Zehirli | Konular | Kitaplar

“Hz. İsa’nın Tutkusu”

Hıristiyan kültürü, inanışı açısından bakıldığında Mel Gibson yeni birşey keşfetmiş değil. Orta Çağlardan beri Hıristiyan sanatında çarmıha gerilme olayı ana temalardan biridir. Kiliselerde, heykellerde, fresklerde, tablolarda daima yarı çıplak halde tasvirler, acı, ıstırap, kan... Müslümanlar olarak, kiliselere gittiğimiz vakit içimizin daralması belki de bu yüzdendir. Bizim dinimizde olmayan bir tavırdır bu...

Hollywood’da şimdiye kadar pekçok Hz. İsa fimi çevrildi. Sinema sanatı, bu konuya diğer sanat dallarında olduğundan daha farklı yaklaşmıştır. Ben önceki Hz. İsa filmlerinin hepsini seyrettim. Bazılarında Hz. İsa gösterilmez bile, sadece gölgesi vardır, adı vardır, eli vardır, çarmıh olayı pek az yer tutar. Meselâ, “Ben Hur” ne muazzam bir filmdir? Fakat bu son filmde yönetmen bir ilk yapmış, önceki filmlerin hiçbirinde görülmeyen ölçüde şiddet kullanmıştır. Hz. İsa’nın Tutkusu filminden aklımda kalan tek şey vahşettir. İki soru zihnime takılıyor:

1- Yönetmen şiddete neden bu kadar ağırlık verdi? Bu bir dinî film olamaz. Hz. İsa’nın ağzından çıkan birkaç güzel cümle de vahşet sahneleri arasında kaybolup gidiyor. İki saatlik filmin herhalde bir saat kırkbeş dakikası işkence sahneleriydi. Film Hz. İsa’nın tutkusunu ne kadar dile getirdi bilemiyorum ama yönetmende adeta bir vahşet tutkusu vardı. Bazı dindarların, insanları dinin emirlerine uymaya davet ederken, korkuyu, cezayı öne çıkarmaları gibi, koyu Katolik Gibson da vahşeti, acıyı mı kullanmıştır?

2- Yahudilerin rolü neden bu kadar üstüne basıla basıla verilmiş? Yahudi sermayesinin hayli söz sahibi olduğu bilinen Hollywood’da böyle bir film nasıl çekildi? Bütün filmlerde Yahudileri hep mazlum olarak görürken ilk defa bir filmde zalim olarak gördük. Daha doğrusu Yahudi din adamlarını. Yahudi kral bile daha insaflıydı, Roma valisi bile insaflıydı, fakat Yahudi ruhban sınıfı gözü dönmüş, kana susamış bir güruh olarak resmediliyordu. Bu tavırda günümüz dünyasına bir mesaj mı var?

Zaten İslam inancına ters düşen bu filmin Türkiye’de gösterilmeye değeceğini düşünmüyorum. Benim bir filmin iyi film olup olmadığına karar vermek için basit bir formülüm vardır. Kendime sorarım: Tekrar görmek ister miyim? İyi bir film bence tekrar tekrar görülebilir. Bu soruyu Hz. İsa’nın Tutkusu için sorduğumda diyorum ki: Allah muhafaza buyursun!

Lâf aramızda, bu filmin hoşuma giden tek tarafı şu oldu.

Biliyorsunuz, film Aramice-Latince çevrilmiş, İngilizce alt yazılı. Yani bir salon dolusu Amerikalı seyirci için perdeden yayılan konuşmalar “yabancı dil”di; ben de, onlar da alt yazı okuyorduk. Halbuki şimdiye kadar bütün filmlerde perdeden yayılan dil sadece benim için “yabancı dil” olurdu. Amerikalı seyircilerle ilk defa aramda kurulan bu “eşitlik” hoşuma gitti.

Türkiye Gazetesi - 08.03.2004