Zehirli | Konular | Kitaplar

Sünnet İnkârcılarına CEVAP


İlk devirlerde Sünnet düşmanlığı o kadar ileri boyutlara ulaştı ki, ashabı küfürle itham etme ahmaklığını gösterdiler. Bunun sonucu olarak, onların bu bâtıl iddialarına göre Hadis–i şerifler, kâfir olan bir topluluğun rivayetleri olduğu için hiçbirini kabul etmediler.

Hadis düşmanlarının amacı; Sünnet–i Nebeviyye'yi devre dışı bırakarak, akıllarınca Resûlullah'ı devreden çıkarmaktır.İslâm âlimlerinin, Kur'an'ın tefsiri olarak kabul ettiği "Sünnet"i güya bu şekilde hallettikten sonra sıra ikinci adıma, yani Kur'an'a gelecekti!..

Bazı ilimler vardır, ilaç gibidir, insanın sıhhat ve afiyeti için zarurîdir. Bazı fikirler de vardır, zehir gibidir, insan hayatına kasteder, öldürücüdür.İşte bu gibi fikirlere son derece dikkat etmek, bu tür görüş sahiplerinden son derece sakınmak lâzımdır.Bu zehirli fikirlerden biri de, uzun zamandır mevcut olmayan; fakat son yıllarda kötü kokusu yayılmaya başlayan "Hadis ve Sünnet'i Kabul Etmeme Hastalığı"dır. Maalesef son zamanlarda İslâm dünyasında bu yöndeki itirazlar gün yüzüne çıkarılmış, "Kur'an'daki İslâm", "Kur'an Müslümanlığı" ve "Kur'an'a Dönüş" ve benzer sloganlarla, sünnet ve hadis üzerinde birtakım şüpheler ve istifhamlar gündeme getirilmiştir.İşin üzücü tarafı, bunlar gündemde kalmaya devam etmektedir. Bu sloganik ifadeleri âdeta vird hâline getirip devamlı telaffuz eden bu gürûhun, hemen hemen hepsinin Sünnet–i Resûlullah karşısındaki tavırları menfîdir veya en azından lâkayddır. "Kur'an'ın yeterli olduğu" fikrini hararetle savunup, Sünnetsiz İslâm arayışı içine giren bu zavallılar, her konuda âayet arayıp, âyet dışında kendilerini bağlı hissedecekleri bir başka "Lâ raybe fîh" delilin bulunmadığını ileri sürüyorlar. Tabiî bunların, her lafın başında "Kur'an" demelerine bakan da onları Kur'an sevdalısı zanneder.İyi de, hem Kur'an'da bulunan: "Peygamber size neyi verdiyse, onu alın; size neyi yasakladıysa, ondan da sakının."(1) gibi Sünnet'e delâlet eden bir kısım âyetlere rağmen Sünnet'i inkâr edeceksin, hem de Kur'an sevdalısı olacaksın, bu mümkün mü?! Size sıradan bir kitap hediye eden birine bile teşekkür edip, minnet duymak bir insanlık icabı iken, Hz. Kur'an gibi dünya ve âhiret saadetinin reçetesini sunan yüce bir kitabı bizlere getiren Resûlullah'a bırakın teşekkür etmeyi, onun Sünnet'ini dahi inkâr edip devreden çıkarmaya çalışmak, acaba nasıl bir insanlık icabıdır?

Hadis ve Sünnet'i kabul etmeyip sadece Kur'an Müslümanlığından söz edenler, aslında asırlardan beri vardır ve eksik olmamıştır. Tabiî bu tür eğilimler ve görüşler hep azınlıkta kalmış, marjinal gruplar tarafından kabul görüp sahiplenilmiş ve ortaya sürülmüştür. Tarih yine tekerrür etmektedir.

Uzun zamandan beri bazı kardeşlerimiz bizlere bu hususta sürekli sorular soruyorlar. Bulundukları çevrelerde, gerek mahalle gerekse iş ortamlarında Sünnet inkârcılarının olduğunu ve onlarla sık sık bu konuda karşı karşıya gelip, fikir çatışmaları yaşadıklarını; fakat susturucu deliller sunamadıklarını üzülerek bizlere iletiyor ve bu hususta bir yazı kaleme almamızı rica ediyorlardı. Bizlerin de âcizâne gayreti ve arzusu, bu sapık fikirlere karşı gerekli ilmî müdafaanın yapılabilmesi ve bu yanlış görüş sahiplerinin oyununa gelinmemesi olduğundan, inşallah bu Sünnet ve Hadis münkirlerine reddiye mahiyetindeki bu yazımı kaleme alıyorum.

Sünnet'in delil olarak kullanılmasını inkâr ederek, sadece Kur'an'la yetinmeyi iddia eden bu fasid görüş sahiplerinin bunu söylemelerindeki gayeleri farklı farklıdır. Dolayısıyla konuya, öncelikle bu fasid görüşün nereye dayandığı ve bunların kimler olduğu hususunda bir tasnif yaparak başlamak istiyorum.

Bunları genel olarak iki gruba ayırabiliriz

Bunlardan bir grup; müslüman oldukları veya müslüman olduklarını iddia ettikleri hâlde Sünnet'i kabul etmeyip, aleyhinde olanlardır ki bunlar,İslâm'ın ilk dönemlerinde Hz. Ali Radıyallahu Anh'ın hilafeti döneminde ortaya çıkan "Haricîler" tâifesidir. Bu tâife "Hüküm sadece Allah'ındır"(2) âyetini ele alarak böylesine doğru bir hükümden, yaptıkları tevillerle yanlış anlamlar çıkardılar ve bu âyet–i kerîmeyi istismar ederek Hz. Ali Radıyallahu Anh ve Hz. Muaviye Radıyallahu Anh arasında vuku bulan Sıffin savaşında, her iki taraftan da savaşa katılan sahâbenin adaletini, dolayısıyla onlardan gelen rivayetleri bütünüyle reddettiler. Hatta daha da ileri giden bu sapıklar, ashabı (hâşâ) küfürle itham etme ahmaklığını gösterdiler. Bunun sonucu olarak, onların bu bâtıl iddialarına göre hadis–i şerifler (hâşâ) kâfir olan bir topluluğun rivayetleri olduğu için hiçbirini kabul etmediler.

İkinci grup ise; batılı müsteşriklerin bâtıl görüşleri veİslâm dışı cereyanlardır. Bu grup, aslında sadece Sünnet'e değil, temelde her şeyiyleİslâm'ın bizâtihi kendisine karşıdır. Bunların esas amacı; müslümanların zihinlerine şüphe tohumları atmak,İslâm topluluklarının arasına fitne sokup, onların birlik ve beraberliğini yok etmektir. Evet, ellerinden gelse bunu hemen yapacaklar; fakat karşılarında en büyük mâni olarak, bu dinin peygamberi Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i buluyorlar. Öyleyse yapılacak iş, ilk adım olarak, bu maniyi aşmak ya da en azından ümmet nezdindeki sarsılmaz otoritesine gölge düşürmek geliyor… Bunun için de özellikle Sünnet'i ve hadisi hedef almışlar, az önce zikrettiğimiz birinci grubun tavrından da faydalanıp, birtakım sun'i tartışmalarla müslümanları Sünnet hakkında şüpheye düşürme gayreti içine girmişlerdir. Böylece Sünnet–i Nebeviyye'yi devre dışı bırakarak, akıllarınca Resûlullah'ı devreden çıkaracaklar.İslâm âlimlerinin Kur'an'ın tefsiri olarak kabul ettiği "Sünnet"i güya bu şekilde hallettikten sonra sıra ikinci adıma, yani Kur'an'a gelecekti!..

Kur'an, bunların bâtıl fikir ve itikâtlarına kesinlikle mesned teşkil edecek değildir. Ama Kur'an'ın gerçek yorumu olan Sünnet devre dışı bırakıldığı için işleri artık kolaylaşmış olacaktı. Bundan sonra yapılacak iş, Kur'an'ın, kendi arzularına göre yeniden yorumlanması ve tevil edilmesidir. Tabiî bunu yaparken hem bu konuda gayet samimiymiş havası vermek, hem de fincancı katırlarını ürkütmemek için, bu operasyona şirin bir isim de koymak gerekiyordu ki, onu da bulmuşlardır. Bu isim ne olsun? "Kur'an'a Dönüş" olsun, "Kur'an İslâm'ı" olsun...

Bu maksatla işe başlayan bu gürûh, Kur'an'ı rahatça keyiflerine göre biçimlendirebilecekleri zehâbına kapılarak, ehl–i imanın akidesini bulandırma gayreti içine girmişlerdir. Kimi cehaleti, kimi de birtakım çıkarları sebebiyle, bu zehirli fikrin rüzgârına bazı kimseler kapılmış olsa da inşallah bu Hadis inkârcıları umduklarını bulamayacaklardır. Bu din, Kur'an ve Sünnet çerçevesinde asırları aşıp bu güne dek nasıl sapasağlam geldiyse, kıyamete kadar da böylece devam edecektir…

Hadisleri güya sıhhatinden şüphe ettikleri için kabul etmeyen ve "Bize Kur'an yeter" diyerek sadece Kur'an'ın delil olacağını söyleyen birtakım kimseler, her ne kadar Hadis'i kabul etmediklerini ifade ediyorlarsa da, bu fikirlerine delil olarak ileri sürdükleri bir Hadis–i şerif vardır. Şimdi bu Hadis'in değişik tariklerle gelen birkaç rivayetini ve Hadis âlimlerinin bunların senetleri hakkındaki görüşlerini sizlere arz edeceğim. Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Size benden bir Hadis geldiğinde bunu Kur'an'a arzedin. Eğer bu Hadis'le ilgili Kur'an'da bir asıl buluyorsanız, Hadis'i alın, bulamıyorsanız onu reddedin."
Hadis inkârcılarının kendilerine delil olarak aldıkları bu Hadis–i şerif hakkında Ukayl Rahimehullah: "Bu Hadis'in sahih isnadı yoktur." der. Sağanî Rahimehullah ise: "Mevzûdur." der.(3)

Yine bu mânada Beyhakî, senedini de zikrederek, Bişr b. Numeyr, Hüseyin b. Abdullah tarikiyle onun babasından, onun da Hz. Ali'den naklettiği bir başka Hadis'i zikreder ki, Efendimiz bu Hadis'te şöyle buyurmuşlardır:

"Bazı insanlar olacak, benden Hadis rivayet edecekler. Size bir kimse Hadis rivayet ettiğinde bu Kur'an'a muvafıksa, onu ben dedim. Size bir kimse Hadis rivayet ettiğinde bu Kur'an'a muvafık değilse, onu ben demedim."
İmam Beyhakî bu Hadis'le ilgili olarak:

"Bu zayıf bir isnaddır. Böyle Hadis'lerle delil getirilmez." der.İbn Maîn, bu Hadis'i rivayet eden Hüseyin b. Abdullah b. Dumeyre için "Sika ve güvenilir birisi değildir." demiştir.İmam Buhârî de bu kişi için:

"Hadis'i münkerdir, kendisi zayıf biridir." der. Ebû Zür'a ise "Hadis'i kıymet takdir edeceğim hiçbir ölçüde değil." demiştir.(4) Bu Hadis'in diğer ravisi olan Bişr b. Numeyr için de "Sika değildir." denilmiştir.

Bu Hadis başka tariklerle de rivayet edilmiştir; lâkinİmam Beyhakî bu rivayetler için:

"Bunların hepsi zayıf rivayetlerdir." demiştir.

İşte muhterem okurlarım, Hadis inkârcılarının, işlerine gelince, Hadis âlimlerinin kesinlikle delil kabul etmedikleri zayıf isnadlara dahi nasıl yapıştıklarını görüyorsunuz. Ama işlerine gelmedi mi, Hadis sahih de olsa inkâr ederler. Buradan rahatlıkla anlayacağınız üzere, bunların derdi kesinlikle üzüm yemek değil; maalesef bağcıyı dövmektir.

Şimdi sizlere Hadis âlimlerince sahih kabul edilen bir başka rivayeti nakledeyim. "Kur'an bize yeter." diyenler hakkında bakınız Peygamber Efendimiz asırlar öncesinden ne buyuruyor:

"Şunu kat'i olarak biliniz ki, bana Kur'an ile birlikte, onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir. Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin: "Bize Kur'an yeter! Onda helâl olarak ne görmüşseniz, onu helâl; neyi de haram görmüşseniz, onu da haram kabul ediniz." diyeceği zamanlar yakındır. Bilin ki, Allah resûlü'nün haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir."(5)

Efendimizin, bu kimselerin "karınları tok bir şekilde koltuklarına kurulacaklarını" özellikle beyan etmesi ne kadar taaccübe şâyan değil mi? Müçtehid geçinen,İlahiyat patentli birtakım zevatın, televizyon kanallarında arz–ı endam ederek, koltuğuna kurulmuş vaziyette "Bize Kur'an yeter." dediklerini görünce inanın aklıma hemen bu Hadis–i şerif geliyor. Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm on dört asır öncesinden nübüvvet dürbünüyle bakarak, bu günleri müşahede edip bizlere haber vermiş ve bu tâifeyi de böylesine tasvir ederek, gözlerimizin önüne bir tablo gibi sermiştir. Tâ ki bunlar bilinsin ve ümmet bu fitnelerden sakınsın...

Mevlâ Teâlâ bizlere Sünnet–i Seniyye'yi en iyi şekilde öğrenip, en güzel şekilde yaşamayı nasip eylesin! Fî emânillah!
(Devam edecek)

Dipnotlar:
1–Haşr, 7
2–Yusuf, 40
3–Şevkani, el–Fevâidü'l–Mecmûa 278, 291; el–Makâsidü'l–Hasene, 36; Keşfü'l–Hafâ, Hadis no: 220; Mecmau'z–zevâid, I/170
4–Mîzânü'l–i'tidâl, II/302; Buhârî, et–Târîhü'l–kebîr, IV/291
5–Ebû Davud, Sünnet 6; Tirmizî,İlim 10;İbn Mâce, Mukaddime 2; Dârimî, I,117.

Kaynak:Beyan Dergisi
mayıs-2004


Konular