Zehirli | Konular | Kitaplar

Sünnetli Misyonerler


DOSYA/HAÇLI SEFERLERİNDE YENİ DÖNEM ÖRTÜLÜ HAÇLI SEFERİ BAŞLADI

Yer, ABD’nin güneyinde bir üniversitenin ders salonu. Dersler başlamamış, çünkü daha yılbaşı tatilinin bitmesine iki hafta var. Ama salon ağzına kadar dolu. Yazı tahtasının başındaki eğitimci ön sırada oturan dikkatli öğrenciye gözlerini kısarak soruyor: ‘Eğer insanlar size ‘Neden buradasınız?’ diye sorarlarsa ne cevap vereceksiniz?’ Öğrenci kıpırdıyor; ama cevap veremiyor; çaresizlikle ellerini açıyor: ‘Tabii!’ diyor eğitimci gülümseyerek, ‘Açarsınız ellerinizi, insanlar ‘Tabii canım bu bir şey saklamıyor bizden’ derler ve gidiverirler....’ Sonra kendi tecrübesini anlatmaya başlıyor: ‘Bana bu soruyu birisi sordu. Soranın gözünün taa içine baktım ve dedim ki, ‘Ben İngilizce öğretmeniyim. Eğitimciyim ve İngilizce öğretmeye geldim’.

Love adlı eğitimci Batı Endonezya’da yaşadığı bu tecrübesini, her biri bir Müslüman ülkede vazifeli misyonerlere, örnek olsun diye anlatıyor.
Love, 800 misyonerle faaliyet gösteren ‘Sınırlar’ adlı en büyük Hristiyan misyonerlik kuruluşunun uluslararası koordinatörü. Karşısındakiler ise, Evanjelik Hristiyan olan bu misyonerlik grubunun, Kazakistan’dan Kenya’ya 50 ülkede faaliyet gösteren üyeleri... Bu misyonerler, Columbia Uluslararası Üniversitesi İslam Çalışmaları Bölümü’nün düzenlediği iki haftalık yoğunlaştırılmış programda bulundukları ülkelerin halkını nasıl Hristiyanlaştıracakları konusunda eğitiliyorlar.

Misyonerlerden her birisi aktif olarak bir Müslüman ülkede vazifeli. Mesela Christian Dedrick, Kazakistan’da küçük bir şehirde İngilizce öğretiyor. Dindar bir Müslüman ailenin yanında kalıyor. Ailenin Hristiyanlığı kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen kendi hayatını neyin değiştirdiği konusundaki ısrarından hiç vazgeçmiyor. Aile ise muhtemelen, misyonerin kira olarak ödediği ve oralara göre bayağı iyi bir meblağ olan 50 dolar için midir, bilinmez, misyoneri uzaklaştırma yoluna gitmiyor.

Kenya’da Müslüman iş adamları ile arkadaşlık eden Al Dobra ise halkı Hristiyanlaştırmanın vazifesi olmadığını söylüyor. Ona göre vazifesi ‘zihinlerine yavaş yavaş büyüyecek küçük bir tohum atmak.’ Dobra, böylece Müslümanların, zamanla dinlerini sorgulamaya başlayacaklarını ümit ediyor ve şöyle dua ettiğini ifade ediyor: ‘Kesintisiz bir uykuya dalsınlar ve duyduklarından sıkıntıya düşsünler.’

Kamboçya’da Batı Cham bölgesinde fakir bir Müslüman topluluğun arasında yaşayan Tom Seckler ise bugüne kadar 25 kişiyi ikna edebilmiş. Halkın ‘ruhi ihtiyaç’ talebinin az olmasından yakınıyor ve ‘İsa’da neler kaybettiklerini bu halka bildirmesi için’ dua ediyor.

Misyonerlerin eğitim gördüğü bu üniversite Amerika’da özellikle Müslümanların ‘ihtidası’ ile ilgili eğitim yapan ve diploma veren üç tane hususi üniversiteden bir tanesi. Üniversitenin İslam Çalışmaları Bölümü yöneticisi John Weaver’a göre Hristiyanlığın en büyük rakibi İslam. Kendisi de eski bir misyoner olan Weaver tam 23 sene boyunca Pakistan’da, elindeki bol imkânları kullanarak, halkın arasına karışmış; hasta ziyaret etmiş, evine çağırıp insanlara ikramda bulunmuş, yardıma ihtiyacı olana para vermiş. Evi, Hristiyanlık propagandası yaptığı için 200 silahlı Müslüman tarafından basılmasına rağmen bulunduğu yerde kalmaya devam etmiş. Weaver ‘Hristiyanlık zeminini kaybediyor; çünkü Müslümanlar bizden çok bebek doğuruyorlar’ diyor.

* * *

Misyonerlik konusu, ABD’nin Irak Savaşı’nı bitirdiğini düşündüğü şu zaman diliminde yeniden gündemde. Geçenlerde basına yansıyan bir habere göre Evanjelikler Irak’a misyoner gönderme hazırlığındalar. ‘International Mission Board’ adlı Amerika’nın en büyük protestan kuruluşu Irak’a göndereceği yüzlerce gönüllü misyonerin hazırlıklarını tamamlamak üzere. Şu ana kadar hazırlıklar için 125.000 dolar harcamış olan bu kilise, Irak halkına, insani yardım yanında İsa’nın mesajını ulaştırmayı planlıyor. Irak’a misyoner gönderme hazırlığında olan bir diğer kilise de başında Franklin Graham’ın olduğu Samaritan's Purse. Graham, Bush’un içkiyi bırakıp, dindar bir kimlik kazanmasında etkili olan meşhur vaiz Billy Graham’ın oğlu. Bush’un başkanlık yemin töreninde bir konuşma yapacak kadar yakınında birisi olan Franklin Graham şöhretinin büyük bir kısmını İslam’la ilgili beyanatlarına borçlu. 11 Eylül ertesinde İslam’ın şiddet ve nefret dini olduğunu iddia eden bu papazın Irak’a misyoner göndermeyle ilgili niyetleri de gayet net: ‘Müslüman bir ülkeye gittiğimiz doğru; burada açıktan vaaz edemeyiz. Ama Tanrı’nın imanımızı anlatmak için bize fırsatlar sağlayacağına inanıyorum.’

Graham gibi Evanjeliklerin misyonerlik faaliyetlerinin hızlanması ile Bush’un başkan olması arasında doğrudan bir ilişki var. Her fırsatta dini temaları kullanan, konuşmalarında sık sık İncil’e göndermeler yapan Bush kendi hayatında önemli bir dönüm noktası olan kilisenin faaliyetlerini, sosyal nizam açısından gerekli görüyor. Yönetime geldiği ilk günlerde ortaya attığı ‘İnanç Temelli Toplum Girişimi’ bu gayeden yola çıktı. Evanjelik kiliseleri, kamuoyunun tepkisini çekmemek için insani yardım konusunu öne çıkaran, kendilerine mensup bir başkanın döneminde daha rahat hareket etme imkanına kavuştular. ‘Fundamentalist’ kelimesinin üzerlerine tam oturduğu Evanjelikler için aslında insani yardımın çok da fazla önemi yok. Onlara göre Hz. İsa’nın ikinci kez dünyaya gelme zamanı yaklaştı; dolayısıyla iyi ile kötü arasındaki son hesaplaşmanın vakti geldi. 11 Eylül’ün bunların bir işareti olduğunu, bu yüzden de Hz. İsa gelmeden önce tüm ‘inanmayanların’ Hristiyanlaştırılması gerektiğini düşünen Evanjelikler bu yüzden faaliyetlerine hız vermiş durumdalar. Bush’un Afganistan ve Irak operasyonları Evanjelikler’e göre iyi ile kötünün mücadelesinde. İlk olarak Afganistan’a gönderdikleri misyonerlerle bu mücadelenin yanında olduklarını gösterdiler. Devrin Taliban yönetimi tarafından üç ay hapiste tutulan ve basına insani yardım kuruluşu mensupları şeklinde yansıyan iki Amerikalı aslında yardım görüntüsü altında Hz. İsa ile ilgili film ve kitap dağıtan evanjelik misyonerlerdi.

Evanjelik misyonerlerin çalışmalarında Müslümanların özel bir yeri var. Hristiyan olmayan kimsenin kalmamasına ilişkin 2000 yıldır tamamlanmayan vazifenin iyi ile kötünün son hesaplaşmasından önce tamamlanabilmesi için en önemli kitle yaklaşık 1,5 milyara yaklaşan nüfusu ile Müslümanlar. Belief.Net’te yer alan ve Evanjelik dini liderler arasında yapılan bir araştırmaya göre, bu liderlerin %81’i Müslümanların Hristiyanlaştırılmasının çok önemli olduğunu düşünüyor. Türkiye’deki İranlı mülteciler arasında misyonerlik yapan Kim McHugh ve eşinin söyledikleri Evanjeliklerin tümünde hakim olan düşünceleri özetliyor: ‘İslam sahte bir din ve Müslümanlar Hristiyanlık şansını değerlendiremezlerse toptan cehenneme gidecekler.’ Bu yardımsever(!) insanların buna engel olmak için her türlü yolu denediği söylenebilir. Dil öğretmek, insani yardım ulaştırmak, su tesisatı inşa etmek, iş kurmak isteyene işletme sermayesi temin etmek gibi ‘bedava’ hizmetler karşılığında Müslümanların İncil okumalarını, Hristiyanlık konulu filmler seyretmelerini ve sonrasında da ayinlere katılmalarını istiyorlar.

Ancak bir kısım Evanjelik misyonerler, eski tip Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin İslam ülkelerinde artık çok fazla ifşa olduğunu ve tepki topladığını düşünüyor. Bunu aşmak için de yeni yöntem arayışları içerisindeler. Elden geldiği kadar insani amaçlı gözükme, misyonerliği başka kılıflar altında yürütme ve Müslümanlar gibi gözükme yeni dönem misyonerlerinin çalışma tarzı. İşte yukarıda bahsi geçen Columbia Uluslararası Üniversitesi’ndeki misyonerlere bu yeni tarz öğretiliyor. ‘Müslümanları Hristiyanlaştırma’ faaliyetinin ne şekilde ‘örtülü’ yapılacağı da şu şekilde özetleniyor: Müslüman gibi görünme, Müslüman gibi giyinme, hatta Müslüman gibi yaşama, iki din arasındaki benzerlikleri kullanarak İslam örtüsü altında Hristiyanlığı anlatma.

* * *

Columbia Uluslararası Üniversitesi İslam Çalışmaları Bölümü’nde, muhtelif İslam ülkelerinde görevli misyonerlere ‘örtülü haçlı seferi’ dersi veren Love gözlerini kısarak bakıyor bir öğrencisine: ‘Benim grubuma girmek ister misin?’ Öğrencisinin tasdik edici bakışları üzerine devam ediyor: ‘İlk şartımı söylüyorum o halde: Sünnet olacaksın’ Şaşkınlıktan açılan gözlere bakıp gülümsüyor: ‘Nasıl standartlar ama? Yüksek değil mi?’

İyi ile kötünün mücadelesinin sona yaklaştığını düşündükleri bir zamanda sünnet olmayı göze alacak kadar kendilerini gizleyen Evanjelik misyonerler Irak’ta açıktan Hristiyanlık propagandası yapmak için yola çıkıyorlar. Önce Afganistan’a gitmişlerdi; şimdi Irak’talar. Sonraki ülke mi? Muhtemelen bunu kendileri de bilmiyor. Ama cevabı kimin verebileceğini biliyorlar.

Mayıs-2003

Kaynak:ALTINOLUK DERGİSİ


Konular