Zehirli | Konular | Kitaplar

bid’atler

ÇAĞIMIZIN EN ÖNEMLİ ÇİRKİN BİD’ATI

Çirkin bid’at kapsamına giren fiil ve tutumlar içinde en tehlikeli olanı hangisi olabilir? Hiç şüphesiz, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ilkelerine aykırı İslâm anlayışıdır.

Hangi görüntü ve iddia ile ortaya çıkmış olursa olsun, tıpkı geçmişte olduğu gibi Ehl-i Sünnet çizgiye, dolayısıyla doğru İslâm anlayışına aykırı olan her türlü akımın, “bid’at mezhep” olarak nitelendirilmesi gerekir.

İslâm tarihinde Sahabe döneminin sonlarına doğru bazı yanlış inanç ve tutumların ortaya çıktığını biliyoruz. Daha ziyade Akaid ve Kelam ilminin sahasına giren bu inanç ve tutumlar, İslâm’a yabancı din, gelenek ve felsefî sistemlerden kaynaklanmıştır.

Bu dönemde İslam coğrafyasının sınırlarının hayli genişlemesi ve farklı kültür ve dinlere mensup kitlelerin İslâm’a girmeye başlamasıyla, ağırlıklı olarak eski Hint, İran ve Yunan’a ait bazı inanç ve anlayışlar bir kısım müslüman topluluklar üzerinde yıkıcı bir etki yapmaya başlamıştır.

EN TEHLİKELİ BİD'AT, İSLAM DIŞI HAYATTIR

Fahr-i Alem s.a.v. Efendimiz beka yurduna göçmeden birkaç ay önce, bir cuma günü Cenab-ı Mevlâ şöyle ferman buyuruyordu: “Bugün dininizi kemâl e erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçtim.” (Maide, 3)

Bu ayet-i celilenin ifade buyurduğu üzere Din-i Mübin-i İslâm kemâle ermiş, müminler için nimet tamamlanmış ve hayat tarzı olarak da İslâm seçilmiştir.

Bu durumda her kim Allah'ın kâmil nizamı ve ebedi dini olan İslâm'dan başka yol ararsa, muhakkak ki doğru yoldan ayrı düşer, hüsrana uğrar. Alemlerin Rabbi'nin beyanı ile, insanlık için artık İslâm'dan başka huzur ve mutluluk kaynağı bir hayat tarzı ve doğru bir yol yoktur. Onun dışında hepsi batıl ve çıkmazdır. Esasen insanlığın bunca tecrübesi de bu durumu isbat ve teyit eder.

Cenab-ı Hak ayet-i celilede şöyle buyuruyor: “Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki bu din asla kendisinden kabul olunmayacak ve o ahirette ziyana uğrayanlardan olacaktır.” (Âli İmran, 85)

Bidaat


Keşke bu bahsin adını "kaba softa ve ham yobaz" koysaydık. Alçalma devrimizden başlayarak bugüne kadar İslâmın ruhlarda karartılması bakımından başımıza ne gelmiş ve küfre hangi güç kazandırılmışsa hep kaba softa ve ham yobaz yüzünden... Onun, yerini ve gayesini bilmeden elinde taşıdığı ve kötüyü devireceğine iyiyi harap etmekte kullandığı "bid'at" bombasından...

• Bir cerrahın (aseptik) ve (antiseptik) usûllerle tedavi sahasını mikroptan korumasındaki prensip titizliğine eş olarak konulan bid'atten kaçınma düsturu, aslında dinin muhafazası bakımından zâbıtaların en mübârek olanıdır. Ve mutlaka bilinmelidir ki, sadece dinin hususî dâiresine mahsustur.

• Bütün ibâdet ve muamele şekilleriyle tecezzi kabûl etmez bir yekpârelik belirten din, bu hususta hiçbir fire vermez ve en hurda cüz'ünü bile fedâ etmezken, bu mutlakiyet sınırı dışında, makbûl gördüğü her yeniliğe kucak açar.

YOZLAŞMA,SÜNNETTEN AYRILMAKLA BAŞLAR

"Her bid'at dalâlettir"
Resûl-i Ekrem (sav)'in devr-i saadetlerinde izledikleri yol ve Hülâfa-i Raşidin dönemindeki tatbikat "sünnet" kavramı ile açıklanabilir. Hûlefa-i Raşidin döneminden sonra İslâm'a sokulmaya çalışılan itikâdî, siyasî ve ameli yaklaşımlar, bid'at hükmündedirler.

Bunların bir çoğunu bid'at-ı hasene olarak nitelendirmeye çalışanlar, Resûl-i Ekrem (sav)'in: “Dinimizden olmayan herhangi bir şeyi uyduranın ortaya koyduğu merduttur. Her bid'at dalâlettir” (Sahih-i Müslim, Cuma/43) hükmünü dikkate almıyorlar, demektir. Bid'at, sünnetin zıddıdır.

Peygamberlerin yolundan gitmek
Yüce yaratıcı insanoğlunu mükerrem ve mükemmel bir varlık olarak yaratmıştır. Fakat bu mükemmelliğine rağmen insan, ilahî hitaba doğrudan muhatap olacak yapıya sahip değildir. Bu sebeple dünyada insan hayatının başladığı günden beri, Allah Teala, onların arasından seçtiği "Nebî" veya "Resul" denilen peygamberleri kendisiyle kulları arasındaki irtibatı kurmak ve açıklamakla görevlendirmiştir.

Mezhepsizlik şu'rası

Sual: Bir yabancı yazar, “Teknolojinin ilerlediği günümüzde yeni fen vasıtaları çıktı, devir değişti. Yeni olaylarla karşılaşıyoruz. Yeni ictihad gerekir. Ancak müctehid olmadığı için, İslam ülkelerinden davet edilecek kalabalık bir kuruldan, bir ictihad şu’rası kurulmalıdır. Kurul üyesi fazla olursa, hata daha az olur. Alınacak kararlarla, yeni tefsirler, yeni ictihadlar yapılmalı, farzlar azaltılmalı, kolaylıklar getirilmeli, mezhepleri taklit devri kapanmalı, İslam âlimlerinin bin yıl önce verdiği fetvalar bizi bağlamamalıdır” diyor. Dinde reform caiz mi?

CEVAP
Mecelle’nin Dürer-ül-hükkam şerhinde, (Zamanın değişmesi ile, örf ve âdete dayanan hükümler değişebilir. Nassa dayanan hükümler zamanla değişmez) deniyor.

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Bazıları, yapacakları değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannediyorlar. Ortaya bid’atler çıkarıyorlar. Bid’atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) [Maide 3]

İslam'ı Anlamada Ve Yaşamada Doğrular Yanlışlar Bid'atler

Çoğumuzun bildiği bir hadis-i şerif var. Efendimiz s.a.v.buyuruyor ki:

“Kim güzel bir çığır açarsa, bu işin ve o çığırda yürüyenlerin sevabı (onlardan da eksiltilmeksizin) o kimseye verilir. Her kim de kötü bir çığır başlatırsa, bu işin ve o çığırdan yürüyenlerin günahı (onlardan da eksiltilmeksizin) kendisine yazılır.”

Yaşadığımız çağda, Allah’ın Son Elçisi’nin koyduğu bu ölçüyü bir kez daha, dikkatlice düşünmek zorundayız. Zorundayız, çünkü çığırlar, icatlar, akımlar, modalar çağında yaşıyoruz.

Günlük hayatta, sanatta, edebiyatta, giyim-kuşamda, ekonomide, fikir ve düşüncede çığırlar, akımlar... Yüzlerce, binlerce...

Bu çığırlar çağında dinî yaşantımız ve anlayışımız da nasibini almakta. Allah’ın Dini’ne mal edilen sayılamayacak kadar uygulama ve anlayış... Kafalarımız karışık; doğru ne, yanlış ne?..

İşte tam bu noktada karşımıza genellikle hatırlamadığımız bir kavram çıkıyor: Bid’at.

Şimdi bid’atı yeniden hatırlama, güzelini çirkininden ayırdetme vakti. Yanlışı doğrudan ayırmak için. Zihin ve gönül karmaşasından kurtulmak için...

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in hayatta olduğu “saadet dönemi”nde yüce dinimiz en güzel şekliyle yaşanmış, toplum ve fert plânında Yüce Allah’ın muradı en ideal tarzda hayata aksettirilmiştir.

EHL-İ SÜNNET'İ MÜDAFAA VE BİD'ATLERİ TENKİD

Takdîm edeceğimiz kitab, bir kısmı evvelden muhtelif zaman ve zeminlerde neşredilmiş, bir kısmı da ilk kez neşredilen te’lîf ve tercüme makâlelerden müteşekkil bir derlemedir. Makâlelerin tümü mâhiyet i’tibâriyle Ehl-i Sünnet müdafaası veya bid‘at tenkîdi sayılmasa da hepsinin, umûmiyetle, doğrudan veya dolaylı olarak bu mevzû etrâfında şekillendiği söylenebilir.

Kitab üç bölüme ayrılmış. Birinci bölümde toplam onsekiz makâle yer alıyor. Makâle yazarları umûmiyetle yabancısı olmadığımız isimler: (kitabdaki sıralanışına göre) Ahmed Ali Aksoy, Ahmed Akgündüz, Ali Nar, Said Ramazân el-Bûtî, Juan Ricardo Cole, Ebûbekir Sifil, Müfid Yüksel, Tahsin Görgün, Muhammed Reşâd, İbrahim Hatiboğlu, Osman Şimşek, Ayhan Tekineş, Bilgin Aydın, E. Sadettin Doruklu, Kutb Mustafa Senû, Nedim Yüksel, Yusuf Hanîf. Hepsi çok kıymetli olan bu makâlelerden ba’zılarını bahsetmek istiyorum.

Ahmed Ali Aksoy, bugüne kadar umûmiyetle ilmî/akîdevî yönden tenkîd edilen Yaşar Nuri Öztürk’ü aktüel cihetiyle ele alıyor ve yine ilmî bir şekilde tenkîd ve tahlîle tâbi tutuyor. Makâlede, 1415’de (1995) neşredilen İslâm Gerçeği adlı kitabdan hareketle Y.N.Ö.’ün fecî hatâları ve Moon tarîkati gibi ba’zı karanlık çevrelerle olan ilişkileri fevkalâde isâbetle tesbit ve teşhis edilmiş.

DİNDE REFORM NE DEMEKTİR

Avrupa dinde reform yaparak ilerledi. Bizim de aynı şeyi yapmamız gerekir" deniyor. Dinde reform ne demektir?

CEVAP
Reform, ıslah etmek, bozulmuş bir şeyi düzelterek, eski doğru haline getirmek demektir. Hıristiyanlık bozulduğu için reform yapıldı. Müslümanlık bozulmadığı için böyle bir hareket bozmak olur. Bunun için reform yapmak isteyenlerin, dinimizi içten yıkmak istedikleri anlaşılmaktadır.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid'at çıkarıyor, bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)

BİD'ATLER MAYIN GİBİDİR

Dinin bir emrini hiç yapmamaktansa, azını yapmanın bir zararı olur mu? Birkaç örnek vereyim:

1- Namaz rekatları çoktur. Her vakitte iki veya bir rekat kılsak, hiç kılmamaktan daha iyi değil mi?
2- Sünnet üzere sakal bırakmayıp yalnız çenede bırakmak, hiç bırakmamaktan iyi değil mi?
3- Kurban bayramında koç kesemedim, bir tavuk kestim, hiç kesmemekten iyi değil mi?
4- Üç arkadaş da, güçleri yetmediği için ortak bir koç kesmişler. Hiç kesmemekten iyi değil midir?
5- Tesbihleri 33 defa değil de 3 er defa çeksek, hiç tesbih çekmemekten iyi değil mi?

CEVAP
Bunlar ibadettir. İbadetleri değiştirmek, hiç yapmamaktan daha büyük günahtır. Çünkü hiç yapmamak belki tembellikten ileri gelebilir. Fakat ibadeti değiştirmek, kendi aklını beğenip Allah’ın emrini beğenmemekten ileri gelir. İbadet, Allah’ın gönderdiği Kitaba ve Peygambere uymak demektir. Bir insan, bir işi, Allah’ın emri olduğu için değil, kendi aklına uygun geldiği için yaparsa, Ona kulluk yapmamış, dinin emrini yerine getirmemiş olur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Her bid'at sapıklıktır.) [Müslim]

BİD'AT, SÜNNET VE FARKLI İCTİHAD

İmam-ı Rabbani, namaza dururken niyeti dil ile söylemek bid'at der. Bid’ati hasene’yi kabul etmez. Şimdi, dil ile niyet eden bid’at mi işlemiş oluyor? Bid’ati hasene diyen âlimler yanlış yolda mıdır?

CEVAP
Farklı ictihad rahmettir. Âlimin birisi bir meseleye bid’at öteki caiz, hatta sünnet diyebilir. Fıkıhta böyle sayısız mesele vardır. Yani müctehidlerin farklı ictihadları çoktur. İmameyne göre sünnet, imam-ı a’zama göre vacip olanlar var. Mesela bugünkü ikindi namazının başlama vakti imameyne göre bildirilmiştir. İmam-ı a’zama göre o vakitte ikindi kılınsa, vakti girmediği için sahih olmaz. Bu mezhep içinde olduğu gibi mezhepler arasında da böyledir. Mesela kurban kesmek, Hanefi’de vacip, diğer üç mezhepte sünnettir. Bayram namazı kılmak da öyledir. Deniz haşaratı yediği için Şafiileri kötülemek caiz olur mu? Şafii’de sünnet olan şey, Hanefi’de bid’attir. Mesela her farzdan sonra âyet-el kürsi okumak Şafii’de sünnet, Hanefi’de bid’attir. [Hanefi’de farzdan sonra değil, namaz bittikten sonra okumak sünnettir.] Farklı ictihadlardan dolayı âlimler suçlanmaz.

Namazda niyetin kalb ile yapılması dört mezhepte de farzdır. Sadece dil ile yapılması hiçbir mezhepte caiz değildir, kalbin de hazır olması lazımdır. Kalb ile beraber dil ile söylemeye izin verilmiş, hatta müstehab olduğunu bildiren âlimler de olmuştur. Namazda parmak kaldırmak da böyledir.

BİD'AT EHLİNİN İBADETİ

Bid’at ehlinin amelinin kabul olmayacağına dair hadis var mıdır? Bunun uydurma olmadığını nasıl bileceğiz?

CEVAP
İctihad ictihadla nakzedilmediği gibi, bir âlim başka bir âlimin kitabındaki hadise uydurma demekle o hadis öteki âlime göre de uydurma olmaz. Ayrıca birçok din adamı da sahih olmakla, kabul olmanın ne demek olduğunu bilmiyor. Aşağıdaki yazılardan bir kısmı bu konu ile ilgilidir. Bid’at ehlinin amelinin kabul olmayacağına dair birçok hadis-i şerif vardır. Bir tanesi şöyledir:

(Bir bid'at ehlinin namazı, orucu, haccı, umresi, cihadı, tevbesi, farzı, nafilesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz, hamurdan [yağdan] kıl çıkar gibi, dinden çıkması kolay olur.) [İbni Mace]

Hadika ve Berika’da (Bid'at ehlinin hiçbir ibadeti kabul olmaz) hadis-i şerifi açıklanırken, (İbadetleri sahih olur, fakat sevap verilmez) deniyor. Fasıkların ve bid’at ehlinin ibadetleri sahih olsa da kabul olmaz. Kabul olmaz demek, sahih olmaz demek değildir. Sahih olur, fakat sevabı olmaz [yani işlediği günahlar yüzünden sevabı azalır veya hiç kalmaz] demektir. (Redd-ül Muhtar)

Bir hadisin uydurma olup olmadığını imam-ı Buhari, imam-ı Müslim, imam-ı Gazali, imam-ı Rabbani gibi İslam âlimleri bilemiyorsa, biz nasıl bileceğiz? Resulullahın vârisleri olan bu âlimler, sahih ile uydurma hadisi ayıramayacak kadar, cahil mi? Yahut kasten uydurma hadis alacak kadar din düşmanı mı? Dini yeniden mi açıklayacağız? Mezhep imamlarımızı, hadis imamlarımızı, hâşâ biz mi sorguya çekeceğiz? Onlar dinimizi eksik olarak mı tanıttılar? (Kasten bana izafe ederek yalan söyleyen, hadis uyduran, Cehennemdeki yerine hazırlansın) hadis-i şerifini bilmiyorlar mı veya biliyorlar da önemsemediklerinden dolayı mı uydurma hadisi kitaplarına alıyorlar? Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis var demek, Resulullahın vârislerine çirkin bir saldırıdır.

BİD'AT EHLİ İLE DOSTLUK KURMAK

Bid’at ehli ile dostluk kurmakta mahzur var mı?

CEVAP
Bid’at ehli ile arkadaşlık yapmak, oturup onunla sohbet etmek caiz değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri (İyi biliniz ki, bid'at ehli ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, kat kat daha fenadır. Bid'at ehlinden yılandan, canavardan kaçar gibi kaçmak gerekir) buyurdu. (m.260)

Bid'at ehlinden başka herkese, dosta ve düşmana, Müslümana ve kâfire, daima güler yüz, tatlı dil göstermelidir. Bid'at ehline ve münafıklara ve açıkça günah işleyenlere tatlı dil ve güler yüz caiz olmadığı için, zaruret olmadıkça, bunlarla karşılaşmamaya, görüşmemeye çalışmalı, görüşülürse, zaruret miktarını aşmamalıdır. (Nikaye)

Bid'at ehli ile görüşmeyi yasaklayan hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
(Bid'at sahibine hürmet eden, İslamiyet’i yıkmaya yardım etmiş olur.) [Taberani]

(Bid'at ehline sert davran! Allahü teâlâ, onlara düşmandır.) [İbni Asakir]

(Onlardan kaçın! Sizi dalalete, fitneye düşürmesinler.) [Müslim]
(Hasta olurlarsa, ziyaretlerine gitmeyin!) [Ebu Davud]

(Karşılaşınca, onlara selam vermeyin!) [İbni Mace]
(Onlarla birlikte bulunmayın, birlikte yiyip içmeyin!) [Ukayli]

BİD'AT NEDİR, NE DEĞİLDİR

Bid’at nedir?
CEVAP
Bid'at, sonradan çıkarılan şey demektir. Bunlar ya âdette olur veya ibadette olur.

Âdette bid'at, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan şeylerdir. Âdette bid'at, bir ibadeti bozmazsa veya dinin yasak ettiği bir şey değilse günah olmaz. Âdette olan bid'at, ceket, pardesü giymek, çay ve kahve içmek gibi dinin yasak etmediği bir şey ise, günah değildir. Peygamber efendimizin papaz ayakkabısı ve Rum cübbesi giydiği hadis-i şerifle bildirildi. (Tirmizi)

Fen ve fen bilgileri dinde bid'at değildir. Fenni buluşlara sahip çıkmak, dinimizin emridir. (İlim Çin’de de olsa alın! Fen ve sanat, müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın) hadis-i şerifleri, kâfirlere uymayı değil, fenni onlarda bile olsa, arayıp bulmayı emrediyor. (Mevduat-ül-ulum)

İbadette bid'at, Resulullahın ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbadetlere bid'at karıştırmak büyük günahtır. Bid’ati sünnet diye işlemek haramdır. Bunların hepsini din diye, ibadet diye uydurmak veya dinin önem verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bid'attir. Bid'atlerin bazıları küfür, bazıları büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Her bid'at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim)

ÇAĞA GÖRE TEFSİR OLMAZ

"Kur'anı her çağda, o asrın teknolojisinin, ilminin ışığında yeniden tefsir etmek ve Allah’ın muradını açıklamak gerekir" diyerek Kur'an-ı kerimi asra uydurmaya çalışanlar var. Bu uygun mudur?
CEVAP
Tefsir, moda kitabı değildir. Her çağa, her asra göre değişik tefsir olmaz. Dinimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var ki çıkarılacak? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadığı için değişik, yeni bir tefsire ihtiyaç olmaz. Çünkü dine yeni bir şey eklemek bid'at olur. Dinimizin emirlerini değiştirmek kadar büyük sapıklık olur mu? Her çağa, her asra göre değişik tefsir yazmak demek, dini her asırda, bozmak demektir.

Kur'an-ı kerimin manasını Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Doğru tefsir kitabı Onun hadis-i şerifleridir. Tefsir âlimleri, tefsirlerini Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan naklederek meydana getirdiler. Bunların tefsirleri asra uygundur. Kur'an-ı kerimin emirleri, her asırdaki insan için aynıdır. Önceki asırlar için başka, sonraki asırlar için başka manası yoktur.

Şekilcilik iyi mi, kötü mü?

Bir ateist, “Müslümanlık şekilcilik dinidir. Namazın, orucun, haccın belli şekilleri vardır. Kâbe etrafında dönmek, şeytan taşlamak, kurban kesmek tam bir şekilciliktir” diyor. Çağa ayak uydurularak Müslümanlıktaki bu şekilcilik atılamaz mı? Dinde yeni gelişmelere uyulsa, düşünce sınırlandırılmasa, herkesin görüşüne uygun bir çözüm getirilemez mi?