Zehirli | Konular | Kitaplar

Müslüman kadın

İSLAM’IN KADINA BAKIŞI

İslam’a göre kadın ve erkek bir bütünün iki parçası gibidir. Birbirlerini tamamlarlar. Tabii ki; bu meşru tamamlanma evlilikle gerçekleşir. Kadın ve erkek bir bütünün öyle iki parçasıdır ki, biri olmadan diğeri olmaz. Öyleyse birisi ne kadar gerekli ise öbürü de o kadar gereklidir.

Allah (cc), Kur'an-ı Kerim'de yine bazı ayetlerde her şeyi çift olarak yarattığını bildirir. Yani Allah'tan başka her şey çifttir. Bu, Allah'tan başka her şey eksiktir anlamına da gelir. Çünkü O'nun dışında tek başına tam olan bir şey yoktur. Dünyadaki her nisbî, yani göreli bütünü, iki yarım parça tamamlar. Bir defa her maddenin atomu, yani zerresi, birbirini tamamlayan proton ve nötron ikilisinden oluşur. Bütün canlılarda, bir erkek, bir de dişi vardır. Bitkiler de erkekli dişilidirler. Erkek çiçeğin polenleriyle döllenmeyen dişi çiçek meyve vermez. Elektrik bile erkekli dişilidir. Pozitif ve negatif bunu anlatır. Birisi olmadan diğeri bir işe yaramaz. Birinin varlığı öbürüne bağlıdır.

MÜSLÜMAN HANIMIN KIYAFETİNİN ÖZELLİKLERİ


İslâm'a göre kadının yabancı erkeklerle olan ilişkilerde giydiği elbisenin taşıması gereken özellikleri şöylece sıralayabiliriz:

1. Kadının kıyafeti; genel olarak (el ve yüz dışında) bütün vücudu örtmesi gerekir. Giyilen örtü; saçları da içine alacak şekilde bütün vücudu kapamalıdır. Vücudu, el ve yüz dışında hangi elbise kapatıyorsa, ismi ne olursa olsun kadın onu giyebilir.

2. Elbise vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bol olmalıdır. Kadının dar elbise giymesi dinimizce yasaklanmıştır. Vücut hatlarını belli eden dar elbiseler giyen kadınların "giyinik çıplak" ve "cehennemlik" olduğunu Peygamberimiz hadisinde haber vermektedir.

Şu hususu belirtmeliyiz ki haram olan dar giysiden kastımız giyilen dış elbisenin dar olmasıdır. Bunun dışında, bol pardesü ve çarşafın altına giyilen, büluz ve gömleklerin dar olmasında sakınca yoktur. Önemli olan dar bir kıyafetle dışarı çıkmamak ve erkeklere karşı, dar giysilerle vücudu teşhir etmemektir.

DİNİMİZDE KADININ YERİ

İslamiyet’ten önce kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Kâbe etrafında bile kadınlar çıplak dolaşırlardı. Müslümanlık gelince bu kötü âdetler son bulmuştur.

Bugün de dünyanın birçok yerinde kadınlar horlanmaktadır. Rusya’da da kadına zulmedildi. Zorla Kolhozlara sokuldu. Erkek gibi, en ağır işlerde, erkek şeflerin baskısı altında, insafsızca boğaz tokluğuna, hayvanlar gibi, en ağır işlerde zorla çalıştırıldı. Fakat zulüm payidar olmadı. Bilinen akıbete uğradı.

Hür dünya dedikleri Hıristiyan ülkelerde ve İslam ülkeleri denilen Arap ülkelerinde, (Hayat müşterektir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir.

İSLÂMDA ÖRTÜNME

Bir savaş sonrasında Ümmü Hallâd isminde bir kadın Hz. Peygamber'in (s.a.v) yanına geldi. Yüzü dahil her tarafı kapalıydı. Savaşa giden çocuğunu soruyordu. Çocuğu şehid olmuştu. Haberini alınca, edebini ve halini hiç bozmadı. Ashaptan biri kadının bu haline şaşırdı ve kadına,
"Allah Resûlü'ne gelmiş şehid düşen çocuğundan bu halde haber mi soruyorsun?" dedi. Bunu duyan kadın,
"Çocuğumu kaybettiysem hayâmı da kaybetmedim ya!" dedi.
(Ebû Davud, Cihâd, 8)

Örtünme Nedir?
Dinimizde erkeğin ve kadının avret yerlerini örtmesi konusu tartışma götürmeyecek derecede açık, kesin ve şekli bilirli bir hükümdür. Fakat son zamanlarda değişik sebeplerle tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır. Biz de bu konudaki şüpheleri gidermek için bu temel farzın ne olduğunu değişik yönleri ile ele alacağız.

KURAN'A GÖRE İDEAL MÜSLÜMAN KADIN KARAKTERİ

İmanın bir kadını ne kadar hayırlı bir insan haline getirdiğine Allah Kuran'ın "Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler." (Bakara Suresi, 221) ayetiyle dikkat çekmektedir. Bir insanın kişiliğini güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan asıl olarak o kişinin imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. İnsanın sahip olduğu tüm özelliklere anlam kazandıracak olan, imanıdır. Bu Allah'ın, Kuran ile bildirdiği önemli bir sırrı, insanların dikkatle düşünüp öğüt almalarını gerektiren önemli bir bilgidir.

Kuran ahlakı, tüm insanlara olduğu gibi, kadınlara da olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır. Allah'ın, "... Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz..." (Müminun Suresi, 71) ayetiyle bildirdiği gibi, Kuran ahlakı insanlara 'şan ve şeref' kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu ahlakı yaşayan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu ve vakarlı bir karaktere sahip olur.

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI

FEYZ dergisinde (Aralık 2005) Merhum Üstad Cemil Meriç’in kızı Profesör Ümit Meriç hanımefendi ile yapılmış bir röportajı okudum. Hanımefendi başörtüsü ve tesettür konusunda şöyle diyor:

“Kıyamet niçin başörtüsü etrafında dönüyor?.. Çünkü başörtüsü kişilikli Müslüman duruşunun göstergesidir.

Başımı örtüyorum çünkü varım... Başımı örtüyorum, çünkü kulum... Başımı örtüyorum, çünkü kendime söz verdim... Başımı örtüyorum, çünkü Allah’a söz verdim...

Ha namusa uzanmış bir el, ha benim başörtüme uzanmış bir el, hiçbir fark yok.

Başımı örtmem hususunda Türkiye içi ve dışı hiçbir hukukî mercie başvurmak istemiyorum.İdam edilecek dahi olsam, bu yasağın karşısında dururum. Ben bu yasağı, yaşama hakkıma saygısızlık olarak görüyorum. Bunu kişilik haklarıma saldırı olarak görüyorum. Bu benim namusumdur. Bu bir kimliktir.”

Ümit hanımın yukarıdaki sözleri sıradan bir vatandaşın sözleri değildir. Profesör unvanına sahip değerli bir aydının sözleridir.

Başörtüsü meselesinin çeşitli boyutları vardır.

MAHREMİYET VE TESETTÜR

İnsanı yaratan Allah, dünya ve ahiret selametimiz için koyduğu sınırlara uymamızı bizden talep ediyor.

Bu çerçevede dinin meşru saymadığı, yani haram işlerden sakınmamızı emrediyor.

Haram; yani güzel olmayan, yani çirkin olan, yani insanlık onuruyla bağdaşmayan her türlü tutum, davranış...

Dininin belirlediği ölçülere riayet edip düşük sıfatlardan arınanları ise müjdeliyor.

Bu müjdeden nasipdar olmak için özenle korunması gereken sınırlardan biri de mahremiyet. İffetli ve hayâ sahibi olarak yaşamanın anahtarı mahremiyet.

Ve müslüman kadının mahremiyetinin tezahürü tesettürdür, yani örtünmedir...

Yüce dinimiz, güzel ahlâkın insanın fıtrî bir özelliği olduğunu vurgular. Yani insan, yaradılışından iffetli, namuslu, hayâ sahibidir. Allah'ın verdiğine razıdır, başkalarında olana göz dikmez. Kendisinde olanı, mahrem alanını da başkalarına göstermez.

TARİHTE TESETTÜR DÜŞMANLIĞI

98 Şubatında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünün yayınladığı genelgeyle üniversiteye bağlı fakülte, yüksekokul, sosyal tesisler vs.de başörtünün yasaklanması ve bu yasağa karşı öğrencilerin gösterdiği kesintisiz direniş başörtüsü sorununu Türkiye gündeminin üst sıralarına taşıdı. 98-99 eğitim-öğretim döneminde YÖK (Yüksek öğretim kurulu, M.K.) kararları doğrultusunda yasağın diğer üniversitelere de yaygınlaştırılması ve öğrencilerin yasak karsısında kararlı tutumları nedeniyle başörtülü yasağı, başörtüsü konulu tartışmalar bu seneye de yayıldı...

Bu yazı başörtüsü daha genellersek örtünme olgusu tarihine, bu konuda lehte ve aleyhte oluşan taraflar ekseninde kısa bir değini olacaktır.

Tevhid-şirk, hak-batıl, zalim-mazlum gibi zıtlıklar bağlamında, en eski çatışma alanı olarak insanlığın atası Adem-Havva (as.) ve onların İblisle mücadelesinde örtünme ve çıplaklık tezatlıklarını da görmekteyiz. Bu mücadelenin en önemli unsurlarından biri olması örtünmenin hayatiyetini ortaya koymaktadır.

"Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar.

ÇEVREYE Mİ YOKSA ALLAH'IN DİNİNE Mİ UYACAĞIZ?

Çevrem Ne Der?’ Hastalığı

Allah'ın örtünme emri karşısında, kendisine sorumsuzca söylenen bir takım sözleri referans eden kimi kişilerden hemen şu sözü duyarsınız. "Bu devirde, bu zamanda böyle giyilir mi? Zaman sana uymazsa, sen zamana uyacaksın. Çevrem böyle giymeme izin vermez."

Önce bilinmelidir ki Müslüman; yaşayışını, kıyafetini çevreye veya zamana göre değil, Allah'ın nizamına uyduran kişidir. Müslüman, sırtını zamana değil, Allah'a dayayan kişidir.

İnanan bir kişiysek, bizim hayatımıza yön verici olarak çevreyi, zamanı değil de İlahî Nizamı ölçü kabul etmeliyiz. İnanan insan için "çevre/zaman" gibi unsurlar bağlayıcı olamaz. İnançlı kadın, zamanın ve çevrenin dışlaması diye bir şeyi kabul etmez. Onun istediği tek şey Allah'ın hoşnut olmasıdır.

"Çevrem böyle istiyor" endişesi, bir mazeret sayılamaz. "Çevrem ne der" düşüncesiyle Allah'ın yasakladığı biçimde davranmak, o kişideki İslâmî inancın yeterince gelişmemiş olduğunu ortaya koyar.

Elbette, böyle düşünen insanlarımız da yanlış yönlendirmeye maruz kamış, gerçekte iman sahibi kişiler olabilirler. Bu yüzden, karşımızdaki insanı suçlama şeklinde değil de doğru olanı, en güzel bir üslupla anlatmalıyız.

MÜSLÜMAN HANIM NİÇİN ÖRTÜNÜR

Sahabe Hanımların Örtünme Hassasiyeti;

Yaz mevsimi, kimileri için açılıp saçılma mevsimi olarak algılanıyor. Ama yine bazı hanımlar, Allah'ın tesettür emri gereği, yakıcı sıcaktan tesettürün serin iklimine koşacaklar. Ve bu esnada bitmeyen tesettür tartışması, yine bütün hızıyla devam edecek.

Merak edenler için kısaca örtünmenin nereden çıktığını hatırlatmakta faydalar vardır.

Müslüman kadınlara örtünme emri, Hicrî 4. yılda (Miladî 624) Zilkâde ayında farz kılındı. Tesettür ayetleri inzal olunca, Peygamberimiz, tesettür ayetini sahabeye bildirdi. Sahabeler tesettür emrini evlerindeki kadınlarına, kızlarına ilettiler. Ve Müslüman kadınlar evlerinde buldukları kumaş parçalarına örtü yaparak büründüler.
O dönemde müslüman kadınların tesettüre nasıl sarıldığını Hz. Aişe validemiz şöyle anlatıyor:

"Vallahi ben, Allah'ın kitabı Kur'an’ı tasdik, onun indirdiğine iman bakımından Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur Suresi’ndeki örtünme ayeti inince, erkekleri kendilerine varıp Allah'ın indirdiği ayetleri okumağa başladılar. Herkes bu emirleri zevcesine, kızına, hemşiresine ve bütün yakınlarına okuyordu. Kadınlardan hiçbiri istisna edilmemek şartıyla Allah'ın Kur'an’ında indirdiği emirlere uyarak, yünden ve pamukludan mamül örtülerine büründüler.

Tarihte Tesettür Düsmanligi

98 Subatinda Istanbul Üniversitesi Rektörlügünün yayinladigi genelgeyle üniversiteye bagli fakülte, yüksekokul, sosyal tesisler vs.'de basörtünün yasaklanmasi ve bu yasaga karsi ögrencilerin gösterdigi kesintisiz direnis basörtüsü sorununu Türkiye gündeminin üst siralarina tasidi. 98-99 egitim-ögretim döneminde YÖK (Yüksek ögretim kurulu, M.K.) kararlari dogrultusinda yasagin diger üniversitelere de yayginlastirilmasi ve ögrencilerin yasak karsisinda kararli tutumlari nedeniyle basörtülü yasagi, basörtüsü konulu tartismalar bu senye de yayildi...

Bu yazi basörtüsü daha genellersek örtünme olgusu tarihine, bu konuda lehte ve aleyhte olusan taraflar ekseninde kisa bir degini olacaktir.