Zehirli | Konular | Kitaplar

kafirler

Arap baharı üzerine sesli düşünceler

"Arap Baharı" diye ifade edilen süreç kafaları hayli karıştırmış durumda. Libya'da neler oluyor, Mısır'da gelinen nokta ne? Suriye için ne düşünmeliyiz? Bütün bu süreçte Batılı ülkelerin rolü ne kadar? Yönetimlerin devrildiği yerlerde neler oldu, yönetimlerin direndiği yerlerde neler oluyor?...

Hemen her gün muhatap olduğumuz bu ve benzeri sorulara şöyle mukabele edilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum:

Bu süreci bir bütün olarak görmek ve bütün o coğrafyayı içine alan homojen bir durumdan bahsetmek doğru değil. Her ülkenin kendine mahsus özellikleri var; her ülkede ayaklanma sürecini tetikleyen farklı dinamikler söz konusu.

Obama ve Fethullah Gülen beyanları !

Katil İsrail'in yardım konvoyundaki malum cinayet ve işkencelerinin ardından ABD başkanı Obama olayı ''trajik bir durum'' olarak yorumlayıp, ''gereksiz can kayıplarının'' olduğundan dem vururken; ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, "İsrail hükümetinden, bu trajik olayın etrafındaki tüm gerçeklere ulaşan ve uluslararası standartlara uyan hızlı, tarafsız, güvenilir ve şeffaf bir soruşturma yürütmesini bekliyoruz." diye konuştu.

Onlar bu kadarını da söylemeyeceklerdi, eğer Türkiye Başbakanı ve Dışişleri bakanı aktif ve cesur olmasalardı..

ABD'de yaşayan biri daha var ve önemsediği olaylarda konuşur..''Hocaefendi'' derler kendisine..Ne hoca..!

Fethullah Gülen'in, Hakan Albayrak ve Bülent Yıldırım'ı da üzen şaşkına çeviren sözleri Obama yada Clinton'dan farklı değildi çünkü..

Gülen,Wall Street Journal'e : ''Gördüğüm şeyler hoş değil. Çirkin şeylerdi..diyerek başladığı konuşmasına,"İHH İnsani Yardım Vakfı" gemisinin İsrail'den izin alması gerektiğini..Otoriteye karşı gelinmemesini..İsrail'den izin alınması gerektiğini..'' söyleyebildi.

Kâfirlerin iyi işleri


Sual: İnsanlığa bir çok hizmet veren kâfirlerin iyi işleri, keşifleri, nazarı itibara alınacak mı? Yoksa topluma büyük zulümleri olan bir kâfir ile aynı kefeye mi konacaktır?

CEVAP
Hayır aynı kefeye konmaz. Sekiz Cennet, yedi Cehennem vardır. Cennettekilerin, ihlaslarına ve amellerine göre dereceleri farklıdır. Peygamberlerle, şehitlerle sıradan bir Müslüman’ın derecesi aynı değildir. Cehennemdeki kâfirlerin durumu da böyledir. Firavun gibi ilahlık davası güdüp yeni doğan masum çocukları kesen bir zalim ile, kendisinden başka hiç kimseye zararı olmamış, topluma çeşitli hizmetler veren bir kâfirin durumu aynı değildir.

Cehennem 7 tabakadır. Her birinin azabı üstündekinden daha şiddetlidir. (Feraid-ül-fevaid)
1. tabaka: Adı Cehennem’dir, azabı en hafiftir. Burada, günahkâr Müslümanlar azap görür.
2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hıristiyanlar azap görür.

Kâfirler Cehenneme girmeyecek mi?


Sual: Bir arkadaş milletine hizmet eden bütün kâfirler Cehenneme girmez dedi. Yanlış değil mi?

CEVAP
Müslüman olmayanların yani bütün kâfirlerin Cehenneme gireceğini Allahü teâlâ bildiriyor. Bunu günlük işlerdeki örneklerle açıklayalım: Mesela, Türkistanlı bir Türk Türkiye’ye gelse; Türk vatandaşlığına kabul edilmediği sürece, profesör olsun, Edison gibi bilim adamı olsun, Türk vatandaşına tanınan haklardan faydalanamaz. Mesela oy kullanamaz, milletvekili olamaz. Çünkü T.C. vatandaşı değildir. Vatandaş olmayan, bu haklara sahip olamaz. Allahü teâlâ da Cennete girmek için, mümin olma şartını koymuştur.

Bir Türk resmi dairedeki bir memurun yanına gelip, ona günlerce yardım etse, ay sonunda o Türk’e bir kuruş para verilmez. Halbuki o dairedeki herhangi bir personel, çok az çalışsa, hatta izinli olsa da, ay sonunda maaşını alır. Çünkü bu personelin o dairede kaydı vardır. Başka kimselerin o dairede kayıtları bulunmadığı için, çalışmaları nazarı itibara alınmaz. Mümin olan; suç ve günah işlese de, iman kaydı bulunduğu için Cennete gider. İman kaydı bulunmayan kâfir de, yararlı işler yapsa da Cehenneme gider..

MÜNAFIKLAR ŞEYTANIN FIRKASIDIR

Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele, 19)

Yeryüzünde iki topluluk vardır: Allah'ın fırkası ve şeytanın fırkası.

Şeytanın fırkası, kendilerini yaratan Allah'ı unutan ve yoldan saparak şeytanın 'adımlarını izleyen' bir topluluktur. Bu topluluğu kendi içinde müşrikler, kafirler, münafıklar diye çeşitli gruplara ayırabiliriz. Ancak bu gruplar içinde, Allah'ın ahirette en aşağılık azap ile cezalandırılacaklarını haber verdiği, MÜNAFIKLARDIR. Münafıklar, şeytana ait tüm özellikleri üzerlerinde barındıran bir topluluktur. Bunu incelemeden önce, şeytanın bu garip mantıklarına göz atmakta fayda vardır:

İlk olarak şeytanın en anlaşılmaz tavrı, yani 'esrarengiz isyanı' üzerinde durmak gerekir. Araf Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:

Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım." "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım.

İBN-İ TEYMİYYE VE CEHENNEMİN EBEDİLİĞİ MESELESİ



Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumun, Cehennem azabının kâfir ve müşrikler için ebedi değil geçici olduğunu savunan Kazan´lı Musa Carullah Bigiyef´e[1] reddiyesinden[2] sonra bu batıl davanın Kur´an ile temellendirilmesinin mümkün olmadığı, en küçük bir şüpheye mahal bırakmayacak tarzda tescillenmişti.[3]

Ancak mezkûr reddiye, bütün ihtişam ve nefasetine rağmen, Cehennem azabının kâfir ve müşrikler için ebedi olmadığını savunanların ileri sürdüğü merviyyat üzerinde ?son derece isabetli tesbitler sunmakla birlikte? alabildiğine kısa durduğu için, meselenin bu yönü bakımından takviyeye muhtaçtır. Hemen aşağıda değinileceği üzere konunun bu yönünü de Muhammed b. İsmail es-San´ânî, Ref´u´l-Estâr isimli eseriyle büyük ölçüde ikmal etmiştir..

Bu yazının amacı ise, İbn Teymiyye ve İbnu´l-Kayyım´ın, kâfir ve müşrikler için Cehennem azabının ebedi olmadığı görüşünü benimseyip benimsemediği tartışmasını bir sonuca bağlamaktır.[4]

İbn Teymiyye ve İbnu´l-Kayyım´ın konuyla ilgili görüşü

"İbnu´l-Vezîr" diye bilinen, el-Avâsım sahibi Muhammed b. İbrahim el-Yemânî[5], Sübülü´s-Selâm sahibi Muhammed b. İsmail es-San´ânî[6] ve Zâhid el-Kevserî, kâfir ve müşrikler için Cehennem hayatının sonsuz olmadığı görüşünü İbn Teymiyye ve İbnu´l-Kayyım´a nisbet etmiştir.[7]

MÜMİN VE KÂFİR HER ÖLÜ İŞİTİR

Sual: Buhari ve diğer hadis kitaplarında ölülerin işittiğini Resulullah bildiriyor, ama ona da inanmam, çünkü Kur’an ölü işitmez diyor. İşte âyet:
(Sen ölülere işittiremezsin; arkalarını dönüp giden sağırlara da daveti duyuramazsın. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin; ancak âyetlerimize inananlara duyurabilirsin.) [Neml 80, 81 Rum 52, 53]

CEVAP
Kur’anı da Resulullah bildirdi. Hadise inanmayan Kur’ana inanır mı? Diğer müfessirler gibi İmam-ı Kadı Beydavi, o âyetin tefsirinde diyor ki: Burada diri olup, gözü kulağı ve beyni olan kâfirler ölüye benzetiliyor, (Ölüleri [kâfirleri] imana kavuşturamazsın) deniyor. (Ölülere, sağırlara işittiremezsin) ifadesinden sonra, (Sen ancak âyetlerimize iman edeceklere işittirebilirsin) deniyor. Kâfirlerin işitmeyeceği, [hakkı kabul etmeyeceği], ancak iman edeceklerin işitecekleri, [kabul edecekleri] bildiriliyor. Eğer kabirdekilerden maksat ölü olsa idi, ölü de işitmeseydi iman edenlere işittirebilirsin ifadesi yersiz ve yanlış olurdu. Hem de kâfir ölü işitmez, mümin ölü işitir anlamı çıkardı. Halbuki en kıymetli hadis kitabı olan Buhari’deki hadis-i şerifte, (Kâfir ölü de işitir) buyuruluyor.

Süleyman Ateş'in"Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir"Başlıklı Makalesinin Tenkidi

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

Allah Teâlâ'ya hamd ve âlemlere rahmet olarak gönderilen O'nun değerli elçisi efendimize salât u selâm ederiz.

Değerli kardeşim Prof. Dr. Süleyman Ateş'in, Türkçe olarak yayınlanan İslâmî Araştırmalar dergisindeki “Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir” başlıklı yazısını[1] çevirmen aracılığıyla okudum. Hz. Âdem (a.s.) hasebiyle kardeşleri olan insanları savunma gayreti için kendisini kutluyorum; Mezkur makâleden anlaşıldığı üzere, sayın Ateş hiç bir insanın cehenneme gitmesini istememektedir. Bu, her mü’minin hatta her aklı başında insanın, beşeriyetin bütün fertleri için arzu ettiği değerli bir insânî taleptir. Çünkü bizler, bütün bir insanlık olarak kardeşiz ve Hz. Âdem'in çocuklarıyız. Nitekim Allah Teâlâ bunu şöyle ifade eder: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının” (Nisâ, 1). Dolayısıyla akl-ı selîm bir insanın diğer insan kardeşlerinin kurtulmasını arzu etmemesi düşünülemez.

Ancak sayın Ateş'in makalesinin başlığı insanı şaşırtmakta ve dehşete düşürmektedir. Biz Müslümanlar olarak cennetin “tekelimizde” olduğunu hiç öne sürdük mü ki? Yoksa bu iddia hemcinsleri ve dindaşları hususunda ırkçı, mutaassıp ve tutucu bir karaktere sahip olan Yahudi ve Hıristiyanlara ait değil midir?

Peygamber ve fen adamı

Bir gayri Müslimin sorusu denilerek şu soruluyor: Âlemlere rahmet diyerek Peygamberinizi herkesten üstün biliyorsunuz. Fen adamlarından mesela Bill Gates’tenden mi üstündür?

CEVAP

İnanmayanların iyi işleri

Kitaplarda, kelime-i tevhidin, insanlara faydalı olmak, onları hoş görmek, cömertlik, sabır, şükür gibi güzel huyların faziletinden bahsediliyor.
Peygamberimize inanmayıp sadece tek tanrıya inananlar da aynı sevaplara kavuşur mu?

CEVAP: İmanı olmayanın hiçbir iyi ameline sevap verilmez. İman ise, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmaktır. Birine bile inanmayan mümin olamaz. Mümin olmayana da kâfir denir. Kâfirin de hiçbir ameli makbul değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

Ehl-i kitabı kötüleyen, Allah'tır

Kur’an-ı kerimde, Ehli kitabın kâfir olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden bazıları şöyledir:

(İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı. O Allahı tanıyan doğru bir Müslüman idi.) [A. İmran 67] [Her peygamber gibi Hz. İbrahim de Müslüman idi. Ehli kitap hak olsa idi, böyle denmezdi.]

(“Yahudi veya Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız” diyenlere de ki: “Aksine biz, hanif [doğru olan] İbrahim’in dinine uyarız.”) [Bekara 135] [Ehli kitap hak olsa idi, sözleri red edilmezdi. Hz. İbrahim’in dini olan İslam’a uyan kurtulur.]

Hızlanan misyoner faaliyetleri

Din adamı kılığına giren misyonerler, devamlı şöyle söylüyorlar: (Muhammedün Resulullah demeye lüzum yok, La ilahe illallah diyen herkes cennete girer. Allahın rahmeti her şeyi kuşattığı için Ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlar da cennete gidecektir. Zaten Müslümanların Ehl-i kitapla iman birliği vardır. Bu bakımdan onlara yakınlık gösterip kiliselerine gitmek ve ayinlerine katılmak lazımdır.)

CEVAP: Hak din yalnız İslamdır. Sadece Allaha inanan Müslüman olamaz, Resulüne de iman edip uyması gerekir. Bu konudaki âyet-i kerimelerden bazıları şöyledir:

(Allah indinde hak din ancak İslâm’dır.) [A. İmran 19]

(Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.) [Maide 3]

Peygamberimize inanmayan mümin olamaz

“Kelime-i tevhidin La ilahe illallah kısmını söyleyen, fakat Muhammedün Resulullah kısmını söylemeyen insanlara da merhametle bakmalı, çünkü ahirette onlar da Allahın sonsuz rahmetine kavuşacak” diyenler çıkıyor. Böyle inanan Müslüman olur mu, Cennete girer mi?

CEVAP: Allahın rahmeti, dünyada herkesedir. Ahirette, gayri müslimlere zerresi yoktur. Allahü teâlâ, (Rahmetim her şeyi kaplamıştır) dedikten sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramdan kaçan, zekatını veren ve Kur’ana inananlar içindir) buyuruyor. Daha sonra da resule iman edip uymamızı emrediyor. (Araf 156-158)

Onların dinine uymadıkça

Bazı kimseler, globalleşme adına, tevhid adına, kitap ehli ve bid’at ehli hakkında ya hiç yazı yazmamalı veya gâyet light yazmalı, kâfire açıkça kâfir, fahişeye açıkça fahişe denmemeli diyorlar. Din kitaplarında da, (Hıristiyan ve Yahudi kâfirlerine kâfir dememeli, çünkü onlar, kendilerini kâfir olarak bilmiyorlar) deniyor. Bu ifadeleri ne kadar yumuşatırsak yumuşatalım, kitaplılar [Hıristiyanla Yahudiler] ve kitapsızlar [ateistler] memnun olmaz. Çünkü Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki:

Hıristiyanlarla dostluk kurmak

Mektubatı Masumiyye’de buyuruluyor ki: Müminin kâfiri sevmesi üç türlü olur:

1- Onun küfrünü beğenir. Bunun için sever. Bu muhabbet yasaktır. Çünkü onun dininden razı olmuştur. Küfrü beğenen kâfir olur. Böyle muhabbet, imanı giderir.
2- Herkesle iyi geçinmek lazım olduğu için onlarla da iyi geçinilir.
3- İkisi ortasıdır. Onlara meyleder, yardım eder. Dininin bâtıl olduğunu bilerek, akrabalık, iş arkadaşlığı sebebi ile dostluk yapar. Bu sevgi küfre sebep olmaz ise de, caiz değildir. Çünkü bu sevgi, zamanla onun dinini beğenmeye sebep olur. Zaruretsiz gayrı müslimlerle beraber olmak, kiliselerine gitmek, âyinlerine katılmak caiz değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: