Zehirli | Konular | Kitaplar

RAMAZAN BAHANE, FİTNE FESAD ŞAHANE

Kelimeler, tohumluk buğdaylar gibidir. Tohumluk buğdaylar ise tarlaya zehirlenerek/ilaçlanarak atılır. Hased, fitne ve fesat tohumları da böyledir. Açıkta kalan zehirli buğdaylar uçan kuşların düşmanıdır.

Haset, cimrilik ve aşırı hırsın birleşmesinden doğan psikolojik bir hastalık, ruhî bir bunalım, iyilik anızını yakan bir çınga ateştir. Haset, başkalarının sahip olduğu maddî ve manevî imkânları kıskanma duygusu ve kıskanılan kişinin bu imkânlardan mahrum kalması yönündeki niyet ve isteğidir. Haset, ruhu kirleten bir kusur ve şerlerin en fenasıdır. Haset, tedavisi ilim ve amel ile mümkün olan bir hastalık ve kalbin niteliğidir. Temeli bencillik ve çekememezliğe dayanan haset; aslında bir kötülük sevgisidir. Allah tarafından müslümanlara lutfedilen başarıları kıskanmak da bir hasetlik örneğidir. Zira İblis’in Âdem’i kıskanması şeytanî bir huydur. İblis’in Âdem’i kıskanması gökte işlenen ilk günah, Kabil’in Habil’i kıskanması da yerde işlenen ilk günahtır. İnsanlar yaratılıştan bir kıskançlık duygusu taşımalarına rağmen aklın ve vahyin buyruğuna uyarak bu kötü duyguyu baskı altında tutabilir. Tıpkı, aile içinde ilk çocuğun ikinci bir çocuğu kıskanıp günülediğinde anne-baba tarafından taltif edilerek hasetlikten vazgeçirildiği gibi. Haset duygusunun oluşmasında ve güçlenmesinde kişinin kendini başkalarından daha aşağı seviyede görmesinden doğan kompleksin büyük etkisi vardır. Öyleyse mahsûd, hâsid’in hasedinden kurtulması için israftan ve cimrilikten kaçınarak orta bir yol tutması, hasid kişilere zaman zaman ikram ve ihsanda bulunması, ihlâsla Allah’a yönelerek onun şerrinden Allah’a sığınması gerekir. İmrenme anlamına gelen gıpta ise hayırda rekabet ve iyilik yarışıdır. Münafese ise kişinin gıpta edilecek işlere yönelmedir. Bir üzüntü ve mutsuzluk eseri olan haset, fesadı doğurur. Çünkü fesadın anası hasettir.

Kozmos’dan Kaos’a

Haset insan, fesada uğrayınca bozulur, adeta çürür, sağduyudan ve hak yoldan sapar, başkasının malına, canına, namusuna el ve göz koyar. Böylece zulüm, çalkantı, düzensizlik, kıtlık, kuraklık alır başını gider. Nihayet tabî denge, sosyal düzen ve ahlakî yapı bozulur. Tartılar eksik tartar, ekin ve nesil helak olur, akrabalık bağları kopar, siyasî düzen ekolojik denge ve manevî kültür harap olur. Öyle ki, Allah’a karşı açıkça isyan başlar. Herkesin kendi başına buyruk davranması toplumda anarşi ve kargaşa doğurur. Münafıklar, müşriklerle ve kâfirlerle gizlice işbirliği yaparak müslümanlar aleyhine tavır alır. Hatta “müzebzebine beyne zalik”ler dinden yana görünerek dine karşı zihin bulandırıcı şüpheler yayar. Tren tünel(!)e girince raydan sapar. Nasreddin Hoca merhumun rüşvetçi kadıya hediye ettiği çömlek tipler, insanlar arasında bir kükürtlü duman misali korku, fuhuş, kuşku ve fitne yayar. Hak din yanlısı görünerek Hak aşığı Yunus’un “Müslüman gibi görünür/ kendisi benzer Keşiş’e” diye tabir ettiği münafıklar, müslümanlar aleyhine kâfirleri kışkırtır. Sonuçta insanlar Kur’an’dan, iman’dan, dinden diyanetten ayrılır. Meyve veren ağaçlar(!) kesilir, şeriat suyunun kaynağı kurutulur. Kan dökmeler, cana kıymalar ekonomik buhranlar artar. İlahî düzen ve halkın dirliği bozulur. Bir koyun sürüsüne salınan iki aç kurt misali haset ve fesat duygusu ile mal ve mevki hırsı nelerin maddî ve manevî akıbetlerini mahvü perişan eder. Silahsızlanma(!) adına açılan savaşlar, demokrasi(!) getirme adına yapılan katliamlar, “Yeni bir dünya”(!) teranesi adına kanla çizilen haritalar, kitlesel barış(!) namına çıkarılan sömürü düzenleri belki de böyle giderse kâinattaki düzenin çökmesine, kozmostan kaosa neden olmaya devam edecektir. Artık güve veya tahta biti iktidar değneğinin içine girmiştir. Üretimin bittiği bir dünyada insanlar sonuçta kendisini de tüketecektir.

Fitne fesadın ikizidir.

Allah Teala hasedi, hasidi, fesat, ifsad ve müfsitleri asla sevmez ve kendisinin düşman addettiği kişileri sevenleri de sevmez. Fitne, imtihan demektir. İyi ve kötü şeylerle deneme, manevî çöküntü, dînî-içtimaî ve siyasî kargaşa anlamlarına da gelen fitne; öldürmekten daha büyük ve daha şiddetli bir suçtur. Fitne, şeytanın bir hile ve tuzağıdır. Zayıf ruhlu kişilere aşıladığı batıl bir inanç ve kuruntudur. Fitne bir beladır, kişiler onunla imtihan edilir. Mal ve evlat birer fitnedir. Fitne; küfür, şirk, kâfirlerin müslümanlara uyguladıkları ve küfre geri döndürmek amaçlayan hareketlerdir. Bazen hastalık, bazen geçim sıkıntısı, bazen yokluk ve işkence birer fitne olabilir.

Fitne hareketinin temelinde kandırmak, gönlünü çelmek, pusu kurarak yol kesmek amacı vardır. İnsanın içine aşk ateşi düşürüp, gönlünü haktan çelerek mantıklı düşünmeseni engelleyen kadına, kazanma hırsını kamçılayıp günah işlemelerine sebep olan altın ve gümüşe ve insanları zor bir imtihandan geçirecek olan Münker ve Nekir’e fettan denilmesi çok ilgi çekicidir. Firavun’un Musa aleyhisselamın dinine girmelerini önlemek için kavmine işkence ederek erkeklerin derisini yüzüp (geçim sıkıntısıyla zekaretten düşürmek gibi), kızları da kendi süfli arzuları için sağ bırakması tam bir fitne-fesat örneğidir. Yine kalplerinde eğrilik bulunanların Kur’an’daki müteşabih (yoruma açık) ayetleri dillerine dolmalarının hedefi tam bir fitne-fesat örneğidir. Fitne, fesadın ikizidir. Anaları da hasettir. Acizliğin, tembelliğin, ihtiyarlığın, fayda vermeyen ilmin deccal’in şerrinden Allah’a sığınan Peygamberimiz:

“Bir takım fitnelerin yağmur selleri gibi evlerinizin arasında aktığını görüyorum. Zaman yaklaşacak / zamanın, ömrün bereketi kalmayacak, ameller azalacak, aç gözlülük yayılacak, fitneler açığa çıkacak ve adam öldürme olayları artacak” derken sanki günümüze ışık tutmuş ve ümmetini şöyle uyarmıştır.

Durum diye bir laf var

Yakında fitneler meydana gelecektir. O zaman oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır. “Fitne uykudadır. Onu uyandırana lanet etsin” diyenlere sesleniyorum. Fitne hiç uyudu mu ki? Su uyur ama düşman asla. Uyuyan, horlayan, pembe düşler gören bizleriz.

Bir Ramazan boyu hakkı batıl ile telbis edip karıştırarak sunanlar uyumuyorlar. Debernûş misali, uykuda Ashab-ı Kehf’i geçtik maşallah… Manşetiyle müslümanların gönlünü alıp arka sayfa güzelleriyle gençliğimizin imanını çalanlar uyumuyorlar. Ama bizim en çok okuduğumuz eserler Büyük Rüya Tabirleri Ansiklopedisi… Adamlar 50 yıl sonrası Türkiye’nin planlarını çiziyor… Biz ise hala DKAD’lerinin* zorunlu mu gönüllü mü olması gerektiğini tartışıyoruz. Sinemalarla sınandık. Klimalarla denendik. Yosmalarla eğlendik. Kumsallarda belendik. Kanepelerde pinekledik.

Kubur faresi hayat, meselesiz gerçeksiz.

Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.

Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç

Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç,

Durum diye bir laf var buyurunuz size durum

Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum.

(NFK)

Sihirli aynalarda sabahları hatim kıraati/Kur’an ziyafeti; akşamları iftar ezanı ve teravih saatinde kadınlar matinesi Sivas’lı Cin’di. Öğleyin Sarkan, ikindiye markan.

Birkaç hazin görüntü ile duygu sömürüsü yapan, din ve diyanete ateş püsküren hayırsever(!) kuruluşlar, tutmadığı orucun iftarını siyasî yemek toplantılarında açanlar(!) fitremi veririm ama zekâta sadakaya karşıyım diyen ahmaklar, iftar çadırlarında oruçlarını açanları hazmedemeyen ifritler(!) uyumuyorlar. Ama biz onların ekranları ve akranları karşısında uyuyoruz. Orucu da uykuya tutturuyoruz galiba. Allah kabul eyleye!..

Melefe Yorgan Misali

Ramazan aylarının feyiz ve bereketi kadar fitne ve fesadı da yaman oluyor. Ezazil ve hizbüşşeytan zincire vurulsa da “Minel cinneti vennâs” ifadesinde yer alan şeyatinel ins kol geziyor alimellah. Her sabah enfüs ve afaka rahmet melekleri güzel koku ve misk saçıyor fakat günah sarhoşu keşlerin habis nefesi atmosferi kirletiyor. Nedense vampirler hep ramazan ayını seçiyor göğsünde kar çiçekleri açan şehitlerin kanını emmek için. Ramazan manilerini, içki kadehlerini yudumlarken terennüm ediyor rakkaseler. Müslüman milletimizin sağduyusu ve inancı karşısında ramazan da mağlup olan güçler, hıncını bir büyücü kiniyle çıkartıyor, “Şeker bayramı özel eğlence” programlarında. Toplumun başına bir bela olan faiz illeti karışınca iftar sofralarına, nefisler bir kanara gibi geriliyor ve teravihe gitmemek için bahaneler uyduruyor. Ne hikmetse ellik davulunu bekleyerek geçiriyor gecesini Kırcıoğlu Kıraathanelerinde. Nefisler öyle kuduruyor ki; kimi cima ile açmaya kalkıyor iftarını, kimi bir yudum rakı ile bağlıyor imsakını. Teheccüd yok, hatim yok, mukabele yok, teravih yok, itikaf yok. Yarı resmi el-Ehram mevkutelerinin her köşesinde birer maça papazı; döner bıçağı ile fetva kesiyor.

Kısaca haset, fitne ve fesat kol geziyor ramazan günlerinde. İyi ki geceler bir melefe yorgan misali örtüyor pisliklerin üzerini. İyi ki güneş somurtan yüzlere inat her gün gülerek doğuyor ufuktan. İyi ki Rabbimiz kullarını çok seviyor el-Vedud ismi şerifiyle.

Bismillahi ya hannân…

Merhaba Ramazan…

*DKAD: Din Kültürü ve Ahlak Dersi


Konular