Zehirli | Konular | Kitaplar

KONSÎLLER VE YENİ AHİDİN KANONİZASYONU

Kur'an-ı Kerimin bahsettiği İncilin tahrifi ve çok sayıda incillerin ortaya çıkmasına, İbn Hazm'in dediği gibi sadece o devirde mevcut olan baskı ve zulüm sebep olmamıştır. Hristiyan mezhepleri arasında meydana gelen ihtilafların da, bu incillerin ortaya çıkmasında büyük payı vardır. Başlangıçta var olan baskı ve zulüm, zorunlu olarak gizlenmeyi gerekli kılmıştır. Gizlilik, Hristiyan inancına dışardan pekçok fikrin girmesine sebep olmuştur.

Özellikle şeriatın açıklanmasına yönelik konularda gizli, gözden uzak, merkezî bir kontrol sistemi olmaksızın, adeta sis bulutlarının altında meçhul bir ortamda bir takım şeyler ortaya çıkmıştır. Gizlilik bir karanlık içinde, karanlıktan çıkan şey büyük bir gizlilik içinde, vukû' bulduğu söylenen akıl almaz şeyler, bu rivayet edilen şeylerin hepsi sadece zannedilmiş şeyler. İşte böyle bir durumda incillerin içine, aslında vaki olmamış şeyleri sokmaya hiçbir engel yoktu. Çünkü kimse, kimsenin ne yaptığının ve ne söylediğinin farkında bile değildi. Hristayanların kutsal kitaplarının düzenlenmesi sırasında bu şekilde koyu bir şüphe karanlığı ortaya çıkınca, haliyle senet, yani güvenilirlik yok olmuştur.

İnciller, esrarengiz karanlıkların derinliklerinde yazılmışlardır. Böyle olunca bunlara dışardan birtakım fikirlerin girmesi elbette kaçınılmaz olmuştur. Dışardan giren fikirler, uzun süre merkezî bir otorite kanalı ile kontrol edilemeyince ortaya çok değişik inanç ve fikirler çıkmış ve böylece bir takım mezhepler doğmuştur. Baskının getirdiği gizlilik, bir takım farklı fikir ve görüşleri ortaya çıkarmakla beraber, bu farklılıklar uzun süre su yüzüne çıkamamış, her farklı fikir kendi alanında gelişerek şekillenmiş olmakla beraber, her fikrin ayrı ayrı muhitlerde ortaya çıkması ve üzerlerinde bulunan gizlilik bulutları sebebi ile bunlar, birbirleri ile çatışmadan uzun süre varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Ancak, Hristiyanlığın üzerindeki baskılar hafifleyip sis bulutları dağılmaya başlayınca iş değişmiş ve Hristiyan cemaatler gizlendikleri yerlerden çıkarak birbirleri ile diyaloga başlamışlardır. İşte bu diyalogun başlaması ile birlikte gerçekler su yüzüne çıkmaya başlamış, adeta her Hristiyan cemaatinin, diğer Hristiyan cemaatlerden çok farklı ve değişik bir inanç ve fikre sahip olduğu görülmüştür. Denilebilir ki, Roma'dan Ermenistan'a, Anadolu'dan Habeşistan'a kadar olan geniş bir arazi içinde ortaya çıkan pekçok Hristiyan cemaatinden, inanç esasları tam olarak birbirine uyan iki cemaat dahi bulmak imkânsızdı.

Hristiyan din kardeşliği tutkusu ile, cemaatler birbirleri ile irtibat kurmaya başlayınca, her cemaat kendi Hristiyanlık anlayışının diğerlerinden faril olduğunu görmüş ve dolayısı ile diğer cemaatlere şüphe ile bakmaya başlamıştır..Diyalog sıklaştıkça farklı noktaların münakaşaları artmış, ihtilaflar düşmanlığa dönüşmeye başlamıştır. Bazı devlet adamlarının, artan Hristiyan nüfusun potansiyelinden faydalanmak amacı ile Hristiyanlara yaklaşmaları, bu dine birtakım imtiyazlar kazanma fırsatı vermiştir. Bazı devlet adamları, Hristiyanlığı devletlerinin resmî dini haline getirmişler, bunu yaparken esas gayeleri, çoğunluk haline gelen Hristiyanları kendi saflarına katıp onların gücünden istifade etmek, ülke toprakları üzerinde bir inanç birliğine gitmekti.

Ancak kısa bir süre sonra bunlar, umduklarının aksini buldular. Onların arzuladıkları birlik ve beraberlik, Hristiyanlardan çok uzaktı. Üstelik Hristiyan cemaatleri arasındaki kavga ve çekişmeler azalacağına, gitgide artıyordu. Durumu gören devlet adamları, ülkelerindeki birlik ve güvenliği tehdit eden bu durumu önlemek üzere tedbirler almaya başlamışlar ve Hristiyan din adamlarını bir araya getirerek aralarındaki ihtilafları gidermelerini onlardan istemişler, bunun için konsiller toplamışlardır.

Hristiyanlıkta ortaya çıkan ihtilafları gidermek üzere toplanan en önemli konsillerden biri, M.S.325 yılında toplanan İznik Konsilidir. Konsil, İmparator Kostantin tarafından toplanmıştır. İmparator Kostantin, Hristiyanlığa sempati beslemekle beraber henüz o sırada Hristiyan bile değildi. İmparatorlukta yaşayan büyük bir çoğunluğun Hristiyanlığı benimsediğini gören bu imparator, Hristiyanlar arasında meydana gelen ihtilafların imparatorluğu için tehlikeli bir hal almaya başlaması üzerine, yönetimi altında bulunan topraklardaki patrik ve piskoposları İznik'e davet etti. Amacı, yönettiği topraklar üzerinde yaşayan Hristiyanları bir görüş çerçevesinde birleştirip, onlardan birleşik bir güç olarak daha çok istifade etmekti. Kostantin'in bu davetine 2048 patrik ve piskopos uyarak konsile katıldı. Kostantin'in de hazır bulunduğu ilk toplantıda, Hristiyan inancının temel esasları hakkında öylesine değişik görüşler ortaya atıldı ki, bunu işiten Kostantin, hayretler içinde kaldı ve fevkelâde şaşırdı. Hemen hemen her konuda farklı görüşler olmakla beraber, özellikle Hz. İsa'nın tabiatı konusunda birbirinden çok değişik görüşler ortaya çıktı. Bu konsilde Hz.İsa'nın tabiatını münakaşa eden Hristiyan din adamları, onda ilâhî tabiatın mı, beşerî ve insanî tabiatın mı, yoksa her ikisinin mi birlikte mevcut olduğu konusunda bir türlü ittifak sağlayamadılar. Bu konsilde Hz.Isa ve annesi Meryem hakkında başlıca şû görüşler ortaya çıkmıştı:

1- Hz. İsa ve annesi Meryem, Allaht'tan başka iki ayrı ilâhtırlar. Bu görüşü benimseyenlere "Meryemîler" adı verildi.

2- Hz.Isa, Allah'ın bir şulesi, bir alevi menzilesindedir. Yani ateşin alevi ne ise, Allah için Hz.Isa odur. Allah ateş, Hz.Isa ise Allah'ın alevi gibidir.

3- Hz.İsa, Meryemden doğmuştur ama, onun karnında dokuz ay kalmamıştır. O, Meryem'in rahminden suyun oluktan akışı gibi süratle geçmiştir. Bu görüş sahiplerine göre kelime, Meryem'in kulağından girmiş ve aynı saatte çocuk olarak rahminden çıkmıştır.

4- Hz.Isa, Allah'tan halkedilmiş bir insandır; cevheri
bakımından bizden biri gibidir. Oğul olarak onun başlangıcı
Meryem'dendir. Allah onu, insanî cevheri içinde kurtarıcı
olmak üzere seçmiş, ilâhî nimetlere sahip kılmış, muhabbet,
sevgi ve arzu ile ona hulûl etmiş ve onun bedenine girmiş
tir. Bu hulûl ediş sebebi ile, ona "Allah'ın Oğlu" denmiştir.
Allah, bir cevher ve bir unsurdur, ancak O'nun üç ismi vardır.
Bu görüşü savunanların başında Antakya patriği vardı.

5- Salih ilâh, sâlih olmayan ilâh ve bu ikisinin arasında
adil olan ilâh olmak üzere üç ayrı ilâh vardır. Bu görüş sahip
ten muhtemelen Zerdüştlükten etkilenmiş olmalıdırlar.

6- Hz. İsa, Allah'ın oğlu olarak yaratıcı ilâhtır. Bu görüşü ileri sürenler Pavlosçulardı.

Bu kadar değişikliye farklı görüşün ortaya çıkmasına çok şaşıran Kostantin, toplantıya katılanlardan bir noktada ittifak etmelerini istedi. Hatta onları kapalı bir yerde toplayarak, belirli bir süre sonunda aynı noktalarda ittifak etmiş olarak kararlarını kendisine bildirmelerini onlardan istedi. Süre bittiği halde çoğunluk bir noktada ittifak edememişti. Bunun üzerine 2048 kişiden sadece 318 kişinin üzerinde ittifak edebildikleri, yukarda altıncı maddede belirtilen Pavlosçu görüş, Kostantin tarafından konsil kararı olarak resmen açıklandı ve resmî devlet görüşü olarak ilân edildi.

Hristiyan tarihçi İbn Batrik'in, eserinde geniş olarak anlattığı bu konsilde, şüphesiz bütün farklı görüş sahiplerinin ellerinde kendi görüşlerini destekleyecek İncilleri vardı. Kostantin, 2048 kişiden sadece 318 kişinin katıldığı Pavlosçu görüşü konsil kararı olarak ilân etmek sureti ile, azınlığın çoğunluk üzerinde tahakküm etmesine yardım etmiştir. Aslında Kostantin, o sırada henüz resmen Hristiyanlığı bile kabul etmemiştir ve putperest inancını benimsemektedir. Bazı araştırmacılar, Kostantin'in, azınlık tarafından benimsenen Pavlosçu görüşü hemen benimseyip konsil kararı olarak açıklamasına, hâlâ kendisinin o sırada putperest olmasını sebep olarak gösteriyorlar. Gerçekten Pavlosçu görüş ile, Putperstliğin ilâh kavramları birbirlerine oldukça yakındır. İznik konsilinde olduğu gibi, Hristiyanlarca toplanan bütün konsillerde her cemaatin elinde kendi davasını destekleyen İncilleri vardı. İznik konsilinin toplandığı sırada Hristiyanların elinde sadece dört İncil yoktu, yüzü aşkın İncil vardı. Pavlosçu görüşün başarısı ile kapanan İznik konsilinden sonra, bu görüşü destekleyen dört İncil bırakılarak, diğer bütün İnciller ve Risaleleler yasaklanmış ve sahte sayılmışlardır.

Aslında İznik konsili, Yeni Ahidin kanonizasyonu ile ilgili olarak toplanmış bir konsil olmamakla beraber, bu konsilde çeşitli görüş sahiplerinin görüşleri reddedilmekle, o görüş sahiplerinin ellerindeki İncillerin de reddedilmiş sayılması bakımından çok önemlidir. Daha sonraki konsillerde gerçekleştirilen kanonizasyonun esas dayanağı, İznik konsili kararlarıdır. Bugün elde mevcut olan Yeni Ahidde yer alan kitapların tam olarak tesbiti, M.S. 364 yılında Lodesya'da yapılan konsilde gerçekleşmiştir.

Konu ile alâkası olması bakımından burada şunu da belirtmek gerekir: Hristiyanlar arasında ilk Kilise Konseyinden itibaren hemen hemen her toplantıda sahih ve sahte kitaplar konusu daima gündeme gelmiştir. İlk Kilise Konseyinde, Yeni Ahidde yer alan sahih kitapların sayısının yirmiyedi değil, yirmibir olduğu karara bağlanmıştı. Bunlar: Dört İncil, Luka'nın yazdığı Resullerin İşleri, Pavlos'un onüç risalesi, Petrus'un Birinci Mektubu, Yehuda'nın Mektubu ve Yuhan-na'nın Birinci Mektubundan ibaret idiler. Bunların dışında kalan Petrus'un II. Mektubu, Yuhanna'nın Vahyi, Yuhan-na'nın II. ve III. Mektubu, Pavlos'un İbranilere Mektubu ve Yakubun Mektubu, ilk Kilise Konseyinde patrik ve piskoposlarca sahte sayılmışlardır. Hristiyan bilgini Esebious'a göre, 324 yılında kendisi sahih saydığı halde Kilise tarafından sahih kabul edilmeyen bazı kitaplar vardı. Onun sahih saydığı fakat, o tarihlerde kilisenin apokrif saydığı kitaplar şunlardır: Yehuda'nın Mektubu, Yakub'un Mektubu, Pet-rus'un II. Mektubu, Yuhanna'nın II. ve III. Mektupları, Pav-los'un İşleri, Petrus'un Vahyi, Barnaba'nın Mektubu, Azizlerin Öğretileri vb. kitaplar.

Yeni Ahidde yer alan kitaplar hakkında ileri sürülen bu görüşleri tarafsız bir şekilde değerlendirirsek nasıl bir sonuca ulaşırız? İlk Kilise Konseyinde verilen karara göre halen elde mevcut olan yirmiyedi kitaplık Yeni Ahidin, tam altı kitabı sahte sayılıyormuş. Daha da önemlisi Esebious, birçok kitap ismi sayarak "Bunlar bana göre sahih ama, Kilise bunları sahte sayıyor" diyor. Esebious, Hristiyanlık tarihinde çok önemli yere sahip olan bir kişi, onun sahih saydığı bir eser, nasıl oluyor da diğerleri tarafından sahte addedilebiliyor, bu kararı verenler onun seviyesindeler mi? Yeni Ahidin altı kitabı hangi sebeblerden dolayı o zaman sahte ilan edildi? Sonra hangi gerekçelerle bunlar sahih kitaplar listesine dahil edildi? Bu konularda Hristiyan kaynaklarda tatmin edici hiçbir bilgi yoktur. Bu bize şunu göstermektedir:

Kilise ve Konsillerin bazı İncil ve Risaleleri sahih veya sahte sayması, sağlam esaslara dayanmamaktadır. Eğer bu kitaplar semavî olsalardı ve vahye dayansalardı, Kilisenin bu kitaplarda tereddüde düşmemesi gerekirdi. Yine önce şüpheli görülen bu kitaplardaki şüphelerin zail olması ve bunların güvene mazhar olması, ilâhî bir emirle veya vahiy ve ilhamla değil, rahip ve patriklerin kararlan ile olduğuna göre, bu hal onlarda şüpheyi daha da arttırıyor. Nasıl oluyor da bunlar daha önceleri sahte kabul edilirken, kendilerinde hiçbir değişiklik olmadığı halde birdenbire sahih olabiliyorlar? Bu kitaplarda başlangıçta şüphenin var oluşu, insanların kutsal kitapları tasdik etmeleri için gerekli olan vahiy ve kudsiyyet sıfatlarını yoketmektedir. Ayrıca, bugün sahih kabul edilen bir kısım kitapların önceleri sahte ve şüpheli sayılmaları, fakat bir süre sonra sahih kitaplar listesine alınmaları, bugün hâlâ sahte sayılmakta ısrar edilen bazı kitapların, Hristiyanlık tarihinde çok önemli bir yere sahip olan kimseler tarafından sahih sayılmaları, sahih ve sahte kitapların tesbitinde, kilisenin ve Hristiyan din adamlarının her zaman hata yapabileceklerini göstermez mi?Hristiyanlık üzerindeki baskıların kalkması sonunda ortaya çıkan Hristiyanlar arası ihtilaflar, İncillerin sayisnı oldukça arttırmıştır. Bazı araştırmacılara göre bu İncillerin sayısı yüzü geçmektedir. Ortaya çıkan bu çok sayıda İncil arasında muhtemelen esas İncil kaybolmuştur.

Hristiyanlıktaki ihtilafların hangi seviyede cereyan ettiğini, düşmanlıkların hangi boyutlara ulaştığını göstermesi bakımından, Hristiyan tarihçi İbn Batrik'in, İskenderiyeli Aryos hakkında söylediklerini nakletmek sanırım yeterli bir fikir verir. İbn Batrik şunları söylüyor: "İskenderiye'de Aryos isimli bir kafir vardı.
O, 'baba tek başına Allah'tır, oğul mahluktur, yaratılmıştır, ilâh değildir. Çünkü oğul olmadan önce baba vardı' demiştir. İskenderiye patriği bir öğrencisine, bizzat Hz. İsa'nın Aryos'u lanetlediğini, dolayısı ile onun sözlerini kabul etmekten kaçınmaları gerektiğini söylemiş ve kendisinin (patrik) rüyasında Hz. İsa'yı elbiseleri yırtık olarak gördüğünü, elbiselerini kimin yırttığını ondan sorunca, Hz. İsa'nın, elbiselerini Aryosun yırttığını, onu Kiliseye almamalarını kendisine tembih ettiğini ifade etmiştir". Bu beyandan anladığımıza göre İbn Batrik, Aryos'a fikirleri dolayısı ile açıkça kafir dediği gibi, İskenderiye patriği de rüyasında Hz. İsa ile konuşuyor, Hz.İsa rüyasında ona "Aryos, sapık fikirleri ile benim elbiselerimi yırttı, onu kiliseden atın" talimatını veriyor. Talimat rüyada veriliyor. Rüya esbabı ilim oluyor, rüyada görülene dayanılarak bir din adamı tekfir ediliyor. İbn Batrik'in, Aryos hakkındaki bu ağır hücumu, ilk asırlarda Hristiyanlıktaki ihtilafların hangi seviyede cereyan ettiğini göstermesi bakımından çok önemli bir göstergedir.

Konunun tekrar başına dönerek "Hz.İsa'ya nazil olan esas İncil nerede?" diye yeniden sorarsak bu soruya bir Hristiyan araştırmacının eserinde şöyle bir cevap buluruz: "Hristi-yanlığın başlangıcında, kendisine asıl İncil denilebilecek kısa bir İncil vardı. Bu İncil, büyük bir ihtimalle Hz.İsa'nın sözlerini kulakları ile duyamıyan ve onu yakından göremiyen müridler için yazılmıştı. Bu İncil kalp menzilesinde idi, ancak onda Hristiyanlık bir tertip ve düzen içinde değildi". Bu müellifin beyanına göre esas bir İncil vardı, bu sonradan kayboldu. Gerek incillerde ve gerekse Yeni Ahidin diğer bazı kitaplarında yer alan İncil tabiri ile kastedilen İncil, bu İncil olmalıdır. Luka İncilinde "Onlar da çıkıp İncili vaaz ederek ve her yerde şifa vererek köyden köye geçiyorlardı." ifadesinde ve Pavlos'un Romalılara Mektubunda "Ben Yaruşa-lim'den başlayıp İllirya'ya kadar dolaşarak Mesih'in İncilini tamamen vaaz ettim" cümlesinde geçen "vaaz edilen İncil" ile, bu İncil kastedilmiş olmalıdır.