Zehirli | Konular | Kitaplar

Okuyucu Soruları 26 Bediüzzaman ve Risalei Nur 22

Bediüzzaman'ın siyasete bakışı konusunda geçen iki yazıda aktardıklarımdan hareketle şunu söylemek mümkün: Kendisi siyasete bizzat karışmak istemediği, hatta mesafeli durduğu gibi, talebelerinin de aynı şekilde hareket etmesini istemektedir. Ancak önemle belirtelim ki, buradaki "siyasete karışmak"tan kasıt, siyasî faaliyetlere girmek, özellikle de "seçilme" mevkiinde olmamaktır.

Yoksa Bediüzzaman'ın siyasetle ve siyasetçilerle hiçbir şekilde ilişki ve irtibat kurulmamasını istediği şeklinde bir sonuç çıkarmak yanlış olacaktır. Bilhassa CHP zihniyeti söz konusu olduğunda son derece tavırlı ve tepkili iken, DP iktidarında ilişkilerin daha sıcak ve olumlu seyrettiğini söylemek doğrunun ifadesi olacaktır. Aşağıdaki pasaj bu söylediğimin oldukça güzel bir iadesini oluşturuyor:

"Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli, belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan -bazan men'olduğum gibi- men' edileceğim. Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, ehven-üş şerr deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil. Çünki dâhilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur'a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ehven-üş şerr olarak bakınız. Daha a'zam-üş şerden kurtulmak için; onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun."1

Bu tavrın mesela Milli Görüş çizgisiyle ve siyaset tarzıyla örtüşmeyeceği açıktır. Milli Görüş, siyaseti merkeze koymayı ve siyasî faaliyeti "bizzat" yürütmeyi esas alırken, Bediüzzaman çizgisi ve bu çizginin bugüne yansıyan tavrı, siyasetle ve siyasetçiyle "fayda"ya dönük bir ilişki kurma tarzını benimsemiştir.

Esasen insaflı düşünce, bu tarzın da "siyasetle uğraşmamak" anlamına gelmediğini söylemeyi gerektirmektedir. Bediüzzaman'ın anlayışında "siyasetle uğraşmamak", siyaseti fiilen yürütmekten olduğu gibi, hangi kanattan ve hangi tavırda olursa olsun bütün siyasîlerden uzak durmayı da tazammun eden bir tarz değildir. Tam aksine, siyaset ve siyasetçiyle ilişki, onların "Nurculuk" diye ifade edilen harekete ve Nurculara davranış biçimine göre şekillenmiş, olumsuz davranışa mesafe ve tepki, olumlu davranışa sıcak ilişki ve olumlu bakış esas olmuştur.

Siyasete bakış konusundaki bu tavır farklılığını nasıl yorumlamak gerekir?

Doğrusu şu ki, siyaseti Müslümanın ilgi alanı dışında görmek ve siyasî alanı başkalarına terk etmek kabul edilebilir bir davranış değildir. "Nurculuk" denen hareketin hatırı sayılır bir kesiminin, çok uzun yıllar boyunca "sağ" kanatta siyaset yapan birtakım siyaset kurtlarının "oy deposu" olarak iş görmüş olması ülkeye ve millete zarardan başka bir şey temin etmiş midir, tartışmaya değer...

(Günümüzdeki durumu bu değerlendirmenin dışında tutuyorum. Zira burada söz konusu olan artık "pragmatizm" değil. Geçmişte Nurculuk denen hareketin önemli bir kesimi merkez sağ siyasetçileri desteklerken en azından Din anlayışı bakımından Bediüzzaman çizgisinden önemli bir sapma göstermiyordu. Bugünse Bediüzzaman çizgisi çoktan terk edildi; Nurculuk denen yapının kemiyet planında en önemli bölümünü oluşturan kesim, Din'in modernizasyonu operasyonunun öznesi durumunda.)

Öte yandan siyaseti fiilen yürütmek de bizi, hayatın başka alanlarını boş bırakma yanlışına düşürmemeli. Bir yandan siyaseti yürütürken diğer yandan hayatın -eğitim, sosyal, kültürel hayat, sanat, ticaret ve en önemlisi de "ilmî faaliyet" gibi- diğer alanlarında ihya ve inşaya dönük ciddi ve sonuç getirici atılımlar yapmak durumundayız

Devam edecek.

1 Emirdağ Lahikası-2, 245.


Konular