Zehirli | Konular | Kitaplar

farz ibadet

Müslüman ana-babalara açık mektup

Müslüman anne ve babalara sesleniyorum: Çocuklarınızı iyi Müslümanlar olarak yetiştiriniz. İyi Müslüman ne demektir? Kısaca arz edeyim:

“ İyi insan demektir. İyi vatandaş demektir. Erkekse, hanımına iyi bir koca, çocuklarına iyi bir baba demektir. Kadınsa, kocasına iyi bir hanım, çocuklarına iyi bir anne demektir. Çocuksa, anne-babasına iyi evlat demektir. İyi komşu demektir. İyi âmir, iyi memur demektir. İyi işveren, iyi işçi demektir. İyi tâcir, iyi esnaf, iyi müşteri demektir.” Dahası da var, lakin bu saydıklarım yetmez mi iyi Müslümanı anlatmak için?

Muhterem anne-babalar!

Yarın hepimiz bu imtihan dünyasından çekilip gideceğiz, son yolculuk tarihini bilmiyoruz ama yolculuk kesin. Çocuklarımızı iyi Müslümanlar olarak yetiştirmezsek son derece ağır bir vebal altında kalmış oluruz. İyi Müslüman, gerçek dindar demektir. Gerçek dindar kimdir?

"On dört asırlık uygulama !"

Geçenlerde, 14 asırdır tartışılmayan, tartışmayı kimsenin aklından bile geçirmediği, kadınların namazda ve namaz haricinde örtünmeleri konusunu bazı çevreler yine tartışma konusu yaptı. Çok şükür ki, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Antalya'da yapılan "İl Müftüleri Hizmet İçi Eğitim Semineri"nin sonunda yaptığı açıklama ile gerçekleri gün ışığına çıkarttı; şüpheleri bertaraf etti. Sayın Bardakoğlu, “On dört asırlık uygulamada kadınların başını örtmeleri dini bir gereklilik olarak kabul edilmiş, Müslüman kadınlar da dinlerinin gereği olduğuna inandıkları için, başlarını örte gelmişlerdir. İslâm'ın tarihsel tecrübesinin ana çizgisi böyledir ve bu konuda münferit farklı görüşlerin bulunması, bu ana görüntüyü bozamaz.” diyerek son noktayı koydu.

Zaten daha öncede, 30 Aralık 1980 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu, “Cenab-ı Hak, kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmasını emretmiştir.” şeklindeki fetvası ile, örtünmenin Cenab-ı Hakkın açık bir emri yani farz olduğunu bildirmişti.

Dinimizin önemli bir emri olan “setri avret” yani örtünmesi gereken yerlerin örtünmesi hususu sadece kadınlara ait bir konu da değildir. Dinimizde, örtünmesi gereken yerlere “Avret mahalli” denilmektedir.

ÜÇ VELİNİN DİLİNDEN RAMAZAN VE ORUÇ

Mah-i mübarek hakkında nice velilerin ne güzel ifadeleri vardır. Biz, Seyyid Abdülkadir Geylani, İmam Gazali ve İmam Rabbani hazretlerinin Ramazan hakkında yazdıklarını bir arada sunmak istedik. Felek çarklarını durdurana kadar kabirlerine nur-u Rahmet yağsın inşallah.

İmam Gazali

· “Ayet-i Celile’de; “Sabredenlere verilecek ecirler hesapsızdır”

(Zümer;10) buyrulmuştur. Oruç ise sabrın yarısıdır. Onun mükâfatı takdir ve hesaba gelmez.”

· Malumdur ki oruçtan maksat; takva ulaşmak için, biraz acıkmak ve şehveti kırmaktır. Mideyi akşama kadar bekletip acıktırdıktan ve akşam üzeri bol ve nefis yemeklerle karşısına çıktıktan sonra, kuvvetinin artıp, şehvetinin çoğalacağı ve eski hâli ile bırakılsaydı harekete geçmeyen şehvetlerinin bu suretle harekete geçmiş olacağı da meydandadır.”

· Kalbi ile göğsü arasındaki yemek torbasını şişiren, melekût âleminin esrarını müşahede etmekten men edilmiştir.

Müslümanın Hayatında Namaz İbadetinin Önemi

İman sahibi bir insan ibadetlerine gösterdiği titizlikle kendini belli eder. Allah (cc)’ın farz kıldığı namaz, oruç, abdest ibadetlerini yaşamı boyunca şevkle sürdürür. Allah (cc) salih Müslümanların ibadet şevkini pek çok ayetiyle haber vermiştir. Bu ayetlerden biri şu şekildedir:

Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)

Namaz, müminlere hayatları boyunca sürdürmeleri emredilen, vakitleri belirlenmiş bir ibadettir. İnsan unutmaya ve gaflete düşmeye müsait bir varlıktır. İradesini kullanmayıp kendini günlük olayların akışına kaptırırsa asıl dikkatini vermesi ve aklında tutması gereken konulardan uzaklaşır. Allah (cc)'ın her yönden kendisini sarıp kuşattığını, her an kendisini izlediğini, işittiğini, yaptığı her şeyin hesabını Allah (cc)'a vereceğini, ölümü, cennetin ve cehennemin varlığını, kaderin dışında hiçbir olayın meydana gelmeyeceğini, karşılaştığı her şeyde, her olayda bir hayır olduğunu unutur. Gaflete düşerek, hayatının gerçek amacını aklından çıkarabilir.

NAMAZIN DERİN BOYUTU VE MESNEVİ

(Hz.Mevlânâ´nın Mesnevi Tercümesinin Cild II, s. 188-190, Beyit: 2143-2175 nolu beyitlerinden alıntı yapılmıştır.)

Ey imam, namaza başlarken Allâhu ekber demenin mânâsı şudur: ?Allâh´ım, biz senin huzûrunda kurban olduk.? Kurban keserken Allâhuekber dersin işte, öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince Beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda ?Bismillahirrahmânirrahîm? demekle kurban olur gider. Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh´ın huzûrunda saflar halinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar.

Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek, kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh´ın huzûrunda ayakta durmağa benzer. Cenâb-ı Hakk; ?Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın, ve bana ne getirdin?? diyecek. Ömrünü ne ile, ne işlerle, ne gibi ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı, kuvveti, gücü ne ile yok ettin? Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu nerelerde kullandın?

Hadis-i Şeriflerde Ramazan'ın Fazileti

Ramazan ayı dinimizce yüce ve kutsal kabul edilmiş bir aydır. On bir ayın sultanıdır. Onun bu kutsiyet ve fazileti Kur´an-ı Kerim´de ve hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Sevgili Peygamberimiz bir Şaban ayının sonunda Ramazan ayına girerken ashabına hitabederek Ramazan ayının kutsiyet ve faziletini şöyle belirtmiştir:

- Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize bastı.
O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır.
Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı (terâvih namazı kılmayı) nâfile kıldı.
O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur.
O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır.
O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir.
O, yardımlaşma ayıdır.
O ayda müminin rızkı bollaştırılır.
O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur.

MAHREMİYET VE TESETTÜR

İnsanı yaratan Allah, dünya ve ahiret selametimiz için koyduğu sınırlara uymamızı bizden talep ediyor.

Bu çerçevede dinin meşru saymadığı, yani haram işlerden sakınmamızı emrediyor.

Haram; yani güzel olmayan, yani çirkin olan, yani insanlık onuruyla bağdaşmayan her türlü tutum, davranış...

Dininin belirlediği ölçülere riayet edip düşük sıfatlardan arınanları ise müjdeliyor.

Bu müjdeden nasipdar olmak için özenle korunması gereken sınırlardan biri de mahremiyet. İffetli ve hayâ sahibi olarak yaşamanın anahtarı mahremiyet.

Ve müslüman kadının mahremiyetinin tezahürü tesettürdür, yani örtünmedir...

Yüce dinimiz, güzel ahlâkın insanın fıtrî bir özelliği olduğunu vurgular. Yani insan, yaradılışından iffetli, namuslu, hayâ sahibidir. Allah'ın verdiğine razıdır, başkalarında olana göz dikmez. Kendisinde olanı, mahrem alanını da başkalarına göstermez.

ÇEVREYE Mİ YOKSA ALLAH'IN DİNİNE Mİ UYACAĞIZ?

Çevrem Ne Der?’ Hastalığı

Allah'ın örtünme emri karşısında, kendisine sorumsuzca söylenen bir takım sözleri referans eden kimi kişilerden hemen şu sözü duyarsınız. "Bu devirde, bu zamanda böyle giyilir mi? Zaman sana uymazsa, sen zamana uyacaksın. Çevrem böyle giymeme izin vermez."

Önce bilinmelidir ki Müslüman; yaşayışını, kıyafetini çevreye veya zamana göre değil, Allah'ın nizamına uyduran kişidir. Müslüman, sırtını zamana değil, Allah'a dayayan kişidir.

İnanan bir kişiysek, bizim hayatımıza yön verici olarak çevreyi, zamanı değil de İlahî Nizamı ölçü kabul etmeliyiz. İnanan insan için "çevre/zaman" gibi unsurlar bağlayıcı olamaz. İnançlı kadın, zamanın ve çevrenin dışlaması diye bir şeyi kabul etmez. Onun istediği tek şey Allah'ın hoşnut olmasıdır.

"Çevrem böyle istiyor" endişesi, bir mazeret sayılamaz. "Çevrem ne der" düşüncesiyle Allah'ın yasakladığı biçimde davranmak, o kişideki İslâmî inancın yeterince gelişmemiş olduğunu ortaya koyar.

Elbette, böyle düşünen insanlarımız da yanlış yönlendirmeye maruz kamış, gerçekte iman sahibi kişiler olabilirler. Bu yüzden, karşımızdaki insanı suçlama şeklinde değil de doğru olanı, en güzel bir üslupla anlatmalıyız.

MÜSLÜMAN HANIM NİÇİN ÖRTÜNÜR

Sahabe Hanımların Örtünme Hassasiyeti;

Yaz mevsimi, kimileri için açılıp saçılma mevsimi olarak algılanıyor. Ama yine bazı hanımlar, Allah'ın tesettür emri gereği, yakıcı sıcaktan tesettürün serin iklimine koşacaklar. Ve bu esnada bitmeyen tesettür tartışması, yine bütün hızıyla devam edecek.

Merak edenler için kısaca örtünmenin nereden çıktığını hatırlatmakta faydalar vardır.

Müslüman kadınlara örtünme emri, Hicrî 4. yılda (Miladî 624) Zilkâde ayında farz kılındı. Tesettür ayetleri inzal olunca, Peygamberimiz, tesettür ayetini sahabeye bildirdi. Sahabeler tesettür emrini evlerindeki kadınlarına, kızlarına ilettiler. Ve Müslüman kadınlar evlerinde buldukları kumaş parçalarına örtü yaparak büründüler.
O dönemde müslüman kadınların tesettüre nasıl sarıldığını Hz. Aişe validemiz şöyle anlatıyor:

"Vallahi ben, Allah'ın kitabı Kur'an’ı tasdik, onun indirdiğine iman bakımından Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur Suresi’ndeki örtünme ayeti inince, erkekleri kendilerine varıp Allah'ın indirdiği ayetleri okumağa başladılar. Herkes bu emirleri zevcesine, kızına, hemşiresine ve bütün yakınlarına okuyordu. Kadınlardan hiçbiri istisna edilmemek şartıyla Allah'ın Kur'an’ında indirdiği emirlere uyarak, yünden ve pamukludan mamül örtülerine büründüler.

MÜSLÜMAN ALLAH'A VE RESULÜNE İNANIR

Kur’anda sadece kadınların göğüslerini örtmeleri gerektiği bildiriliyormuş, başka yerlerini açmalarında sakınca yokmuş. Böyle bir âyet mi vardır?

CEVAP
Bir konu için sadece bir âyete bakılmaz. O konu ile ilgili diğer âyetlere de bakmak gerekir. Çünkü âyetler birbirini açıklar. Âyetlere de bakmak yetişmez. Resulullah efendimiz bu âyetleri nasıl açıklamış, nasıl uygulamış ona bakılır. Önce âyetlere bakalım:

(Mümin kadınlara söyle, gözlerini [yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [ziynet takılan yerlerini] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31]

Gözünü neden sakınacak, ırzını nasıl koruyacak, ziynetten maksat nedir? Kına, sürme, boya mıdır, altın, gümüş gibi ziynetler midir? Bu hususlar açık değil, bunlar hadis-i şerifle açıklandı. Aşağıda bildirilecektir. Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:

(Ey nebi, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] cilbablarını [dış giysilerini] giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, eza görmemelerine daha uygundur.) [Ahzab 59]

Nur suresindeki âyette, başlarını yakalarına kadar örtmeleri bildiriliyordu. Bu âyette ise, dış elbiselerini giymeleri bildiriliyor. Yani bütün vücudu örtmeleri bildiriliyor. Genç kızla ihtiyar da aynı şekilde mi giyinmesi gerekir?

YAKAYI ÖRTMEK NE DEMEK?

Yalnız Kur’an diyenlerle 19’culuk bâtıl dininde olanlar, Nur suresinin, (Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [Saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) mealindeki 31. âyetinin yalnız ziynet takmayı yasakladığını, bir de sadece yaka kısmını örtmeyi emrettiğini söylüyorlar. Diğer maddede yeteri kadar açıklamıştık ama bir hususa daha değinmek istiyoruz. Nasreddin Hocanın kabri için, dört tarafı açık, ancak kapısında koca bir kilit var derler. O zaman kilidin ne kıymeti var. Deve kuşunun, başını kuma sokarak saklandığını sanmasına benzemez mi? Bu zındıklara göre de, kadın her tarafını açacak, sadece yakasını kapatacak, böylece tesettür emrine uyacak, bu kadar gülünç, saçma iddia olur mu?

İsra suresinin (Ana-babana öf deme) mealindeki 23. âyetini okuyan, ana-babasına öf demese, fakat gözlerini çıkarsa, kulaklarını kesse, sopa ile dövse, sonra da (Ben öf demedim, Kur’anın emrine uydum) dese, Kur’ana uymuş mu olur? Kur’an-ı kerimde en hafif husus söyleniyor, daha ağırları elbette yasaktır.

AÇIK GEZMEK FARKLI BİR GÜNAHTIR

Bazıları, "Açık gezmek imanın veya İslam’ın şartı değildir. Tesettür üzerinde bu kadar fazla durmamalı" diyorlar. Açık gezmek, diğer haramlardan farklı değil midir?

CEVAP
Böyle söylemek çok yanlıştır. Farzlara uymaya, haramlardan sakınmaya teklif denir. Tekliflere yani emirlerin yapılmasına ve yasaklardan sakınmak gerektiğine inanmak, imanın şartıdır. Tekliflerin çoğuna inanıp da, yalnız birine inanmayan, buna uymak istemeyen, Muhammed aleyhisselama inanmamış olur. Kâfir olur. Müslüman olmak için, tekliflerin hepsine inanmak, hepsini beğenmek gerekir. Bir müslüman, tekliflere inandığı halde, bunlara uymazsa, mesela, kötü arkadaşa ve nefsine uyarak, içki içerse, tesettüre riayet etmezse, imanı gitmez, kâfir olmaz. Günahkâr müslümandır.

Tekliflerin [Allah’ın emirlerinin] hepsine inanıp amel ettiği halde, sadece birine uymak istemezse, yani beğenmez, vazife olduğuna önem vermez ise, hafif görürse, imanı gider, kâfir olur.

Mesela, (Açık geziyorsam ne çıkar? Sen kalbe bak. Kalbim temizdir) demek, tekliflerin bir kısmını beğenip bir kısmını beğenmemektir. Her müslümanın bu inceliğe dikkat etmesi, tekliflere uymayanların, imanlarının gitmemesi için uyanık olmaları gerekir.

SALAT NE DEMEKTİR?

Namaz kılmayan bazı kimseler, (Namaz, salat, yani, duadır. Tanrı’yı içten anıp selamlamaktır. Bunun da bir şekli, belli bir saati, zaman dilimi, yeri, kuralı yoktur. İnsan, istediği vakit, istediği dilde, istediği şekilde, istediği yerde dua edebilir. Şimdi kılınan beş vakit namaz, gerçeklere aykırıdır) diyorlar. Peygamber efendimiz, beş vakit namaz kılmadı mı, namaz kılınmasını emretmedi mi?

CEVAP
Bu tür iddialar, Peygamber efendimize inanmayanların, dinimizi yıkmak isteyenlerin, çeşitli maskeler altında asıl kimliklerini gizleyerek gündeme getirdikleri iddialardır. Hiçbir ilmi değeri yoktur.

Peygamber efendimiz, namaz farz olduktan sonra, beş vakit namaz kılıp, farz olduğunu bildirdi. Eshab-ı kiram ve ondan sonra gelenler hep beş vakit namaz kılmışlardır. Resulullah, hâşâ Kur’an-ı kerimi anlayamadı mı? Salat kelimesini anlayamadı mı? Hâşâ, beş vakit namaz kılması yanlış olsaydı, Allahü teâlâ vahiy gönderip düzeltmez miydi?

Cebrail aleyhisselam, gelip, beş vakit namazın vakitlerini, kılınış şeklini ve diğer bütün hususları bizzat tatbiki olarak öğretti. Peygamber efendimiz de, (Namazı benim kıldığım gibi kılın) buyurdu. (Buhari)

İhlasla yerine getirilmesi gereken bir ibadet: Namaz

Allah (cc), “Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir.” (Hadid Suresi, 9) ayetiyle Kuran'ın insanlar için bir rahmet ve hidayet vesilesi olduğunu bildirmiştir. İman eden bir insanın dünyadaki ve ahiretteki kurtuluşu için, Kuran'da bildirilen tüm ibadetleri ve ahlak özelliklerini, hayatının sonuna kadar kesintisiz olarak uygulaması gerekir. Müminin, Allah (cc)'ın rızasını, sevgisini ve yakınlığını kazanabilmesi, sonsuz hayatında Rabbimiz'in rahmeti ve cennetine layık olabilmesi için tüm bu ibadetleri ihlasla, samimiyetle ve yalnızca Rabbimiz'in rızasını gözeterek yerine getirmesi gerekir.

Tüm inananlara farz kılınan beş vakit namaz da, müminin titizlikle koruması ve ihlasla yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Rabbimiz, Kuran'ın pek çok ayetinde namazın faziletlerini bildirmiş, katıksız olarak yalnızca Allah (cc)'ın hoşnutluğu istenerek, huşuyla Allah (cc)'ı zikrederek, samimiyetle Allah (cc)'a yönelerek kılınan namazın makbuliyetini hatırlatmıştır.

Günah işleyenin orucu

Bazı cahiller, (Namaz kılmayan, içki içen, açık gezen veya başka günah işleyen bir kimse, boşuna oruç tutmamalı) diyorlar. Bu, söz dine aykırıdır. Birkaç günah işleyenin, diğer günahları da yapması gerekmez. Hem oruç tutup hem de günah işleyen kimse, oruç tutmakla hasıl olan büyük sevaba kavuşamaz. Fakat ahirette niçin oruç tutmadın diye hesaba çekilmez. Oruç borcunu ödemiş olur. Hatta orucun bereketiyle diğer günahlardan da kaçma imkanı olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Bütün günahlara tövbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tövbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tövbe etmek nasip olur. Bir şeyin bütünü ele geçmezse, hepsini de kaçırmamalı.)