Zehirli | Konular | Kitaplar

Müminler

Kur'ân-ı Kerim'in Fazileti


Allah Teâlâ buyuruyor:

"O kimseler ki onlar hidâyet-i ilâhiye ile ihtidâ ettiler. Allah Teâlâ Hazretleri onlara tevfik verir ve Kur'ân'ı işittikçe hidâyetleri artar, ziyâde olur ve onlara takvâ yollarını gösterir." (Muhammed Sûresi/17)

Yani münâfıklar, Kur'an'ı işitirler; fakat istifâde etmezler. Her kimin ki kalbinde ittikası zayıfdır -yani Allah Teâlâ korkusu azdır- o kimsenin Allah Teâlâ Hazretlerinin emirlerine imtisâli de o nisbetde zayıf ve gevşek olduğu gibi nehyinden de ictinâbı ona göre zayıf ve az olur.

Mü'minlerin imanlarının ziyâdeleşmesine sebep olan şey de; Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretlerinden işitdikleri Kur'an-ı azîm-üş'-şan ile ehâdis-i Nebeviyedir.

Ehl-i kıble ve ehl-i sünnet olmak için


Sual: Günah işleyen müslümanlara kâfir denir mi, onlara lanet edilir mi?

CEVAP
Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bazı bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]

Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O da, dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.

Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır! Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kul, lanet ettiği zaman, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner.) [Beyheki]

EHL-İ BEYTİ SEVMENİN GEREĞİ VE FAZİLETİ

Allahu Teâlâ’yı seven kimse, elbette O’nun sevdiklerini de sever. Önce Allah’ın Habibi Hz. Rasûlullah’ı (s.a.v) sever. Sonra ona ait olan, ondan sayılan, onunla anılan her şeyi sever. Sevmesi de gerekir. Bunların başında Ehl-i Beyt gelir.

EHL-İ BEYT KİMDİR?

Ehl-i Beyt, Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ailesi ve evlâtlarıdır. Mü’minlerin anneleri, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhüm), Ehl-i Beytin şerefli ferdleridir.( Râzî, Tefsir-i Kebir, XXV, 181)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin şerefli nesebi Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vasıtasıyla devam ettiği için, onların kıyamete kadar gelecek olan evlâtları da Ehl-i Beyt’in birer parçasıdır Onları sevmek her mü’minin vazifesidir. Bu sevgi çok şerefli ve gereklidir. Kalbinde azıcık Ehl-i Beyt sevgisi bulunmayan kimse, Hz. Rasûlullah’ın sevgisinde yalancıdır.

Aşağıda vereceğimiz ayet ve hadislerde görüleceği üzere, Hz. Rasûlullah’ın kendisine tâbi olan amcaları ve onların çocukları da Ehl-i Beyt’ten sayılmıştır.( Bkz:Ibn Atıyye, el-Muharraru’l-Veciz, IV, 384. (Beyrut, 1993))

GÜNAH ZARAR VERİR

İbni Sebecilerin, Ali’yi sevene hiçbir günah zarar vermez demeleri doğru mudur?

CEVAP
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed aleyhisselamı yani Peygamberi sevene günah zarar veriyor da, müslüman olması bu yüce Peygambere iman etmeye bağlı olan Hz. Ali’yi sevene günah hiç zarar vermez mi? Yüce derecesi bir yana o da her müslüman gibi bir müslümandır. O da, hepsi Cennetle müjdelenen sahabelerden biridir.

Yahu! Âlemlerin rabbi, her şeyin yaratıcısı, dinin sahibi Allahü teâlâyı sevene, Ona iman edene günah zarar veriyor da, yüce derecesi bir yana, Onun aciz bir kulu olan Hz. Ali’yi sevene günah hiç zarar vermez mi? Halbuki Allahü teâlâ bu istisnayı kendisi için bile yapmamıştır. Allah bile, beni sevene günah zarar vermez buyurmuyor. Zerre kadar kötülük yapan cezasını görecek buyuruyor.

Ne demek istiyor bunlar, hâşâ, O Peygamberden, Allah’tan üstün mü? Zaten tanrı da peygamber de diyenleri de var. Peki, böyle diyenlerin İslamiyet’le ne alakası var, dinle imanla ne alakası var?

KURAN'A GÖRE İDEAL MÜSLÜMAN KADIN KARAKTERİ

İmanın bir kadını ne kadar hayırlı bir insan haline getirdiğine Allah Kuran'ın "Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler." (Bakara Suresi, 221) ayetiyle dikkat çekmektedir. Bir insanın kişiliğini güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan asıl olarak o kişinin imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. İnsanın sahip olduğu tüm özelliklere anlam kazandıracak olan, imanıdır. Bu Allah'ın, Kuran ile bildirdiği önemli bir sırrı, insanların dikkatle düşünüp öğüt almalarını gerektiren önemli bir bilgidir.

Kuran ahlakı, tüm insanlara olduğu gibi, kadınlara da olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır. Allah'ın, "... Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz..." (Müminun Suresi, 71) ayetiyle bildirdiği gibi, Kuran ahlakı insanlara 'şan ve şeref' kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu ahlakı yaşayan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu ve vakarlı bir karaktere sahip olur.

SÜNNET-İ SENİYYE'YE UYMANIN ÖNEMİ



Kuran-ı Kerim Allah katından insanlara bir beyan ve ögüt olarak indirilmiş son İlahi kitaptır. İçinde herşeyin açıklaması vardır ve insanlar için bir hidayet vesilesidir. Kuran’daki pek çok ayette Resullullah’a itaat edilmesi emredilmektedir. Bu son derece önemli bir noktadır çünkü Kuran’ın tam olarak anlaşılması ancak ve ancak Sünnet-i Seniyye’ye uymakla gerçekleşebilir.

Kuran’ın açıklayıcısı sünnettir. Sünnet; Resulullah Efendimiz’in (S.A.V.) sahih hadislerinin toplanması ve daha sonraki dönemlerde büyük İslam alimlerinin bu hadisleri yorumlaması ile oluşan Ehl-i Sünnet itikadıdır.

Burada çok önemli bir noktanın üzerinde durulması gerekmektedir. Sünnet Kuran’dan ayrı olarak ele alınabilecek bir kavram değildir. Ayetlerde Peygamber Efendimiz’in insanlar üzerindeki ağır yükleri kaldıran, hüküm koyan, Kuran’daki açık ve gizli hikmetleri ümmetine öğreten özelliklerinden bahsedilmektedir. Nitekim Sünnet-i Seniyye’ye baktığımızda Resulullah’ın ashabına her konu ile ilgili çok sayıda bilgi aktarımında bulunmuş olduğunu görürüz.

Kuran Ahlakını Yaşamamak İçin Öne Sürülen Bahaneler Geçersizdir



Kuran ahlakını, ancak gerçek iman sahipleri gereği gibi yaşar ve bu güzel hayatı yaşamaktan büyük haz duyarlar. Dolayısıyla Yüce Allah’a samimi bir kalple iman etmek önemlidir. İman şuuruyla hareket eden bir insan, tüm hayatını Yüce Rabbimiz’i razı etmeye adayacak, O’nun rızası için nefsinin kötü özelliklerinden kurtulacak, vicdanının sesini dinleyerek iyilikten ve güzellikten yana olacak, bu vesileyle de Kuran ahlakıyla ahlaklanacaktır.

Barış, huzur, mutluluk, özgürlük, eşitlik, sevgi ve kardeşlik… Bunları elde etmek için Kuran ahlakından başka yol arayanlar onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yıl geçse de hiçbir zaman aradıklarını bulamayacaklardır. İnsanın dünyada ve ahirette rahat etmesi için tek yol, Allah'ın insanlar için seçip beğendiği İslam ahlakını yaşamasıdır.

Bu gerçeğin doğruluğunu hiçbir vicdanlı insan kabul etmemezlik yapamaz. Ancak yine de kimi insanlar, dünyadaki davranışlarından hesaba çekilecekleri gerçeğini kabul ettikleri halde şeytanın başka bir aldatmacasına düşmektedirler. Şeytan birtakım geçersiz bahaneler üreterek insanların din ahlakını yaşama konusunda ciddi bir çaba göstermelerini engellemeye çalışmaktadır.

İLAHî HİTABI ZİHNE YAZAN KALEM:TAKVA

Kur’an üzerine yazıldı her şey. Fıkıh, Hadis, Tefsir, Kelam… ondan suyunu dercetti. Ne çok söz Kur’an diye başladı, Kur’an diye bitti. Anlayıp da söyleyenler, tarihin zihninde yerini alırken, bir bir çürüdü anlamadan yazılan sayfalar. Çürüyen sadece sayfalar değildi. Bununla beraber değerler çürüdü, vicdanlar çürüdü.Binlerce Hafızımız, yüz bini geçen diyanet görevlimiz, bir o kadar akademisyenimiz ve öğretmenimiz olduğu halde, ramazan ayında her camide mukabele okunuyorken ahlaki değerler çürüdü. Çünkü “Müslümanlar Kur’an’ı okumayla onu anlamayı birbirinden ayırdı.”[1]

VAHYİ ANLAMA KILAVUZU

Allah Teala, Kur’an’ın özeti olarak ifade edilen Fatiha’nın peşinden gelen surenin ilk ayetlerinde, akıllarda oluşabilecek şüpheyi ortadan kaldıracak güvenceyi veriyor ve sonra vahyi anlama kılavuzunu sunuyor:

1. Elif. Lâm. MÎm.

2. O kitap (Kur´an); onda asla süphe yoktur. O, müttakîler (sakinanlar ve arinmak isteyenler) için bir yol göstericidir.[2]

Kur’an’ı anlamanın, hayatımızın tam içine çekmenin birinci yolu müttaki olmaktır. Kişi Kur’an “okuyarak” müttaki olur; ama Kur’an’ı “okuyabilmek” için de müttaki olmak gerekir. Sadece Bakara Suresi’nin ayetlerinde değil Kur’an’ın birçok yerinde ilahi hitabı, gereken şekilde anlayabilecek olanların mezkur özelliklere sahip mü’minler olduğu vurgulanmıştır.[3]

Kuran'da, Müminlerin, Peygamberimiz(sav)'in Sünnetine Uymaları Bildirilmiştir

Öncelikle bilinmelidir ki, sünnet, Kuran’dan ayrı olamaz. Sünnet; Kuran’ın, son peygamber, alemlere rahmet, büyük ahlak sahibi, müminlere pek düşkün, onların sıkıntıya düşmesi kendisine çok ağır gelen, iman edenlerin ağır yüklerini, üzerlerindeki taassup zincirlerini kaldıran, Allah (c.c.) elçisi Hz. Muhammed (sav) tarafından yorumlanarak hayata geçirilmesidir.

Bu yorumlar olmadan Kuran’ın anlaşılması ve hayata geçirilmesi mümkün olmaz. Örneğin, Kuran müminlere; diğer müminlere karşı şefkatli olmayı, güzel söz söylemeyi, tevazulu davranmayı emretmiştir. Iyiliği emretmeyi, kötülükten men etmeyi, İslam ahlakını tüm insanlara tebliğ etmeyi farz kılmıştırTemizliği şart koşmuştur. Ancak bunların nasıl gerçekleştirileceği Kuran’da belirli bir şekilde anlatılır. Mümin, tüm bunların nasıl ve ne ölçüde uygulanacağına dair örnekleri Peygamberimiz (sav)’in hayatındaki uygulamalar vesilesiyle öğrenir. Kuran’da Yüce Rabbimiz şu hükmü verir:

"Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır." (Ahzap Suresi, 21)

Resulullah (sav), örnektir. Mümin, Resulullah’ın (sav) sünnetine bakar ve uygulamaları ondan öğrenir. Nitekim sünnete bakıldığında hemen görülür ki, Resulullah (sav) ümmetine her konuyu öğretmiş, onların izzet ve şerefine yaraşır davranışları göstermiştir. Peygamberimiz (sav)’in tüm hayatında, en küçük ayrıntıyı bile ihmal etmeme derecesinde bir ciddiyet, sorumluluk ve hassasiyet görülmektedir.

PEYGAMBERİMİZ (SAV) 'İN HAYATINDAN GÜZEL ÖRNEKLER

Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resulü’nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)

İslamiyetin iki temel kaynağı vardır: Kuran ve sünnet. Bunlar et ve tırnak gibi birbirinden ayrılmaz iki temel unsurdur. Birini birinden ayırırsak dinin gerçek anlamını kavrayamayız.

Müminin ahiretteki gerçek mutluluğu yakalaması için İslam’ın bu iki kaynağını çok iyi anlayıp, eksiksiz olarak uygulaması gerekir. Kuran’ın ahlakı ile ahlaklanmış olan Peygamberimiz (sav)’in uygulamaları bizim için adeta Kuran’ın canlı bir yorumudur.

Resulullah (sav) bir hadisinde, "Ümmetimin fesad zamanında, unutulmuş sünnetlerimden birini ihya edene yüz şehid sevabı verilir" (İbn-i Mace) buyuruyor. Peygamberimiz (sav)’in haber verdiği zaman yaklaşmış görünmektedir. Vaadedilen bu güzel karşılığa layık olabilmek için tüm Müslümanların Peygamberimiz (sav)’in sünnetine sarılması son derece önemlidir.

İslamiyet kolaylık dinidir

Ateist genç diyor ki: İslam kolaylık dini imiş, kime yutturuyorsunuz bunu? Nasıl kolaylık dini bu? Oruç tut, namaz kıl, hacca git ve zekat ver. Bunları yapmanın neresi kolay? Bir kısmında beden yoruluyor, bir ay aç duruluyor, bir kısmında ise para gidiyor.

CEVAP

Müslümana bunların hiçbirisi güç gelmez. Mesela sen sabahları uykuda iken biz sabah namazına kalkıyoruz. Elbette bunlar, sana ve senin gibilere zor gelir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, kullarına yapabilecekleri şeyleri emretmiştir. Güç yetirilemeyen işleri emretmemiştir. İnsanları zayıf yarattığı için, kolaylık göstermiştir. Bir âyet meali şöyledir:

(Allah, size hafif, kolay emretmek istedi, çünkü insan, zayıf yaratılmıştır.) [Nisa 28]

Gariplere müjdeler olsun

Müslüman garipler ikiye ayrılır: İmanı düzgün olan garipler, sapık inanca sahip olan garipler. İmanı düzgün ve salih olan garipler Allah indinde çok değerlidir. Böyle garipler için hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allah indinde en kıymetli kimseler, dinleri için yurtlarını terk eden gariplerdir. Allahü teâlâ, kıyamette onları Hz. İsa ile haşreder.) [İbni Mace]

(Garip, gurbette Allah yolundaki mücahid gibidir. Her adımında derecesi yükselir ve elli sevap yazılır. Gurbette garibe Cennet vaciptir. Garibe ikram edin. Çünkü, onun kıyamette şefaat hakkı vardır. Belki onların şefaati ile kurtulursunuz.) [Ebu Nuaym]

(Gariplerin dostu ve yardımcısı Allah ve Resulüdür.) [Tirmizi]

Cennete ancak Müslüman girer

Bazı kimseler, Allah kerim diyerek günah işliyorlar. Ş. Yahya Müniri hazretleri buyuruyor ki:

Allahü teâlâ, kerim, rahim olduğu gibi, azabı da şiddetlidir. Bu dünyada, çoklarına fakirlik ve sıkıntı veriyor. Çok kerim ve rezzak olduğu hâlde, çiftçilik sıkıntısı çekmeyene ekmek vermiyor. Herkesi yaşatan O olduğu hâlde, yiyip içmeyen kimseyi yaşatmıyor, ilaç kullanmayan hastaya şifa vermiyor.

Evliyadan yardım istemek şirk mi?

Selefiyiz diyen necdiler, bir iş yapılırken sebebine yapışmaya, enbiyadan, evliyadan şefaat ve yardım istemeye şirk diyorlar. Halbuki bu şefaat ve yardım, Allahın yaratıcılığını inkâr etmek değildir. Bulut vasıtası ile Allahü teâlâdan yağmur beklemek, ilaç içerek Allahü teâlâdan şifa beklemek, bomba, füze, uçak kullanarak Allahü teâlâdan zafer beklemek gibidir. Bunlar sebeptir. Allahü teâlâ, her şeyi sebeple yaratmaktadır. Bu sebeplere yapışmak, şirk değil, dinin emridir. Peygamberler sebeplere yapıştılar. Allahü teâlânın zafer vermesi için, savaş vasıtaları yapıldığı gibi, Allahü teâlânın duâyı kabul etmesi için de, Peygamberin, Evliyanın ruhlarına gönül bağlanır.

Mümin olanların iyi işleri

Hucec-i katiyye kitabında diyor ki: Hurufiler, (Ali'yi sevene hiçbir günah zarar vermez) diye hadis uydurdukları gibi, Peygamber Efendimiz, (Ali'nin taraftarlarına kıyamette, küçük-büyük hiçbir günah sorulmaz. Onların kötülükleri, iyiliğe çevrilir) buyurdu diye, Resulullaha iftira ediyorlar. Hz. Ali, Peygamberden daha mı kıymetli de, peygamberi sevene günah zarar veriyor da, Hz. Ali'yi sevene günah zarar vermez mi? İbni Babeveyh uydurup (İbni Abbas buyuruyor ki) diyerek, Peygamber efendimizin güya (Ali'yi seveni cehennem yakmaz) dediğini söylüyor. Yine (Ali'yi seven, Yahudi de olsa cennete girer) sözüne de hadis diyorlar. Resulullaha böyle iftira yapmak, islamiyete de, akla da uymaz. Bu yanlış sözleri şu âyet-i kerimelere de zıttır: