Zehirli | Konular | Kitaplar

dört halife

SAHÂBELERİN FAZİLETLERİ VE ONLAR HAKKINDA KÖTÜ SÖZLER KONUŞMAMANIN GEREKLİLİĞİ

Takdim

"Dini modernize etme" projelerine alet olan yerli ve yabancı müsteşrik zihniyete sahip kişilerce ortaya çıkarılan “modern din yorumları”nın sadece bir versiyonunu teşkil eden “Sahabelere saygılı olmak ve onlar hakkında kötü söz söylememek” gerektiği ilkesinin ihlâli ve bu konuda zihinlerin karıştırılmaya çalışılması şu anda üzerinde durulması gereken ciddi bir mes’ele olarak karşımızda durmaktadır.

Biz de bu sebeble, zihinlerde mevcud olan bazı yanlış anlamaları izale etmek için son devrin büyük âlimlerinden ve mutasavvıflarından olan merhûm Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’nin güvenilir hadis kaynaklarından derlediği, Arapça ve Osmanlıca metinlerinin de yer aldığı Kenzü’l-İrfân fî Ehâdîs-i Nebiyyi’r-Rahman (Derseâdet 1327, Mahmud Bey Matbaası) adlı kitabının “Sâhabelerin faziletleri ve onlar hakkında kötü konuşmamak gerektiği” ile ilgili bölümlerini (shf. 20-30) sadeleştirmek sûretiyle sizlere sunuyor ve bu vesileyle de Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’ni rahmetle anıyoruz.

KURTULUŞ FIRKASI HANGİSİDİR

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, Müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları, sadece bir fırkanın kurtulacağı bildirildi. Bu 73 fırkadan her biri, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın kendi fırkası olduğunu iddia eder. Rum suresinde de, (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinir) buyuruldu. Peygamber efendimiz ise, (Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır) buyurdu.

İslamiyet’in sahibinin, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da, söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Eshabım benim yolumdadır, benim yolum, Eshabımın yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Nisa suresi, 79. âyetinde, (Resule itaat, Allah’a itaattir) buyuruldu. Eshab-ı kiramın yolunda gitmeyip de, Peygambere uyduğunu söyleyen, Ona uymuş olmaz. Böyle yol tutan kurtulamaz. Mücadele suresinin, (Doğru bir şey yaptıklarını sanıyorlar.

SAHABE MÜDAFAASI

Bir pazartesi gecesiydi. Fatih’in çevresinde Haliç’e bakan bir evde dört köşesi kitaplarla dolu bir odada “Usul-u Fıkh” okuyorduk. Aslında başka dersler de vardı okuduklarımız arasında. Fakat bahse konu olan zamanda, rahlelerin üzerinde sadece “Usul” kitapları bulunuyordu. Dersin son anlarına doğru içeriye uzun boylu, kırk yaşlarında birisi girdi. Selamlaştık. Boş bir yere oturup dersi dinlemeye başladı. “Fatiha” dedikten sonra, nereli olduğunu sordum. “Azeriyim fakat İran’da ikamet etmekteyim” dedi. Ne işle iştigal ettiğini sorunca; tahsil için bulunduğu bütün mektepleri uzun uzun tâdat etti. Bunlar arasında teşehhüt miktarı bulundukları da vardı. Anlaşılan ya da anlatılmak istenen karşımızdakinin sıkı bir molla olduğuydu. Elân bir üniversitede ders okutmaktaydı.

Molla’nın ifadeleri heyecanlı olduğunu ihsas ettirmekte idi. Münazara yapmaya geldiği her halinden belliydi. Harici hadiselere dair birkaç kelam henüz etmiştik ki meramını yani gelişinin nedenini izhar etti; “Ben dedi, sizinle asırların davasını yani Ehl-i Sünnet’le Şia arasında ihtilafa sebep olan “İmamet meselesini, Hz. Ali’ye (r.a.) karşı(!) olan sahabenin durumunu konuşmaya geldim.”

Osman B. Affan (r.a.)

Osman b. Affân b. Ebil-As b. Ümeyye b. Abdi'ş-Şems b. Abdi Menaf el-Kureşî el-Emevî; Raşid Halifelerin üçüncüsü. Ümeyyeoğulları ailesine mensup olup, nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (s.a.s) ile birleşmektedir. Fil olayından altı sene sonra Mekke'de doğmuştur. Annesi, Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems'tir. Büyükannesi ise Resulullah (s.a.s)'ın halası Abdülmuttalib'in kızı Beyda'dır. Künyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebu Amr" ve "Ebu Leyla" da denilirdi (İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsabe fi Temyîzi's-Sahabe, Bağdat t.y., II, 462; İbnül Esîr, Üsdül-Ğâbe, III, 584-585; Celaleddin Suyûtî, Târihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 165).

Resulullah (s.a.s) risaletle görevlendirildiğinde Osman (r.a) otuz dört yaşlarındaydı. O, ilk iman edenler arasındadır. Ebû Bekir (r.a), güvendiği kimseleri İslâma davette yoğun gayret göstermekteydi. Onun bu çalışmaları neticesinde, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Osman b. Affân iman etmişlerdi. Hz. Osman, cahiliyye döneminde de Hz. Ebû Bekir'in samimi bir arkadaşı idi (Siretu İbn İshak, İstanbul 1981,121; Üsdü'l-Gâbe, aynı yer; Askalanî, aynı yer).

Hz. Osman, iman ettiği zaman bunu duyan amcası Hakem b. Ebil-Âs onu sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söylemişti. Hz. Osman (r.a) ebediyyen dininden dönmeyeceğini söyleyince, kararlılığını gören amcası onu serbest bırakmıştı (Suyûtî, 168).

Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.)

Hz. Ebubekirin nesebi:

Hz. Ebubekirin adı Abdullah, künyesi Ebu Bekirdir. Babasının adı Osman künyesi Ebu Kuhafedir. Anasının adı Selma Ümmül Hayrdır. Babası ve Anası tarafından nesebi efendimizle Mürrede birleşir. Babası Ebu Kuhafe Mekke’nin fethinden sonra Hz. Ebubekirin delaletiyle Müslüman olmuştur ve 92 yaşında Hz. Abdullah’tan sonra vefat etmiştir.

Hz. Ebubekir Kureyştendir. Teymidir. Cahiliye dönemindeki ismi Abdülkabe idi. Müslüman olunca peygamberimiz ona Abdullah ismini vermiştir. Efendimizi ilk kabullenenlerden olduğu gibi miracı nebeviyeyide tereddüt etmeden tasdikinden dolayı sıddık namına hak kazanmıştır

Efendimiz onun hakkında şöyle buyurmuştur. Kimi islama davet etti isem ilk lahzada hep tereddüt etmişlerdir. Yalnız Ebu Bekir müstesnadır o hemen tasdik etmiştir

Müslümanlığı Kabulü

Hz. Ebubekir zaten islamdan öncede nezih bir hayat yaşıyordu. İyilik yapmayı sever faziletten ayrılmaz. Cahiliyet devrinin kötülüklerinden uzak kalmış cahiliye devrinde bile içki içmemiştir. Kendisine cahiliye devrinde içki içmedin mi diye sorulduğunda haşa ben namusumu korur, insanlık şerefini tanır bir adamım. İçki içen bunları zayi eder buyurmuştur. Efendimizde bu sözü duyunca Ebubekir’in söylediği doğrudur demiştir.

Hz. Ali (r.a.)

Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'ı Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'Allah'ın Arslanı' ünvanıyla da anılır.

Hz. Ali küçük yaşından beri Resulullah'ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Resulullah'ın yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın omuzlarından indim. İkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).

Resul-u Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah'u Teâlâ'dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. İkinci toplantıyı yapmasını Hz. Ali (r.a.)'ye bıraktı, Ali de bir ziyafet hazırlayarak Hasimoğullarını davet etti.

ÖMER B. HATTAB (R.A)

İkinci Raşid Halife. İslâmı yeryüzüne yerleştirip, hakim kılmak için Resulullah (s.a.s)'ın verdiği tevhidî mücadelede ona en yakın olan sahabilerden biri. Hz. Ömer (r.a), Fil Olayından on üç sene sonra Mekke'de doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete göre o, Büyük Ficar savaşından dört yıl sonra dünyaya gelmiştir (İbnül-Esîr, Üsdül-Ğâbe, Kahire 1970, IV,146). Babası, Hattab b. Nüfeyl olup, nesebi Ka'b'da Resulullah (s.a.s) ile birleşmektedir. Kureyş'in Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehil'in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme'dir (bk. a.g.e., 145).

Kaynaklar Hz. Ömer (r.a)'in müslüman olmadan önceki hayatı hakkında fazlaca bir şey söylemezler. Ancak küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği, sonra da ticarete başladığı bilinmektedir. O, Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi (H. İbrahim Hasan, Tarihul-İslâm, Mısır 1979, I, 210). Cahiliyye döneminde Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, Mekke şehir devletinin sifare (elçilik) görevi onun elindeydi. Bir savaş çıkması durumunda karşı tarafa elçi olarak Ömer gönderilir ve dönüşünde onun verdiği bilgi ve görüşlere göre hareket edilirdi. Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol alır ve verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı (Suyûtî, Tarihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 123; Üsdül-Ğâbe, IV, 146).

Hz. Ömer, sert bir mizaca sahip olup, İslâma karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda o, dedelerinin dinini inkâr eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeğe çağıran Muhammed (s.a.s)'ı öldürmeye karar vermişti. Kılıcını kuşanarak, Peygamberi öldürmek için harekete geçmiş, ancak olayın gelişim şekli onun müslümanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu.

İnsanlarda üstünlük sırası

Hz. Âdem’den beri en üstün on kişinin ismini üstünlük sırası ile bildirmek mümkün mü?

CEVAP: En üstünleri Peygamberlerdir. Peygamberlerin en üstünü, son peygamber Muhammed aleyhisselamdır. Bir hadis-i şerifte, (Beni insanların en iyisi bilmeyen kâfirdir) buyuruldu. [Hatib]

İkincisi, Hz. Ebu Bekir’dir. Bir hadis-i şerifte, (Peygamberler hariç, Ebu Bekir, insanların en üstünüdür) buyuruldu.) [Deylemi].

Üçüncüsü, Hz. Ömer’dir. Bedir’e ve diğer savaşlara katılmış ve âyetlerle övülmüştür.
Dördüncüsü, iyilikler hazinesi, haya, iman ve irfan kaynağı, Zinnureyn Hz. Osman’dır.

Beşincisi, şaşılacak üstünlükler sahibi, Allah’ın aslanı Hz. Ali’dir.

En faziletli sahabiler

İmam-ı a’zam Fıkhu’l-Ekber’de buyuruyor ki: Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman, daha sonra Ali’dir. Her müslüman eshabı kiramın hepsini hayırla anması gerekir. Hz. Ömer, şu hadis-i şeriflere de mazhar olmuştur:

(Allah Ömer’e rahmet etsin, acı da olsa Hakkı söyler.) [Tirmizî]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer’dir.) [Hatîb]
(Ensara, Ehli beyte, Ebu Bekir ve Ömer’e ancak münafık buğzeder.) [İ. Asâkir]
(Ya Ali, müşrikler, sana aşırı bağlılık gösterecek, sende olmayan şeyleri, sana söyleyecekler, Ebu Bekir’le Ömer’i kötüleyecekler. Allah onlara lanet etsin.) [Darekutni]
(Ebu Bekir ve Ömer’e buğz etmek küfürdür.) [İ. Neccâr]

Sevgi itaat demektir

Dört halifeyi ve peygamberleri seven kişiye günah zarar vermez diyenlere kitaplardan naklen verdiğim bir cevaptan dolayı, Pendik'ten Garip Kul rümuzlu bir okuyucumuz, fıkıh kitaplarından aldığım bu yazının aşağıdaki âyetlere zıt olduğunu, dört halifeyi sevene günahın zarar vermeyeceğini bildiren bir mektup yollamış. Bizim gibi insanlar âyet ve hadislerden hüküm çıkaramaz. Mektubat'taki bir hadis-i şerifte, (Kur'anı kendi görüşüne göre açıklayan kâfir olur) buyuruluyor. Bunun için biz âyetten ve hadisten fıkhi hüküm çıkaramayız. Ehli sünnet âlimleri, kimi seversek sevelim, günah işlersek elbette günahların zarar vereceğini bildirmişlerdir. Alimlerimizin bildirdikleri âyetleri de yayınlamıştım.

Eshabı kiramın en büyükleri

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Ehl-i sünnet âlimleri, söz birliği ile, (Şeyhaynı üstün tutmak ve iki damadı sevmek lazımdır) demektedir. Yani, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, Eshab-ı kiramın hepsinden daha yüksektir ve Hz. Osman ile Hz. Ali'yi sevmek lazımdır. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'in üstün olduğunu Eshab-ı kiramın hepsi söz birliği ile bildirmiştir. Bu söz birliğini de, Tabiin-i izamın hepsi haber vermiştir. Böyle söz birliği olduğunu, bize din imamlarımızın büyükleri, mesela imam-ı Şafii bildirmektedir. İtikattaki iki imamımızdan biri olan Ebül Hasan-i Eşari hazretleri, (Ebu Bekir ile Ömer, bu ümmetin en yükseğidir) buyurdu. Hz.

İman edilecek şeylerde ayrılık olmaz

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İman edilecek şeylerde Eshab-ı kiramın hepsine uymak lazımdır. Çünkü, itikat edilecek şeylerde, birbirlerinden hiç ayrılıkları yoktur. Eshab-ı kiramdan birine dil uzatan kimse, hepsini lekelemiş olur. Çünkü, hepsinin imanı, itikadı birdir. Birine dil uzatan, hiçbirine uymamış olur. Birbirlerine uygun olmadıklarını, aralarında birlik bulunmadığını söylemiş olur. Onlardan birini kötülemek, onun söylediklerine inanmamak olur. İslamiyeti bizlere bildiren, onların hepsidir. Onların her biri adildir, doğrudur. Her birinin İslamiyette bildirdiği bir şey vardır. Her biri âyet-i kerimeleri getirerek, Kur'an-ı kerim toplanmıştır. Bir kısmını beğenmeyen, İslamiyeti bildireni beğenmemiş olur.

Cihar-ı yârı Güzin

Resulullahın dört halifesinden Hz. Ebu Bekir’in faziletini bildiren hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
(Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek her mümine vaciptir.) [Deylemî]
(Ebu Bekir, insanların en üstünüdür. Yalnız Peygamber değildir.) [Deylemî]
(Ebu Bekir varken, başkasının imam olması layık değildir.) [Tirmizî]
(Allah Ebu Bekir’e “Sıddık” ismini verdi.) [Deylemî]
(Allahü teâlâ, Ebu Bekir’e rahmet etsin! Bana kızını verdi. Hicrette bana yardım etti.) [Hakim]
(Kıyamette, Ebu Bekir’den başka herkese hesap sorulur.) [Hatib]
(Şeytan, Ebu Bekir’in şekline giremez.) [Deylemî]
(Ebu Bekir’in imanı, herkesin imanları toplamı ile tartılsa, hepsinden ağır gelir.) [M. Ç. Güzin]

Eshâb-ı kirâmın her sözü senettir

Eshab düşmanları diyor ki: (Bir hadisi Ali, imam-ı Hasen, imam-ı Hüseyn, Selman, Ebu Zer, Miktad ve Ammar bin Yaser rivayet ederse muteberdir, başkalarının sözüne itibar edilmez. Çünkü Peygamber, (Benden rivayet olunan hadisler, dört kimseden zahir olabilir. Onların beşincisi yoktur. Başkaları münafıktır) buyurdu. Bu münafıkları Müslümanlar başına getirdiler. Eshabın hiçbiri, Resulullaha sual soramazdı. Çünkü sual sormak ayetle yasak edilmişti. Yalnız Hz. Ali sorardı)