu. O kimse hayır dedi. İmrân bu sözü ile onu susturdu.Yine Beyhakî Sünen'inde Müsâfir namazı bölümünde, hazreti Ömerden (radıyallahü anh) bildirir: Hazret-i Ömere yolculukta namazın kasr edilmesi, ya'nî dört rek'atlı farzları iki rek'ât olarak kılmaktan soruldu ve: «Biz, azîz kitabda korku namazını buluyoruz, fakat seferî namazı bulamıyoruz» denildi. Sorana: «Ey kardeşimin oğlu [yeğenim], Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz bir şey bilmeyiz. Ancak biz, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız. O, seferde, 4 rekatlı farzları iki kılardı. Onu teşrî' eden Resûlullahdır (sallallahü aleyhi ve sellem)» buyurdu. Bu sözü iyi düşün. Çünkü çok güzeldir.

İmam-ı Süyuti diyor ki:

"Şunu bilesiniz ki, usül ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccetdir. Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hıristiyanlarla veya Allahü teâlânın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur." (Miftahu'l-cenne, s.18)

Mehazlar:

1. İmam-ı Süyuti, Miftahu'l-cenne fi'l-ihticac bi's-sunne (Sünnetin İslamdaki Yeri), Rağbet Yayınları, İst. (Tercüme: Doç Dr. Enbiya Yıldırım)
2. İmam-ı Şarani, Mizan-ül Kübra (Dört Hak Mezhebin Büyük Fıkıh Kitabı), Berekat Yayınevi, İst. (Tercüme: A. Faruk Meyan).

Hazırlayan: Murat Yazıcı


163 yorum

mezhep

siteniz gerçekten çok faydalı olmuş, doğru olan bilgileri topluma bu şekilde aktardığınız için teşekkür ederim...

19.10.2007 - ali öztürk

allah razi olsun sizden

allah razi olsun sizden bizden ummeti muhammetten s a v

02.12.2007 - misafir

"yalnız kur'an diyenler

Bu minvalde İngiliz istihbarat ajanı Hempher, “İslamı nasıl yok edelim” isimli kitapta bir bölümde bakınız neler demektedir: “…Fıkıh kitapları saf dışı edilerek, dinin doğrudan Kur’an’dan öğrenilmesi için yönlendirme yapılacak. Sonra, Müslümanları Kur’ân hakkında şüpheye düşürecek ve içinde noksanlık ve fazlalık bulunan tahrîf edilmiş her dilde Kur’ân tercümeleri hazırlayıp, diyeceksiniz ki: “Kur’ân bozulmuş. Birbirini tutmuyor.” Aynı şekilde, hadisler hakkında da şüphe uyandırılacak. Ayrıca, Arap memleketleri dışında, ezân, namaz gibi ibadetlerin Arapça yapılmasını önleyeceksiniz…”

10.12.2007 - mustafa yavuz

Bir çift söz

Bu sitede okuyucularını bilgilendiren tüm çalışan arkadaşlara selamlar.

Yalnız Kur'an yeter diyenlerin bazı sitelerini inceledim.Gördüm ki bu düşünceyi savunan şahıslar arasında bile fikir birliği yok.Bunların birçoğu işine gelen ayetleri alıp diğer ayeleri görmemezlikten gelebiliyor işte böyle bir mantık.Mesela Peygambere itaati emreden ayetlere bile havadan manalar yükleyip işin içinden sıyrılıveriyor ya da bu ayetleri görmemezlikten geliyorlar.Şüphesiz bu düşüncede olanların Allah'ü Teala'nın(C.C) Yüce Kur'an'da "Bu Kitab'ı herşeyin bir açıklayıcısı olarak gönderdik." veya "Bu Kitapta hiçbirşeyi eksik bırakmadık" v.b ayetleri örnek vererek bütün sorunları hallettiklerini sanıyorlar.Oysa ilgili ayetler gözönüne alındığında durum çok farklıdır.

İlk ayet mealini anlamak için Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimiz'e (salallahü aleyhi vesselem) itaati ve O'nun(s.a.s) bildirdiği yasaklardan sakınmamızı emreden onlarca ayetin de hesaba katılması gerekir.Böyle olunca Peygamber Efendimiz'in(S.A.S) sünnetlerine (o mübarrek yoluna)uyma zorunluluğu çıkar ki böylece Yüce Allah(c.c) Rasulü'nün de vasıtasıyla yüce dinini tamamlamış olur.Hatta Yüce Allah(aze ve celle) Kur'an-ı Kerim'de sadece Peygamber'e itaati emretmemiş yüce Dinimiz'i bizlere nakleden Sahabe-i Kiram'a uymayı bile üstün bir fazilet saymış ve Sahabelere uyanlardan da-Tabiin-i İzam- razı olduğunu dolayısıyla hepsine altlarında ırmaklar akan Cenneti'ni vadetmiştir.(TEVBE 100)Böylece Sahabenin faziletinden bahseden onlarca ayet gözönüne alındığında sanırım müsteşrik zihniyetli böyle sitelerde Sahabe-i Kiram ve Tabiin-i İzam'a karşı derin bir saygı uyanır.

İkinci ayet mealinden anlaşılmayacak bir nokta yoktur;fakat müşrik ve münkirleri ve dolayısıyla da kısmen de olsa bütün mü'minleri tehdit eden bazı ayetlerin meallerini saptırıp sadece Müslüman'ları tehdit ettiğini öne süren bir zihniyetten ilim namusuna her türlü saygısızlık beklenilir bu gayet normaldir.

Yukarıda belirttiğim ikinci ayet-i kerimenin meallinden kastedilen Kitap şüphesiz Levh-i Mahfuz'dur;fakat Kur'an yeter zihniyetine sahip olanlar meal-i şerifte ki "Kitap" kelimesini "Kur'an" kelimesiyle değiştirmiş ve nihayetinde zihinleri bulandırma adına her türlü ilim hırsızlığını yapmışlar.

Sünnet'i ve İslam alimlerini hedef alan bu kitlelere sesleniyorum.Takip ettiğiniz bu assimile politikanız oryantalist müsteşriklerin politikası ise kızarmayacak mısınız,böylelerinin oyuncağı konumuna düşmekten sıkılmayacak mısınız.İsterseniz hayranı olduğunuz bu yabancı ajanları ve bunların kuklaları durma düşen yerli müsteşriklerin isimlerini bildireyim:Ignaz Goldziher,Reyyan,Ebu Reyye,mason Abduh,Mason Efgani,Baidullah,Ahmet Emin,Fazlürrahman...vb

27.02.2008 - mahmud

Yalnız Kur'an Yeter Diyenlere...

Sünnet de Kur’an gibi Şer’î delildir ve Yüce Allah Subhenehû ve Teala’dan gelen bir vahiydir. Sünneti terk edip yalnızca Kur’an’la yetinmek açık küfürdür. Böyle bir görüş İslâm’dan çıkarıcı bir görüştür. Sünnetin Allahu Teâla’dan gelen bir vahiy olduğu Kur’an’ın açık nassı ile sabittir. Allahu Teâla ayette şöyle buyurmaktadır:

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ “De ki ben ancak vahy ile uyarıyorum.”[1]

إِنْ يُوحَى إِلَيَّ إِلا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ “Bana vahyolunur. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”[2]

إِنْ أَتَّبِعُ إِلا مَا يُوحَى إِلَيَّ “Ben ancak bana vahyolunana uyarım.”[3]

إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يُوحَى إِلَيَّ مِنْ رَبِّي “Ben ancak Rabimden bana vahyolunana uyarım.”[4]

وَمَا يَنْطِقُ عَنْ الْهَوَى (3) إِنْ هُوَ إِلا وَحْيٌ يُوحَى “O hevasından konuşmaz. Ancak O’na vahyolunur.”[5]

Hiçbir şekilde tevile/yoruma yer bırakmadan, Resulün getirdiklerinin, konuştuklarının ve uyardığı şeylerin yalnızca vahiyden kaynaklandığı, vahiy ile sınırlı olduğu hususunda bu ayetlerin hem delaletleri hem de sübutu kat’idir/kesindir. Bu nedenle Sünnet de Kur’an gibi vahiydir. Kur’an’a bağlı kalmanın farziyeti gibi Sünnete bağlı kalmanın farziyeti de yine Kur’an’ın açık nassı ile sabittir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا “Resul size neyi verdiyse onu alın, sizi neden alıkoyduysa onu da bırakın.”[6]

مَنْ يُطِعْ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ “Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”[7]

فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Onun emrine muhalefet edenlere bir fitnenin veya elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.”[8]

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ “Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman, mümin erkek ve mümin kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz.”[9]

فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا “Dikkat edin! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.”[10]

أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ “Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin.”[11]

إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ اللَّهُ “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah’da sizi sevsin.”[12]

Getirdikleri hususunda Resule tabi olmanın farziyeti hakkında bu ayetlerin tamamı açık ve net ifadelerdir. Zira Resule itaat Allah Subhenehû ve Teala’ya itaat sayılır.

Getirdiklerine tabi olmanın farziyeti açısından Kur’an ve Hadis Şer’î delildirler. Bu konuda Hadis de Kur’an gibidir. Bu nedenle, “yanımızda Allah Subhenehû ve Teala’nın Kitabı var, yalnızca onda olanı alırız” demek caiz değildir. Çünkü bu ifadeden Sünneti terk anlaşılır. Bilakis Kur’an ve Sünnet bir araya getirilmeli ve Kur’an delil olarak alındığı gibi Sünnet de delil olarak alınmalıdır.

Hadis olmaksızın yalnızca Kur’an’la yetinmek düşüncesinin bir Müslüman’dan çıkması caiz değildir. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu noktaya dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:

يوشك أن يقعد الرجل منكم عَلَى أَرِيكَتِهِ يحدث بحديثي فَيَقُولُ بَيْنَنَي وَبَيْنَكُمْ كِتَابُ اللَّهِ فَمَا وَجَدْنَا فِيهِ حَلالاً اسْتَحْلَلْنَاهُ وَمَا وَجَدْنَا فِيهِ حَرَامًا حَرَّمْنَاهُ وَإِنَّ مَا حَرَّمَ رَسُولُ اللَّهِ كَمَا حَرَّمَ اللَّهُ “Sizden bir adam çıkarak, koltuğuna yaslanır bir halde benden bir hadis okuyacak ve ardından da “sizin ile benim aramızda Allah’ın kitabı var. Onda helal bulduğumuzu helal kabul ederiz. Haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz” diyecektir. Hâlbuki Allah’ın Resulünün bir şeyi haram kılması Allah’ın haram kılması gibidir.”[13]

Cabir’den merfu olarak gelen rivayette ise şu ifade yer almaktadır:

من بلغه عني حديث فكذب به فقد كذب ثلاثة : الله , ورسوله والذي حدث به “Kim benden bir hadis duyarsa ve yalanlarsa, üç şeyi yalanlamış sayılır: Allah’ı, Resulünü ve kendisine hadis aktaranı.”[14]

Bu nedenle; “Kur’an’la Hadisi kıyaslarız. Eğer Hadis Kur’an’a uymazsa onu terkederiz” denilmesi hatadır. Çünkü bu tür bir ifade Kur’an-ı tahsis etmek, mukayyet kılmak veya mücmelini açıklamak için gelen Hadisi terk etmeye götüren bir ifadedir. Hadis ile gelen bir şeyin Kur’an’a uymadığı veya Kur’an’da bulunmadığı görülebilir. Fer’i olanları asli olanlara ilhak eden Hadisler bu türden hadislerdendir. Kur’an’da olmayıp Hadisler vasıtasıyla ulaşılan birçok hükümler vardır. Özellikle açıklayıcı hükümler Kur’an’la değil yalnızca Hadislerle gelmiştir. Bu nedenle Hadisler Kur’an’a kıyas edilmezler.

Hadisin getirdikleri alınır onun dışındakiler ise geri çevrilir. Gelen bir hadis, Kur’an’da manası kat’i olan bir nassla çeliştiğinde hadis dirayeten yani metin açısından reddolunur. Çünkü Hadisin anlamı Kur’an’la çelişmektedir. Kays’ın kızı Fatıma’nın rivayet ettiği aşağıdaki Hadis dirayeten reddolunan hadislerdendir. “Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem zamanında kocam beni üç talakla boşadı. Bunun üzerine ben Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’e geldim. Fakat Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem benim için ne nafaka ne de ev hükmünü uyguladı.”

Bu Hadis reddolunur. Çünkü Kur’an-ı Kerimdeki Allahu Teâla’nın şu ayeti ile çelişmektedir:

أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ “Boşandığınız, fakat iddeti dolmamış kadınları gücünüz nisbetinde kendi oturduğunuz yerde oturtun.”[15]

Bu durumda Hadis hem sübutu hem de delaleti kat’i olan Kur’an’ın nassı ile çeliştiği için reddolunur. Ancak hadis Kur’an’la çelişmiyorsa, Kur’an’ın ifade etmediği şeyleri kapsıyorsa veya Kur’an da olanın üzerine ilave yapıyorsa hem Kur’an’da olan hem de Hadiste olan alınır. Yoksa Kur’an’da geçtiği için biz Kur’an’da olan ile yetiniriz denilemez. Çünkü Allah her ikisini de emretmiştir. Her ikisine birden inanmak vaciptir.

——————————————————————————–

[1] Enbiya: 45

[2] Sad: 70

[3] Ahkaf: 9

[4] Araf: 203

[5] Necm; 3,4

[6] Haşr: 7

[7] Nisa: 80

[8] Nur-63

[9] Ahzab: 36

[10] Nisa: 65

[11] Nisa: 59

[12] Âl-i İmrân: 31

[13] Hakim ve Beyhaki

[14] Mecmu’ul Zevaid

[15] Talak: 6

SÜNNET'İN TANIMI

Sünnet; lügatte yol demektir. Şeriatta ise; bazen Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den nafile olarak nakledilen ibadetlerin isimlendirilmesinde, bazen de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den sadır olan söz, fiil ve takrire isim olarak kullanılır.

Şer’î deliller hakkında konuşulurken Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sözü, fiili ve takrirlerine “Sünnet” denir. Bunların hepsi Sünnettir. Bunların tamamı vahiydendir.

Zira Allah’u Teâla şöyle buyurdu: وَمَا يَنْطِقُ عَنْ الْهَوَى (3) إِنْ هُوَ إِلا وَحْيٌ يُوحَى “O, kendi hevasından bir söz söylemez. O, kendisine bildirilen vahiyden başkası değildir.”[1] قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ “De ki, ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.”[2]

Kur’an’a Göre Sünnetin Konumu:

Sünnet; Efendimiz Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in nübüvvetine ve risaletine dair kesin delilden dolayı Şer’î delildir. Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kendi hevasından değil de kendisine vahy edileni konuştuğuna ve yaptığı uyarıların ancak kendisine Allah’tan gelen vahiy olduğunu gösteren hem sübutu hem de delâleti katî delil olduğundan dolayı da Şer’î delildir.

Ancak Sünnetteki vahiy Sünnetin lafızlarını değil ancak anlamını kapsamaktadır. Allah, Rasulü’ne o anlamları vahyetmiş, o da bu vahyi kendisinden bir lafızla veya fiille veya takrir ile yani sükût ile ifade etmiştir.

Sünnet, aralarında herhangi bir fark olmaksızın Kitap gibi bir delildir. Bunun nedeni de, Kur’an’ın delil oluşuna dair kesin delil getirildiği gibi Sünnetin delil oluşuna da kesin delil getirilmiş olmasıdır.

Delili, Kitap ile sınırlandırmak İslâm’a karşı çıkanların/saldıranların görüşüdür.

Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır: وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا “Rasul size ne verdi ise alın, sizi neden nehyettiyse ondan sakının.”[3] مَنْ يُطِعْ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ “Rasule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.”[4] فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Rasul’ün emrine muhalefet edenler, kendilerine bir fitne veya elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.”[5] وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ “Mü’min bir erkek ve kadın için Allah ve Rasulü bir işte hükmettiğinde o işlerinden dolayı onlara bir seçenek yoktur.”[6] فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا “Hayır, Rabbine yemin olsun ki, aralarında çıkan bir ihtilafta seni hakem kılmadıkça ve senin verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[7] فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ “Bir hususta ihtilafa düşerseniz onu Allah’a ve Rasulü’ne götürün.”[8]

Vefatından sonra bir işi Allah’ın Rasulü’ne götürmek, onun Sünnetine götürmektir.

Allah’u Teala şöyle buyurdu: أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ “Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin.”[9] قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ اللَّهُ “Deki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.”[10]

Bu; sübutu ve delâleti katî nâsslar; Kur’an’ın alınması gibi Sünnetin de alınmasının vacibiyetine ve Sünneti inkâr edenin kesin olarak kâfir olduğuna dair gayet açık delillerdir. Böylece aralarında herhangi bir fark olmaksızın Kur’an’ın alınması gibi Sünnetin de delil olarak alınması farz olmaktadır.

“Yanımızda Allah’ın Kitabı var, onu alırız” denmesi caiz değildir. Çünkü bu ifadeden Sünnetin terki anlaşılabilir. Bilakis Sünnetin Kur’an’la birleştirilmesi, birbirinden ayrılmaması zorunludur.

Nitekim Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Hadisinde bu konuya dikkat çekmiştir ve şöyle buyurmuştur: يُوشِكُ الرَّجُلُ مُتَّكِئًا عَلَى أَرِيكَتِهِ يُحَدَّثُ بِحَدِيثٍ مِنْ حَدِيثِي فَيَقُولُ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ كِتَابُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ مَا وَجَدْنَا فِيهِ مِنْ حَلالٍ اسْتَحْلَلْنَاهُ وَمَا وَجَدْنَا فِيهِ مِنْ حَرَامٍ حَرَّمْنَاهُ أَلا وَإِنَّ مَا حَرَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِثْلُ مَا حَرَّمَ اللَّهُ “İleride sizden bir adam koltuğuna yaslanmış olarak benden bir Hadis okuyacak sonra şöyle diyecektir: ‘Bizimle sizin aranızda Allah’ın Kitabı vardır. Onda helâl bulduğunuzu helâl kabul ederiz, haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz.’ Dikkat ediniz! Allah’ın Rasulü’nün haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.”[11]

Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şöyle dediği rivayet edildi: يوشك أحدكم يقول : هذا كتاب الله ما كان فيه من حلال أحللناه وما كان من حرام حرمناه ألا من بلغه عني حديث فكذب به فقد كذب الله ورسوله والذي حدثه “İleride sizden birisi şöyle diyecek: ‘Bu Allah’ın kitabıdır. Onda helâl olanı helâl kabul ederiz, haram olanı da haram kabul ederiz.’ Dikkat edin! Kime benden bir Hadis ulaşır ve onu yalanlarsa, Allah’ı, Rasulü’nü ve ona Hadisi söyleyeni yalanlamış olur.”[12]

Sünnet, Kitaba ilave hüküm koymaktadır. Çünkü Kitap iki veya daha fazla hususa ihtimalle gelmekte, Sünnet ise bu ikisinden birisini tayin etmektedir. Dolayısıyla Sünnete başvurulup Kitabın görünürdeki gereği terk edilmektedir.

Örnek olarak Allah’u Teâla şöyle buyurmaktadır: وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَلِكُمْ “Geriye kalanlar size helâl kılındı.”[13]

Bu, şu ayetin son kısmıdır: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالاتُكُمْ وَبَنَاتُ الأخِ وَبَنَاتُ الإخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمْ اللاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنْ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمْ اللاتِي فِي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمْ اللاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلائِلُ أَبْنَائِكُمْ الَّذِينَ مِنْ أَصْلابِكُمْ وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الإخْتَيْنِ إِلا مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (23) وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ النِّسَاءِ إِلا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَلِكُمْ “Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, eşlerinizin anneleri ve kendileriyle zifafa girdiğiniz eşlerinizden üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer o kadınlarla zifafa girmemiş iseniz onların kızları ile evlenmenizde sizin için bir vebal yoktur. Öz oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşi aynı anda nikâhınızda birleştirmeniz size haram kılındı. Ancak daha önce geçmiş olan müstesna. Şüphesiz ki Allah mağfiret edendir, çok bağışlayandır. Evli kadınlarla nikâhlanmanız da size haram kılındı. Sahip olduğunuz cariyeler müstesna. Bunlar Allah’ın size yazdıklarıdır. Geriye kalanlar ise size helâl kılındı.”[14]

Bu ayette zikredilenler dışında kalanların tamamının helâl olduğuna delâlet etmektedir. Sünnet gelip karısının üzerine; karısının halası ve teyzesi ile nikâhlanmasını bu genellilikten çıkarmıştır.

Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle buyurdu: لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا “Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”[15]

Böylece Kitabın zahiri terk edilmiş, Sünnet Kitab’ın önüne geçmiştir.

Bazen Kitabın zahiri bir emir olur, Sünnet gelip onun zahirinden çıkarır. Nitekim Kur’an’ın zahiri, tüm mallardan zekâtın alınmasını getirmiştir. Sünnet ise tayin ettiği belirli mallarla bu emri tahsis etmiştir. Zekâtın alınmasını bu mallarla sınırlı kılmıştır. Böylece bu malların dışındaki mallardan zekât alınmaz.

Kur’an’a nispetle Sünnet, çoğunlukla Kur’an’ı açıklayandır.

Allah’u Teâla şöyle buyurmaktadır: وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ “Onlara indirileni açıklayasın diye Biz sana zikri indirdik.”[16]

Bu nedenledir ki Kur’an’ın Şer’î hükümleri tarifi çoğunlukla küllidir, cüzi değildir. Cüzi olarak gelenler ise, külli üzerine getirilmiştir. Kur’an cami’dir/toplayandır. İçinde külli hükümleri toplamamış olan, cami olmaz. Çünkü Şeriat Kur’an’ın nüzulünün tamamlanması ile tamamlanmıştır. Sünnet ise, sayısının ve konularının çok olması nedeni ile Kitab’ın açıklayıcısıdır.

Sünnette var olan her şeyin Kitap’ta aslı vardır, onu tafsili veya icmâli olarak veya her iki şekilde birden açıklamıştır. Sünnet, açıklamak ve netleştirmek yönüyle bir bütün olarak Kur’an üzerine hüküm koyucu olarak gelmiştir

SÜNNETiN FONKSİYONU

Sünnet, Kur’an-ı Kerim’de haklarında nâss bulunmayan bir çok hükümler getirmiştir. Ancak bu hükümler Kur’an’da zikredilen asıllarına ilave olarak gelmiştir. Bu hükümler Kur’an’da olanı beyan kabilindendir. Böylece Sünnet Kur’an’ın açıklayıcısı olmaktadır. Sünnetin Kur’an’ın açıklayıcısı olması şu şekilde özetlenebilir:

1- Kur’an’ın mücmelini tafsilatlandırmak:

Allah, Kitabında vakitlerini, rükunlarını ve rekatlarının sayısını beyan etmeden namazı emretmiştir. Bu hususları Sünnet açıklamıştır.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle buyurmuştur: وَصَلُّوا كَمَا رَأَيْتُمُونِي أُصلِّي “Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız siz de öyle namaz kılınız.”[17]

Kitap’ta, haccın farziyeti detayları belirtilmeksizin yer almıştır. Bu detayları Sünnet beyan etmiştir.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle buyurmuştur: ألا فخذوا عني مناسككم “Hac ile ilgili hususları benden alınız.”[18]

Kitap’ta zekâtın vacibiyeti, zekâtın neler hakkında farz olduğu ve farz olan miktar beyan edilmeksizin yer almıştır. Sünnet bunları beyan etmiştir. V.b.

2- Genelini tahsis etmek:

Kur’an’da bir takım genel konular yer almıştır. Sünnet bu genelliği tahsis etmiştir. Örneğin;

-Allah’u Teâla, çocukların babalarına mirasçı olmalarının gerektiğini şu ayeti kerimede belirtmiştir: يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ “Çocuklarınız hakkında Allah şöyle emrediyor: Erkeğe iki dişinin payı kadar veriniz.”[19]

Bu hüküm, her babanın miras bırakacağı ve her çocuğun da mirasçı olabileceği hususunda geneldir.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu; إِنَّا مَعْشَرَ الأنْبِيَاءِ لا نُورَثُ مَا تَرَكْناه صَدَقَةٌ “Biz nebiler topluluğu, miras bırakmayız. Geride bıraktıklarımız sadakadır”[20] sözü ile Sünnet, miras bırakan babalardan nebilerin olmadığı hususunda ayeti tahsis etmiştir.

Yine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in; الْقَاتِلُ لا يَرِثُ “Katil varis olamaz”[21] sözü, mirasçıları katil dışındaki kimselerle tahsis etmiştir.

Aynı şekilde Allah’u Teâla şöyle buyurdu: وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا “İçinizden eşler bırakarak vefat edenlerin eşleri kendilerinden dört ay on gün beklerler.”[22]

Bu ayet, kocalarının vefatı durumunda kadının bekleme süresinin dört ay on gün olduğuna delâlet eder. Bu ayet, kocasının vefatından 25 gün sonra doğum yapan Sabia el-Eslemiye Hadisi ile tahsis edilmiştir. Zira Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onun serbest olduğunu haber vermiştir. Böylece ayetin, hamile kadınlar dışındaki kadınlara mahsus olduğu beyan edilmiştir.

3- Kitabın mutlak olanını sınırlandırması:

Kur’an’da mutlak olarak gelen ayetler vardır. Sünnet bu mutlakı muayyen bir şey ile takyid etmiştir/sınırlandırmıştır. Örnek olarak;

Allah’u Teâla şöyle demiştir: وَلَا تَحْلِقُوا رُءُوسَكُمْ حَتَّى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى مِنْ رَأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ “Kurban, yerine varı‎ncaya kadar baş‏ları‎nı‎zı‎ tı‎ra‏ş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başı‏‎ndan bir rahatsı‎zlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.”[23]

Bu ayette geçen; صيام –oruç, صدقة –sadaka, نسك –kurban mutlak lafızlar şeklinde geçmişlerdir. Bunlar, Müslim’in Ka’ab b.Ucra yoluyla rivayet ettiği şu hadisle sınırlandırılmışlardır:

“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, ona dedi ki: فَاحْلِقْ رَأْسَكَ وَأَطْعِمْ فَرَقًا بَيْنَ سِتَّةِ مَسَاكِينَ وَالْفَرَقُ ثَلَاثَةُ آصُعٍ أَوْ صُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ أَوِ انْسُكْ نَسِيكَةً “…Öyleyse tıraş ol ve üç gün oruç tut veya altı fakiri, her birine yarım sa` vermek veya bir kurban kes.”[24]

Bu hadisle; orucun mutlaklığı üç gün ile, sadakanın mutlaklığı altı fakir için her birisine yarım sa’ vermek ile, kurbanın mutlaklığı ise bir koyun kesmek ile sınırlandırılmıştır.

4- Hükümlerin detaylarından bir feri Kur’an’da geçen aslına ilhak etmek. Zira bu feri yeni bir teşri olarak açığa çıkıyor. İncelendiğinde onun Kur’an’da geçen aslına ilhak olduğu anlaşılır. Bu tür durumlar çoktur. Örnek olarak;

-Allah’u Teâla varis için feraizi/miras haklarını belirlenmiş olarak zikretmiştir. Fakat; يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ “Çocuklarınız hakkında Allah şöyle emrediyor: Erkeğe iki dişinin payı kadar veriniz.”[25] وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالاً وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ “Şayet erkek ve kız kardeşler iseler o zaman erkek için kadının iki payı vardır.”[26] Bu ayetlerin nâssları dışında “asabe” mirasçılarını/baba tarafından yakını olanları zikretmemiştir. Bu ayetler, çocuklar ve kardeşler dışında kalan asabe/baba tarafından yakınlara mukadder/belirlenmiş bir miras payı olmadığını, bilakis belirlenmiş miras paylarının ödenmesinden sonra, arta kalanı almasını gerektirmektedir.

Nitekim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şu sözü ile bunu beyan etmiştir: أَلْحِقُوا الْفَرَائِضَ بِأَهْلِهَا فَمَا بَقِيَ فَهُوَ لأوْلَى رَجُلٍ ذَكَرٍ “Miras kalan malı feraiz sahipleri arasında paylaştırınız. Feraizden arta kalanı ise en yakın erkeğe veriniz.”[27]

Böylece bu Hadiste erkek çocuklardan olmayan akrabalar da kardeşlere ve evlatlara katılmıştır.

-Aynı şekilde kız kardeşler ve kızlar da asabe sayılmışlardır. Esved RadıyAllah’u Anh’dan şöyle rivayet edildi: “Muaz b. Cebel, bir kız çocuk ile bir kız kardeşe miras paylaştırırken onlardan her birine yarım hisse verdi. O zaman o, Yemen’de idi ve Nebiyulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de hayatta idi.”[28]

Bildiği bir delil olmasaydı Muaz, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem hayatta iken böyle bir durumda hüküm vermekte acele etmezdi.

-Allah’u Teâla, iki kız kardeşi aynı anda nikâh altında bulundurmayı haram kılmıştır ve şöyle buyurmuştur: وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الإخْتَيْنِ “Ve iki kız kardeşi birleştirmeniz (aynı anda nikâh altında bulundurulması) da haram kılındı.”[29]

Ayet, kadının teyzesi veya halası ile aynı anda nikâh altında bulundurulamayacağını zikretmemiş, fakat Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şu sözü ile bunu beyan etmiştir: لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا “Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”[30]

Böylece bütün bunları iki kız kardeşin aynı anda nikâh altında bulundurulması yasağına ilhak etmiş oldu.

-Allah’u Teâla’nın şu ayeti de böyledir: وَيُحِلُّ لَهُمْ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمْ الْخَبَائِثَ “Onlara tayyibat/temiz şeyleri helal kılar ve habais/pis şeyleri haram kılar.”[31]

Bu ayette tafsilat zikredilmedi. Sünnet, “tayyibat” olanlardan mı yoksa “habais” olanlardan mı olduğu hususunda şüpheye düştüğü hükümleri bilmesi için müçtehidin başvuracağı hususları belirleyip o hususu ayette geçen “tayyibat” ve “habaise” ilhak etmiştir. Zira Sünnet evcil eşeklerin etinin, pençesi olan kuşların ve köpek dişi olan vahşi hayvanların etinin yenmesini yasaklayıp bunları “habaise” ilhak etmiştir.

Nitekim İbn Abbas RadıyAllah’u Anh’da şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, köpek dişi olan her vahşi hayvanın ve pençesi olan kuşun etinin yenmesini yasakladı.”[32]

Cabir RadıyAllah’u Anh’dan da şu rivayet edildi: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, Hayber günü evcil eşeklerin ve katırların etlerinin, köpek dişi olan vahşi hayvan ve pençesi olan kuşların etinin yenmesini haram kıldı.”[33]

-Ayrıca Sünnet, kertenkele, tavşan v.b. hayvanların etinin yenilmesini mubah kılıp bunları “tayyibata” ilhak etti.

İbn Ömer RadıyAllah’u Anh’dan şöyle rivayet edildi: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e bir adam kertenkelenin yenilmesi hakkında sordu. Bunun üzerine şöyle dedi: لا آكُلُهُ وَلا أُحَرِّمُهُ “Onu yemem ve haram da kılmam.”[34]

Ebu Hureyre yoluyla şu rivayet edilmiştir: “Bedevinin birisi Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e kızarmış tavşan ve katık olarak hazırladığı sınâbı getirip önüne koydu. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onu aldı. Yemedi. Fakat ashabına ondan yemelerini istedi.”[35] “Sınâb”, hardal ve kuru üzümden hazırlanan bir tür katıktır.

Allah, öğretilmiş av hayvanlarının yakaladığı hayvanların etinin yenmesini mubah kılmıştır. Buradan anlaşılıyor ki; eğitilmemiş ise avı ancak kendisi için yakalamış olacağından, yakaladığı av haramdır. Hayvan eğitilmiş olmasına rağmen avdan yerse, iki asıl arasında kalmış olur. Zira eğitilmiş olmak, avı senin için yakalamasını gerektirir. “Yemek” ise, avı senin için değil kendisi için yakalamış olmasını gerektirir. Dolayısıyla iki asıl arasında bir çelişki vardır. İşte bu noktada Sünnet durumu açıklığa kavuşturmuştur.

Zira Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle buyurmaktadır: فَإِنْ أَكَلَ فَلا تَأْكُلْ فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ يَكُونَ إِنَّمَا أَمْسَكَ عَلَى نَفْسِهِ “Eğer yiyecek olursa sen o avdan yeme. Çünkü ben bu durumda onun avı ancak kendisi için yakalamış olmasından korkarım.”[36]

Allah’u Teâla, emzirmeden/sütten dolayı haram kılınanlar hakkında şöyle dedi: وَأُمَّهَاتُكُمْ اللاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنْ الرَّضَاعَةِ “Sizi emziren süt anneleriniz ve süt kardeşleriniz … (de haram kılındı).”[37]

Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sütten dolayı haram olan bu iki hususa sütten dolayı akraba olanları nesepten dolayı haram kılınan diğer akrabalar gibi ilhak etmiştir. Sütten dolayı, hala, teyze, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları ve benzerlerini de ilhak etti. Şöyle buyurdu: يَحْرُمُ مِنَ الرَّضَاعِ مَا يَحْرُمُ مِنَ النَّسَبِ “Nesepten dolayı haram kılınan sütten dolayı da haram kılınır.”[38]

-Bir başka örnek de; Allah’u Teâla şöyle buyurdu: وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ “Bu işlerde) sizden iki erkek şahit getirin. İki erkek şahit olmazsa, bir erkek iki kadın şahit getirmek lazım olur.”[39]

Bu ayette mali konularda bir erkeğin şahitliğine kadınların şahitliği ilave edilerek hüküm verilmiştir. Sünnet buna bir şahitle birlikte yemini de ilhak etmiştir. Zira Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bu şekilde hüküm vermiştir. Ali RadıyAllah’u Anh’dan rivayet edildiğine göre; “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bir tek kişinin şahitliği ve hak sahibinin yeminiyle hükmetmiştir.”[40] Böylece bir şahit ve yemin, iki erkek şahidin veya bir erkek iki kadın şahidin yerini almıştır.

İşte bu minval üzere Sünnet, Kitap’ta yer almayan ve yeni teşri olan fakat aslına ilhak edilmiş birçok hüküm getirmiştir. Ancak bu demek değildir ki; Kur’an’daki aslına ilhakın dışında Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem yeni bir teşri getirmemiştir. Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in getirdiği her yeni teşrinin mutlaka Kur’an’daki aslına ilhak edilmiş olması gerektiği anlamına da gelmez. Bilakis bu çok rastlanan ve genel olandır. Fakat Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, bazen Kur’an’da bir asıla ilhak olmamış yeni teşri getirmiştir. Hatta bazen getirdiği yeni bir teşriin Kur’an’da bir aslı olmayabilir.

Buna örnek; kamu menfaatlerinden sayılan hususlar arasında yer aldığı sabit olunan kamu mülkiyeti Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in getirdiği yeni bir teşri olup Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü ile belirlenmiştir:

الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلا وَالنَّارِ “Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, mera ve ateş.”[41] Bu, Kur’an’daki bir asla ilhak olunmuş bir teşri değildir.

-Gümrüklerden vergi almanın haram oluşu da Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü ile sabittir: لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ “Gümrük vergisi alan da cennete giremez.”[42] Bu hüküm de Kur’an’daki bir asla ilhak şeklinde değildir.

Ancak bu tür hükümler azdır. Genel olan ise Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in getirmiş olduğu teşriin Kur’an’daki aslına ilhak etme şeklinde olmasıdır.

İşte böylece Sünnetin, Kitaba dönücü olduğunu görürüz. Kur’an’ın mücmelini tafsil, genelini tahsis, mutlakını takyid ve feri aslına ilhak gibi Sünnette yer alan hususlar, Kitab’ın hükümlerinin anlamlarını şerh ve tefsir konumundadırlar. Bununla birlikte Sünnette, aslı Kur’an’da geçmeyen yeni teşriler de vardır. Böylece Sünnet, Kur’an beyan etmekte ve yeni hükümler koymaktadır.

-Sünnetin Kur’an’ı beyan etmesine şu ayet delâlet etmektedir: وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ “Sana, insanlara indirileni beyan edesin diye bu zikri indirdik.”[43]

-Sünnetin yeni teşride bulunduğuna ise şu ayet delâlet etmektedir: فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ “Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah ve Rasulü’ne götürünüz.”[44]

Allah’a götürmek, Kitabına götürmektir. Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e götürmek, hayatında söz konusudur. Ölümünden sonra ise götürmek işlemi onun Sünnetine olur. Anlaşmazlık Kur’an’ı anlamada ve hükümlerin çıkartılmasında mutlaktır. Sünnete götürmek de Kur’an’da var olan husus hakkında olsun yeni teşri hakkında olsun mutlaktır.

Bunun için Allah’u Teâla şöyle buyurdu: مَنْ يُطِعْ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ “Rasule itaat edenler, Allah’a itaat etmiş olur.”[45] فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ “Onun emrine muhalefet edenler … sakınsınlar.”[46] أمره “Onun emri” tabiri geneldir. Çünkü o, muzaf olan bir cins isimdir.

Buna binaen Sünnet Kur’an gibi Şer’î bir delildir.

Nitekim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle buyurdu: تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللَّهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ “Size iki şey bırakıyorum. Ona sarıldığınızda asla sapıtmazsınız. Allah’ın Kitabı ve Nebisinin Sünneti.”[47]

——————————————————————————–

[1] Necm: 3-4

[2] Enbiya: 45

[3] Haşr: 7

[4] Nisa: 80

[5] Nur: 63

[6] Ahzab: 36

[7] Nisa: 65

[8] Nisa: 59

[9] Nur: 54

[10] Ali İmram: 31

[11] İbni Mace, K. Mukaddime, 12

[12] İbn Abdulberri

[13] Nisa: 24

[14] Nisa: 23-24

[15] Müslim, K. Nikâh, 2518

[16] Nahl: 24

[17] Buhari, K. Ezân, 595

[18] Ahmed b.Hanbel

[19] Nisa: 11

[20] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. Mükessirin, 9593

[21] Tirmizi, K. Ferâid, 2035

[22] Bakara: 234

[23] Bakara: 196

[24] Müslim

[25] Nisa: 11

[26] Nisa: 176

[27] Buhari, K. Ferâid, 6235

[28] Ebu Davud

[29] Nisa: 23

[30] Müslim, K. Nikâh, 2518

[31] A’raf: 157

[32] Müslim

[33] Tirmizi

[34] Müslim

[35] Ahmed b.Hanbel

[36] Ahmed b. Hanbel, Müs. Kufiyyîn, 17554

[37] Nisa: 23

[38] Buhari

[39] Bakara: 282

[40] Dârektunî

[41] Ahmed b. Hanbel, Baki Müs. Ensâr, 22004

[42] Ebu Davud, K. Harâc, 2548

[43] Nahl: 44

[44] Nisa: 59

[45] Nisa: 80

[46] Nur: 63

[47] Malik, K. Câmi’a, 1395

04.05.2008 - misafir

Hadisle ilgili birde bu ayeti inceleyin

45 / CASİYE - 6
Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakk(hakk‎ı), fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yû’minûn(yû’minûne).
İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Sana hak olarak onları okuyoruz. O halde Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?

Allahu teala apaçık belirtmiş kuranda hiç bir şeyi eksik bırakmamış,ayetler varken diyor,hangi hadise inanacaklar....

26.05.2008 - Bir Allah dostu

Hadisle ilgili birde bu

Hadisle ilgili birde bu Ayetleri inceleyin..

Resulullah’a İtaat

28.05.2008 - Deniz

Bir kardeşimize cevap

Selamün Aleyküm

"Bir Allah'ın dostu" rumuzlu şahsa kapak olsun diye yazdım.Arkadaşımız tam bir 19'culuk dinine mensup olanların zihniyetiyle yazmış.

(Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz Allah’ın âyetleridir. Allah’tan ve âyetlerinden başka hangi hadise inanıyorlar?)

Bazı mezhepsizler de bu arkadaşın değindiği gibi bu ayeti delil getirerek aynı oyunu oynadı. O kadar Türkçe kelime arasına niye bir tane Arapça kelime sıkıştırıldı? Âyetin meali şöyledir:
(İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah’ın âyetleridir. Artık Allah’tan ve Onun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?)

Söz kelimesinin Arapçası niye söylenir ki? Hadis-i şerif anlaşılsın diye öyle mi? Hadis, söz demektir. Ama Resulullahın sözlerine hadis-i şerif denir, şerefli söz demektir, mübarek söz demektir. Hâşâ Allah, bir âyetinde Resulullahın hadisine inanmayın diyecek sonra da şöyle buyuracak:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.) [Nisa 65]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20]
(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13]

(Kuran kimsenin görüşünü, siyasetini, hükümdarlığını, fikirlerini ispat etmek için kullanılmaz.Kuran okunur yiğit olanlarda hükmünü yerine getirirler.Adam olanlar böyle yapar)

Söz kelimesini Resulullahın hadisi olarak açıklamak sahtekârlığın daniskasıdır.
Bu âyetlerde Allah, (Resulüme uyun, Resulüm indirdiğim Kuranı açıkla) diyecek, sizin veya hanif dostlarınızın dediği yerde de sakın hadislere uymayın diyecek, hâşâ Allah böyle çelişkili konuşur mu? Siz Resulullahtan ne istiyorsunuz? Bu kadar hileyi, sahtekârlığı kim yutar ki?

29.05.2008 - misafir

s a allah razı

s a
allah razı olsunsızden
bundan sonrada daha da arayıs ıcınde olna ne demelı peygamebere ıman etmekde farz
o nefsınden konusmaz o zaaman nasıl konusur dusunmeye davet edıyorum
hanıf kardeslewrı vepeygambere ıman etmeyı kaabul etsınlervesselam

20.12.2008 - misafir

müslümanları

müslümanları uyarmanızdan dolayı çok teşekkür ederim.allah muvaffak etsin.allah bize sevgisini,zatını sevenlerin sevgisini,ve bizi ona yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasibetsin.

20.01.2009 - fakirullah

Kimin ne olduğuna karar

Kimin ne olduğuna karar vermeyelim bence. Kimse hiç kimse için sen müslüman değilsin deme hakkına sahip değil.

24.01.2009 - saYRam

altaki ayetler memnun

altaki ayetler memnun edmişdir arkadaşı herhalde akıllıysa tabi

19.03.2009 - misafir

s.a -----kim senin kimseye

s.a
-----kim senin kimseye kafir deme hakkı yoktur...
şayet hadislere ve peygamberimiz(sav) ye ihtiyaç olmasaidi Allah kuranı aracısız indirirdi okuyun ve yapın...

Allah Kuranın bazı ayetlerini yoruma açık bir şekilde indirmiş... ve peygamberimizle berabr sunmuş ki anlaşılabilsn...

30.03.2009 - misafir

yorum

sellamın alleyküm kuran hidayet sahibi bir insaniçin rabbimizin büyükbir lutfudur çünkü cenet ve cehenemi seçmemiz için bize rehberdir ya rabimizin verdiyiilimle yaşayacaz yada düşmanımız iblisin ilmiyle tercih bizim 65 senelik bir ömürde ya sonsuz cenneti yada sonsuz cehennemi seçmekte serbestiz iblis allahın biz kullarına çokzarar veriyor hırsızlık kulhakı tecavüz vs bunları nasıl yapıyoruz allahın huzuruna böylemiçıkacaz ne yüzle cenet istiyecez kuran detayları anlatmaz vahi yoluyla peygamberimiz anlatır namaz şekli rekatlar dualar vesayre bunlara uymaklada yükümlüyüz derine indiyimiz vakit kafamız karışıyor çünkü kuran mealini hergün okuyalım peygamberimizin sünetine uyalım ki iblis bizi kandırmasın

09.04.2009 - misafir

Her isteyen kendi anlayışına göre Kuranı yorumlayamaz!

Arkadaşımız, kendi aklına göre Kuranı güya tefsir ediyor!Sen kimsin kardeşim!?Sen hangi ilminle yukarıdaki ayeti "hadislere gerek yok" anlayışına dayanak yapıyorsun? Kur'an, ancak Efendimizin(s.a.v) tefsirleri açıklamaları sayesinde anlaşılır? O ayet(casiye-6) kafirlere hitap ediyor.Ve,Kur'an demek,Efendimizin "Kuranı açıklaması" demektir. Haşa, eğer hadislere ve Efendimiz(s.av.)e ve Onun Kuranı açıklamsına gerek olmasaydı, Yüce Allah Kuranı yeryüzüne Kitap ya da taş levhalar üzerine yazılmış ayetler olarak da indirebilirdi!Eğer sizin iddianız doğru olsaydı, Peygamberlere(a.s.e) ne gerek kalırdı ki! O zaman herkes kendi anlayışına göre Kuranı anlamaya çalışır ve -günümüzdeki bazı ahmak ve geri zekalı cahillerin yaptıkları gibi herkes kendisine özel bir İslam Dini ortaya koyardı!Müslümanlar bölük parça olurdu ve bu Aziz Din asla şu 21.yüzyıla ulaşamazdı.Yani, İslam daha doğmadan ölmüş olurdu.İşte, geri zekalı Mealcilerin böyle hassas konulara akılları ermediği için işkembe-i kübradan atıyorlar,Allah hidayet versin.Amin

04.05.2009 - misafir

Konular