Zehirli | Konular | Kitaplar

Prof. Dr. Nurettin İtr ile Sünnet Üzerine Bir Konuşma


F.Emin: Bîze müslümanın hayatında sünnetin önemini belirtir misiniz?

İTR: Bismillahirrahmanirrahim. Sünnet konusu önemli, önemli olduğu kadar da gereklidir. İnsan hayatı taklid ile, gördüğünü uygulama ile özetlenebilir. İnsanın hayatında uygulaması gerekli olanların şekil itibari ile tanımını biz İslam dininde "Sünnet" kavramı içinde bulmaktayız. İyi ile doğruyu kötü ile yanlışı İslam'ın ilk asli kaynağı Kur'an'da bulduğumuz gibi iyinin oluşumu kötünün kaçınılması gerekli yönleri sünnetin temel yapısı içindedir. Kur'an-ı Kerim'in, İslamın ana temel kaynağı oluşu şüphesiz ki hadisin ve sünnetin önemini eksiltmez. İslamın anlaşılmasında Kur'an ile Hadisleri birbirinden ayırt edemeyiz. Bu, temel konu olan akideden İslamın ibadetine ahlaki yapısına müminin günlük yaşayışına kadar hep böyledir.

Hatib Bağdadî'nin senedi ile zikrettiği İmran b. Husayn'ın, Kur'an'dan başka şey ile bana gelmeyin diyen kişiye karşı;

"Sen Kur'an'da namazı bulmaktasın, fakat o namazın kaç rekat olduğunu vakitlerine göre taksimini, nasıl bulabilirsin? Unutma ki, hadislere yönelmeyen sünnetten ayrılır dalalet ehli olur" sözü ne kadar anlamlıdır!...

Bunun da ötesi bizler ruhî bir imanî yapıyı sünnetsiz bir yaşayışta, nasıl bulabiliriz?

F.Emin: Rûhî bir imanî yapı tabirini açabilir misiniz?

İTR: Evet, Kur'an-ı Kerim bize bir çok yerinde namazın önemini belirtmekte, namazın insan hayatının bir parçası olduğunu işaret etmekte. Ayette, namazlarını huşu içinde kılan müminlerin felaha ereceğinden bahsedilmekte. Kim bunlar, huşu tabiri nedir, manası ne demektir? İşte onu biz hadislerde bulmaktayız. Buharî ve Müslimin rivayet ettiği, Allah'ın gölgesi altında gölgelenecek yedi sınıf insandan birisi kalbi mescidlere bağlı olanlar, Nesa-î'de geçen "Gözleri namazda yaşlanan" kişilerdir. İşte bu denli güçlü imanî ruhî yapı ancak ve ancak Kur'an' ın sünnet ile anlaşılması ile mümkündür.

F.Emin: Müminin iç oluşumu söz konusu olduğunda yine aynı şekilde sünnete gerek duymakta mıyız?

İTR: Evet. Kur'an-ı Kerim dünyayı tanımlarken dünya hayatını yermekte ve insanların bütün gayretlerini bu geçici hayata teksif etmemelerini istemektedir. Kur'an' ın bu tanımından sonra müslümanın önünde cevaplandırılması gereken bir sual kalmaktadır. Nasıl bir hayat? Zühd ve takva nedir? İşte bu noktada bizler sünnete dönmekteyiz. Aişe (r.a.) dan bize gelen rivayette Rasulullah (s.a) in evinde aylarca yemek pişirmek için ateş yanmadığını, çoğu günlerin su ve hurma ile geçirildiğini görmekteyiz. Çünkü o önder idi. Çünkü onun hayatı yalnızca yaratıcısının vahdaniyetine insanları çağırmakla dolu idi. Yine Hz.Aişe' ye Rasulullah (s.a) in ahlak yapısı sorulduğunda, kısaca "onun ahlakı Kur'an idi" demekte. İnsanlardan ancak mümin olanların kardeş olduklarını bize bildiren Kur'an hükmünün açıklayıcı tanımını Rasulullah (s.a) ın müminleri bir cesede benzetişinde bulmaktayız. Evet takva üzerine kurulu bir iç yapıyı Kur'an ve Sünnetin, yani İslam'ın çizgisine sadık kalarak meydana getirebiliriz.

F.Emin: Rasulullah (s.a.), ın sünneti konusunda gösterilen ihtimam diğer dinler ve düşünceler yanında İslama ayrı bir özellik kazandırmakta mıdır?

İTR: Evet. Kur'an Allah Teala'nın hıfzı ve koruması altındadır. Hadis-i şeriflere ümmet tarafından gösterilen ihtimam ise gerçekten tarihin hiç bir döneminde hiç bir dinde rastlanılmayan büyük bir harekettir. Ümmet Rasulullah (s.a) in "size iki temel prensip bırakıyorum, onlara sıkı sıkıya bağlı kalırsanız, dalalete düşmezsiniz" diye tanımladığı Kur'an ve sünnetin Allah'ın yardımı ile bu ümmet tarafından gereği gibi anlaşılmış ve Rasulullah (s.a.) in vefatı ardından başlayan Hadis-i şerifleri tedvin (Bir araya toplama çalışmaları) gerçekten başarıya ulaşmıştır. Daha Rasulullah (s.a.) hayatta iken bizler, Ebu Hureyre (r.a.) gibi sahabilerin, Yazılı Hadis mecmuaları olduğunu bilmekteyiz.

Hicri ikinci asırda, insanlık tarihinde bir benzeri bulunmayan büyük bir hadis toplama harekatı oluşmuştur. İmam Buharî on dört yaşında uzun yolculuklara çıkmış, Buhara ile Mısır arasındaki şehirlerde hadis ilmini tahsil etmiştir. Ebu Hatim er-Razî Bahreyn'den Mısır'a, oradan Remle'ye dek hadis ilmini tahsil etmiştir, İbni Hibban ise, Endülüs-Irak-Hicaz ve Yemen'de hadis ilmi ile meşgul olmuştur. Emirül-mü'minin Ömer b. Abdülaziz dönemindeki hadis tedvin faaliyeti ise şüphesiz ki bütün müminlerin medyunu şükran oldukları bir ilmi harekettir...

F.Emin: Hadis 'in Kur'an ile ayrılmaz bir alaka içinde olduğunu ayetlerde de bulabilmekte miyiz?

İTR: Evet, "Allaha ve Rasulüne itaat edin" ayetinde bu gerçeği bulmaktayız. Kur'anî hükümler ile sünnetin esas ve amaçta birliği, ayrılmaz bütünlüğü, Allah'ın emirlerinin hadiste anlatımı, Rasulullah (s.a.) örnek yaşayışını hayata tatbik zorunluluğu bütün bu gerçekler Kur'an'da bir çok ayeti kerimede dile getirilmiştir.

F.Emin: Hadislere ve Sünnete karşı hareketin ardında sizce ne var?

İTR: Ümmetin Hadislere olan güvenini yıpratıcı çalışmaların ardında şüphesiz ki Allah'ın dininin düşmanları vardır. Bugün ilmi bir çok konuşma ve yazılarda açıkça ifade edildiği gibi müslümanlarda kafire sempati duyma hastalığı vardır. Bu hastalık ne yazık ki İslam uleması arasında da yayılmıştır. Bugün müsteşrik dediğimiz batılı ilahiyatçıların İslam dini hakkındaki yorum ve düşünceleri bir çok çevre tarafından tartışmasız ilmi gerçekler olarak kabul edilmekte, gerçek olarak kabul edilen bu yanlışlardan ilim yoluna çıkılmaktadır.

Bunun yanı sıra müslüman toplum, batının bütün düşünce fikir ve adetlerini kabullenme eğilimindedir. İçimizden çıkan bu düşünce ve hareket, hadislere yöneliktir. Ama aslında İslamın temeline hücum manası taşımaktadır. Kur'an'ın önünde sünnet vardır. Unutulmasın ki sünnete yönelik hareketin hedefi Kur'an'dır, İslamdır. Ve yine unutulmasın ki, sünnetsiz bir İslam düşünülemez. Kur'an'a ulaşmak isteyenler sünneti yaşamaya mecburdurlar. Kur'an-ı ortadan kaldırmak isteyenler ise, sünnete savaş açmak öncelikle onu ortadan kaldırmak isteyeceklerdir. Kur'an sünnet ile bütünlük arz ettiğine göre, İslam dinine yönelik bu hareket başarısız olacaktır.

Çünkü bu dinin ne onun ne benim ne de senin korumana ihtiyacı vardır. Din Allah'ın dinidir. Dini biz koruyamazsak, Allah dinini koruyacak yeni bir nesil yaratacaktır.

F.Emin: Sünneti önemsememe tavrının asıl sebebi cehalet midir?

İTR: Bir müminin sünnete karşı umursamaz tavrı söz konusu olamaz. Çeşitli üniversite çevrelerinde özellikle batıda öğretimini görmüş veya İslamı incelenmesi gereken bir olaydan öte görmeyen kesimlerde sünnete karşı müminler içinde onları şüpheye düşürücü bir çalışmanın varlığı malumdur. Bunların asıl sebebi o kişilerin sünnetten öte islamî bir kişilikten yoksun oluşlarıdır. Sünneti umursamaz tavır, nifak ve küfrün alametidir. Çünkü Cenab-ı Allah Rasulünün sözlerinin vahiy esasına dayalı olduğunu Kur'an-ı Kerim'de belirttikten sonra insanların bir kısmı elimizdeki doğruluklarından asla bir müminin şüphe edemeyeceği hitaplarımız hakkında bir takım şüpheler ortaya atmaya çalışıyorsa, bu, o kişilerin sünnete ve İslama buğzunu ortaya koymaktadır.

Bu tür kişilerin hayatında sizler İslamı bulamazsanız onların hayatında batının, ümmetimiz için en büyük tehlikesi olan filozofların sözlerini geçerliği vardır. M.Ö. ye dayanan teoriler vardır. Ruhlarına İslamı sindirememişlerdir bunlar. Bunun yanı sıra İslamı gerçek anlamı ile anlayamamış bir diğer kitlenin sünnetleri uygulama noktasında umursamaz tavrını görmekteyiz ki, bu ise, affedilmesi güç bir gaflettir ve İslam ümmeti gaflet içinde yaşayan bu tür kişilere ümmete mensub olma şerefini vermez.

F.Emin: Bütün bunların yanında günümüzde sünneti yaşamaya gayret eden bir kitle de söz konusudur.

İTR: Evet. Rasulullah (s.a.) efendimizin "Kim ki benim sünnetimden bir tanesini diriltir ise, ona yüz şehîd ecri vardır" hükmüne iltica eden ve yine efendimizin "ümmetimin içinde hakkı yaymak için çalışan kimseye Allah'ın dilediğinden başka hiç kimse zarar veremez" hükmüne iman eden geniş bir kitle sünnet bayrağını yukarılara kaldırmaktadır. İnsanların hayatları için bir örnek ve önder hayat aradıkları zamanımızda onlara gösterebileceğiniz, "işte aradığınız ölçüleri getiren insan" diyerek takdim edeceğimiz Rasulullah (s.a.) in yaşayışını iyi anlama ve iyi anlatma zorunluluğu ile karşı karşıyayız. Bugün bizler, hadislere sıkı sıkıya bağlı olarak İslamı anlamalı onu hayatımıza tatbik etmeliyiz. Artık gün hadislerin hayata tatbik günüdür.

F.Emin: Hadis ilmi her mümin için gerekli midir?

İTR: Her mümin hadisten bir takım bilgilere sahip olması gerekir. Bizler, müminler olarak birbirlerimize nasihat ile yükümlüyüz. Birbirimize karşı emir bil-ma'ruf, nehiy ani'l-münker ile irşad etme zorunluluğu taşımaktayız. O halde hiç bir şekilde bizler hadisin yolumuzu aydınlatıcı esaslarını ihmal edemeyiz.

F.Emin: İlmi birikimi olmaksızın hadisi okuyup onun ile amel etmek isteyenlerin durumu nedir?

İTR: İslamda, dini konularda fikir ve düşüncelerini beyan etmekle belli bir sınıf mükelleftir. Gerisi hiç bir şekilde düşünemez kaidesi yoktur. Din, Allah'ın dinidir. Allah'ın varlığına, Rasulünün önder ve nebiliğine şehadet eden herkes İslama ortaktır. Fakat yanlışlık bence belli bir birikimi olmaksızın bu hadislerden hükümler çıkarma faaliyetlerinde. Başka bir ifade ile bu hadislerden çıkarılan hükümlerin zıddına ortaya yeni düşünceler çıkarma çalışmasındadır. Şüphesiz ki hadisler üzerinde konuşabilmek ancak bir takım şartların tahakkuku ile mümkündür. Bu, fıkıh usulü, fıkıh, Sîre, Kur'an Arapça gibi ilimlerde yüksek bir ilmi seviyede olmanın yanı sıra, hadis ilmine vakıf olmayı gerektiren bir olaydır. Ve bütün bunların yanı sıra hadis bir hal ilmidir. Bileceksin, yaşayacaksın, yaşanmasına çalışacaksın. Yol iddia yolu değil, yol takva yoludur. Unutmayalım ki asla en yakın olan ondan bir adım daha uzak olandan daha iyi aslı anlar. Bizler etrafımızı çeviren bir yığın problem ve ondan öte kirli dünyanın artıkları arasından selefin vardığı isabetli görüş seviyesine ulaşmamız çok güçtür.

F.Emin: Türkiye Müslümanlarına söylemek istedikleriniz var mı?

İTR: Türkiyeli kardeşlerim ile aramızda sevgi bağlantımız vardır. Onlar bizlerin bizler onların bir parçasıyız. İslam ümmetinin içinde bulunduğu sıkıntılar Kur'an ve sünneti anlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Kur'an'a ve sünnete yönelelim. Birbirimizin yanlışlarını bulmak yerine, doğru ve güzel yanlarımızı görelim. Birbirleri ile, Kur'an-ı ifadeyle "kardeş" kılınan bizlerin aramızda sevgiyi yaymak en büyük vazifelerimizdendir. Geçmişten ibret alalım. İzzetin yolu Kur'an'a ve sünnete sarılmaktır. En büyük yanlış kendimizi kusursuz görmektir. En büyük marifet; Kuran ve Sünnet haricinde herkesin, hatalı görüşü olabileceğini bilmektir. Sevgi ve kardeşlik rahmeti getirir ve bizler ümmet olarak her zaman Allah'ın rahmetine muhtacız...

Emin: Teşekkür ederim.

Kaynak:ALTINOLUK DERGİSİ
Ocak-1987


Konular