Zehirli | Konular | Kitaplar

Sünnet İnkârcılarına CEVAP III..


ALLAH'IN EMRETMEDIĞI BIR SÜNNET HÜKÜM OLARAK KONMAMIŞTIR

Yüce Kitabımız Kur'anı Kerîm'in eksiksiz ve açık, dinimizin de tamamlanmış olmasına rağmen onun Sünnet tarafından yorumlanmasına ve açıklanmasına gerçekten ihtiyaç var mı?" şeklinde bir soru aklımıza gelebilir.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Allahu Teâlâ'nın, peygamberler aracılığı ile emir ve yasaklarını kullarına duyurması, nasıl ki bir acizlik ve eksiklik değilse, Sünnet'in varlığı da kesinlikle Kur'an'ın eksik ve yetersizliği anlamına gelmez. Elbette Kur'anı Kerîm'in gayet açık ve anlaşılabilir olduğu bir hakikattir. Ancak onun muhatapları olan insanların anlayış seviyeleri farklı farklı olduğundan onu herkesin aynı şekilde, doğru olarak anlayıp kavramaları imkânsızdır. Dolayısıyla kim, neyi anlamak ihtiyacında ise, ona bunu anlatmak ve iyice anlaşılması için de açıklamak lâzımdır.

Peki, bu açıklamayı kim yapacak?
Elbette en doğru ve en güzel açıklamayı da hiç şüphesiz Kur'an'ı bizlere tebliğ eden Hz. Peygamber yapacaktır. Nitekim Allahu Teâlâ: "Insanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur'an'ı indirdik."(1) buyurarak, Resûlullah'ın Kur'an'ı açıklama görevini beyan etmiştir. Şayet Kur'anı Kerîm'i herkes apaçık bir şekilde anlayacak olsaydı, Peygamberimize Kur'an'ı açıklaması emredilir miydi? Böyle bir emir olduğuna göre; böyle bir zaruret de var demektir.

Efendimiz Kur'an'ı açıklamakla vazifeli olunca, doğal olarak ona başka meziyetlerin de verilmesi, diğer insanlara verilmeyen bazı bilgilerin de bildirilmesi lâzımdır ki, işte bu Hadis ve Sünnet'tir: "Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab'ı ve hikmeti getirip, size bilmediklerinizi öğreten bir Resûl gönderdik." (2) buyrulmaktadır. Ulemânın ekserisi "Âyeti kerîmede geçen "hikmet" Kur'an'dan ayrı bir şeydir ki, o da Sünnet'tir." demişlerdir.

Imam Şafiî Rahimehullah da:
"Allah Kitab'ı zikretti ki, o Kur'an'dır. Hikmeti de zikretti ki, o da Resûlü'nün Sünneti'dir." buyurmuştur.

Bir hadisi şerifte Efendimiz: "Şunu kati olarak biliniz ki, bana Kur'an ile birlikte onun bir benzeri (Sünnet) de verilmiştir." (3) buyurmuştur.

Yine bu mânayı teyid bâbında Beyhakî, Hassan b. Atiyye'den şu rivayeti nakleder:
"Cibrîl, Resûlullah'a Kur'an'ı indirdiği gibi Sünnet'i de indiriyordu. Kur'an'ı öğrettiği gibi sünneti de öğretiyordu." (4)

Sünnet; vahyi gayri metlüvdür. Kur'an gibi Resûlullah'a okunmamış; fakat mânası ona ilham edilerek, ağzından çıkan sözler devamlı sûrette ilâhî kontrole tâbi tutulmuştur. Şayet herhangi bir yanlışlık söz konusu olursa, Efendimiz hemen ikaz edilerek uyarılmış ve hataya düşmekten korunmuştur. "O kendi hevesine uyarak söz söylemez. Onun konuşması ancak bildirilen vahiyledir." (5) âyeti kerîmesi de Peygamber Efendimiz'in ilâhî kontrol altında olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Bir sene kıtlık olmuştu. Aşırı pahalılık olunca: "Yâ Resûlullah! Bize narh koy." dediler. Efendimiz şöyle buyurdu:

"Allah'ın emretmediği bir Sünnet'i sizlere hüküm olarak koymamı benden istemeyin. Bu sebeple onun lütfu kereminden (dua ederek) bunu isteyiniz." (6)
Abdullah b. Amr Radıyallahu Anh şöyle anlatır:

"Peygamber Efendimizden işittiğim her şeyi yazıyor ve onları ezberlemek istiyordum. Ashabı kirâm beni bu işten menettiler ve: "Sen Resûlullah'tan her işittiğini yazıyorsun. Halbuki o da bir insandır. Sükûnet hâlinde olduğu gibi gazap hâlinde iken de konuşmuş olabilir." dediler. Bunun üzerine ben de yazma işini bıraktım. Sonra onların sözünü Efendimize anlatınca bana:

"Yaz!" buyurdu ve mübarek ağzını işaret ederek devam etti:
"Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, buradan haktan başkası çıkmaz." (7)

Tüm bunlardan anlaşılan odur ki, Peygamber Efendimizin bütün hareket noktasının kaynağı vahiydir. Onun sözleri ve yaşama biçimi günahlardan, yalan ve yanlıştan, lüzumsuz fazlalıklardan uzak, Mevlâ'nın gözetim ve denetiminde olmuştur. Böyle bir şahsiyetin hayat tarzı olan Sünnet'e sarılmak ve yaşamak, elbette dinin ta kendisidir. Bu durumda Sünnetsiz bir Müslümanlık nasıl düşünülebilir?!..

Onları Kitab’a ve sünnete çağır

Rabbimiz Kitabıyla beraber Elçi'sini de gönderdi ki, bize dinimizi öğretsin, âyetlerdeki asıl maksadı açıklasın. Böylece birtakım keyfî teviller yapılamasın. Nitekim Hz Ali, Haricî taifesiyle tartışması için Ibn Abbası göndermiş ve ona şöyle demişti:

Git onlarla mücadele et! Onları Kitab'a ve Sünnet'e çağır! Fakat onlara Kur'an'dan delil getirme. Çünkü âyetlerin pek çok mânalara ihtimali vardır. Ancak onlarla Sünnet'ten delil getirerek tartış." dedi. Bunun üzerine Ibn Abbas:
Ey Mü'minlerin emiri! Ben Allah'ın Kitab'ını onlardan daha iyi bilirim; çünkü Kur'an bizim evlerimizde indi." deyince Hz. Ali:

Doğru söylüyorsun; ama Kur'an birçok mâna taşıyan ve birçok yönü bulunan bir kitaptır. O bir şey der, onlar da başka bir şey derler. (yani Allahın âyetlerini kendi kafalarına göre tevil ederler de ağızları kapanmaz.) Lâkin sen onlara Sünnet'ten delil getirirsen, o zaman kaçacak yer bulamazlar." buyurdu. Yani hadisler, âyetlerin tefsiri mâhiyetinde olduğundan, hadisler vasıtasıyla Kur'an'ın maksadı anlaşılır. Böylece sana karşı konuşacak hâlleri kalmaz.
Nitekim Ibn Abbas onların karşısına çıktı. Haricîlerle Sünnet'ten deliller getirerek tartıştı. Sonunda onların elinde hiçbir delil kalmadı. (8)
Kişinin, "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının." (9) emrine ittiba etmesi farzdır. Imam Şafiî Rahimehullah şöyle buyurmuştur:

"Allahu Teâlâ vahiy olmayan hususlarda Resûlü'nün Sünnet'ine uyulmasını vahiyle farz kılmıştır. Kim onun Sünnet'ini kabul ederse, Allah'ın emrini kabul etmiştir. Nitekim Mevlâ "Kim Resûl'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur." (10) buyurmuştur.
Buhârî ve Müslim, Ibn Mes'ûd'dan şöyle rivayet ederler:

"Dövme yapana ve yaptırana, güzelleştirmek için kaşlarını yolana, dişlerini inceltene, Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlere Allah lânet etsin."
Ibn Mes'ûd'un bu sözü Ümmü Yakub denilen bir kadına ulaşınca, kadın kalkıp geldi: "Bana gelen habere göre şöyle şöyle demişsin." dedi. Ibn Mes'ûd da:

"Resûlullah'ın lânet ettiğine ben niye lânet etmeyeyim ki? Hem Kur'an'da da bu husus geçmiyor mu?" deyince, kadın Kur'an'ı kastederek:

"Iki kapak arasını okudum; fakat bu dediğini bulamadım."dedi. Bunun üzerine Ibn Mes'ûd: "Kur'an'ı okumuşsan, onu bulmuşsundur. Sen Kur'an'da "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi de yasakladıysa ondan sakının." âyetini okumadın mı?!"
"Okudum."

"Işte Resûlullah (benim saydığım) şeyleri yasaklamıştır." dedi. (11) Efendimizin "Kur'an'ı Abdullah b. Mes'ûd'dan öğreniniz." buyurduğu zat, Kur'an'ı işte böyle anlıyordu…

Hadissiz ilim talep edenler fitne ve fesat yayarlar

Imam Âzam Ebû Hanîfe, Hadis dersi yapıyordu. Bir adam gelerek:
"Bırak şu hadisleri ey imam. Bize Kur'an oku!" dedi. Imam Âzam şiddetle tepki gösterip:

"Şayet Sünnet olmasaydı, bizden hiç kimse Kur'an'ı anlayamazdı." dedi, sonra adama:
"Maymun etinin haram olduğuna dair Kur'an'dan delilin var mı?" diye sorunca, adam şaşırıp kaldı. Bunun üzerine Imam Âzam:

"Sen ne dediğinin farkında değilsin. Hadissiz ilim talep edenler fitne ve fesat yayarlar!" buyurdu.
Ümeyye b. Abdullah b. Halid, Ibn Ömer'e dedi ki:
"Kur'anı Kerîm'de, Hazarda ve korku hâlinde namazın nasıl kılınacağını buluyoruz. Fakat seferde nasıl kılınacağını namazını bulamıyoruz." Ibn Ömer şöyle cevap verdi:
"Ey kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey bilmezken, Allah bize Muhammed'i peygamber olarak gönderdi. Biz onu nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız." (12)

Peygamberimiz Allah'tan gelen vahyi sadece tebliğ etmekle kalmıyor, Kur'an'da teorik olarak bulunan emir ve nehiylerin, pratik hayatta nasıl tatbik edileceğini de bizzat açıklayıp öğretiyordu. Nitekim Selmanı Fârisî'ye bir müşrik biraz da alaylı bir edâ ile şöyle dedi:

"Görüyorum ki, dostunuz Muhammed, size her şeyi, ama her şeyi, hatta tuvalete nasıl oturacağınızı bile öğretiyor?"
Selmanı Fârisî, büyük bir ciddiyetle:

"Evet, gerçekten de öyle." diye onu tasdik edip, Peygamberimizin tuvalet âdâbıyla ilgili tavsiyelerini bir bir sıraladı. (13)

Gerçekten de Peygamberimiz âdeta bir baba gibi ümmetine her konuyu öğretmiş, bizlerin izzet ve şerefine yakışır davranışları göstermiştir. Bunda "küçük işlerle meşguliyet" gibi bir basitlik değil; en küçük ayrıntıyı bile ihmal etmeme derecesinde bir ciddiyet ve hassasiyet vardır. Işte Selmanı Fârisî, aklınca alay etmek isteyen, "Bir peygamber böyle şeylerle uğraşır mıymış?" demeye getiren, o devrin çağdaş geçinen müşrik kafasına, bu gerçeği bütün safiyeti ile haykırıyordu:
"Evet, O bize her şeyi öğretiyor!"

"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (14) Bu âyeti kerîme, Peygamberimizin söz, fiil, takrir gibi bütün Sünnetlerinin, kat'i birer hüccet olduğu konusunda apaçık bir delildir. Zira âyette "Allah'ı seviyorsanız, Kur'an'a veya Allah'ın emirlerine uyun." denmeyip özellikle "Resûlullah'a tâbi olmak" emredilmiştir ki, bu çok önemlidir. Âyetin ifadesine göre; Allah'ın sevgisine mazhar olmak ve günahlarımızı affettirebilmek, Resûlullah'a itaatten, yani onun Sünnet'ine uymaktan geçmektedir. Aksi hâlde, Allah'ın sevgi ve mağfiretinden mahrum kalınır ki, bu ne büyük bir hüsranlıktır.
Kişilerin, kendi şahsî kanaatleri veya aklî tercihleri sebebiyle Sünnet'e muhalefet etmeleri asla câiz değildir. Böyle davrananların kötü akıbetlerinden korkulur. Zira bir şahıs Imam Malik'e gelip, bir mesele sorunca ona:

"Resûlullah bu hususta şöyle buyurdu." diye cevap verdi. Soruyu soran: "Peki, şöyle olsa olmaz mı?" deyince Imam Malik: "…Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." (15) âyetini okudu:

Sünnet, kendisine sarılanları belâ ve azaptan kurtarır. Imam Malik, Sünnet'i, Nuh Aleyhisselâm'ın gemisine benzetmiş ve: "Kim ona binerse, kurtulur, kim de binmezse boğulur." demiştir. (16)

Tâbiûn müfessirlerinden Dahhâk b. Müzahim ise:
"Cennet ve Sünnet, ikisi de kurtuluş limanıdır. Âhirette cennete giren, dünyada da Sünnet'e sarılan kurtulur." (17) demiştir. Fî emânillah!

Dipnotlar:
1-Nahl, 44
2-Bakara, 151
3-Ebû Davud, Sünnet 6; Tirmizî, Ilim 10; Ibn Mâce, Mukaddime 2; Dârimî, I,117
4-Dârimî, Mukaddime 49
5-Necm, 34
6-"Kenzü'lummâl": IV/103
7-Dârimî, Mukaddime 43; "Müstedrek", 1/104 Ibn Hanbel, "Müsned", 10/21
8-Suyûtî, "Durrü'l mensûr", 1/40
9-Haşr, 7
10-Nisa, 80
11-Buhârî, Libas 82, 8485, 87; Müslim, Libas 120; Tirmizî, Edeb 33
12-Nesâî, "Taksîru'ssalât", 3/117; Ibn Mâce, 1/339, Hâkim, "Müstedrek", 1/208
13-Müslim, Tahare 5758
14-Âli Imrân, 31
15-Nur, 63
16-Suyûtî, "Miftâhü'lcenne", s. 5354
17-Kurtubî, "Tefsir", XIII, 365

Kaynak:Beyan Dergisi
Temmuz-2004


Konular