Zehirli | Konular | Kitaplar

ahir zaman

RIHLE 8

Türkiye'nin ve dünyanın gündemi baş döndürücü bir hızla seyr eden gelişmeler etrafında şekillenirken Rıhle, yolculuğuna "sesli ve derinden" devam ediyor. 7. sayı, merhume annemin yoğun hastahane sürecine denk geldiği için "Sahabe" başlıklı o sayıya ve o sayı hakkında yazı yazma imkânı bulamamıştım.

Şu anda 8 sayı önümde ve bu sayıyla birlikte 2. cilt tamamlanmış oluyor. Müyesser kılana sonsuz hamd-ü senalar olsun…

"Modern zamanlar" diye kategorize ettiğimiz zaman diliminin, zamanın son kertesine, yani "ahir zaman"a tekabül ettiği gerçeği dikkate alındığında, insanlığın ve Ümmet-i Muhammed'in yaşadığı zihinsel ve pratik süreçlerin ne anlama geldiği şüphesiz daha net anlaşılacaktır. Hatta yaşadığımız durumu sağlıklı değerlendirmenin başka yolu yoktur!

Müctehid ne demektir ?

İctihad eden, çalışan çaba sarfeden; ihtiyaç hasıl olduğunda Kitap, Sünnet ve İcmadan hükümler çıkaran bilginlerdir.Fetva verebilmek için gerekli olan şartlar şunlardır :

1-Müslüman olmak; erkek, kadın farkı yoktur.
2-İyi niyet bulunmalıdır, halkın yararının bulunması bunun işaretidir,
3-Fetva veren ilim ve vakar sahibi olup, soğukkanlı ve dengeli birisi olmalıdır.
4-Fetva verilen konuda derin bilgi sahibi olmalıdır,
5-Fetva veren üzerinde hiçbir baskı olmamalı İslami manada "hür" olmalıdır.Siyasi yönetimlerden ve halktan müstağni olmayan kimsenin ictihadı ile amel edilemez.Allah Teala'nın indirdiği hükümleri çirkin görüp; kendi heva ve hevesleriyle hüküm icad eden tağuti güçlerle cihad etmek "farz-ı ayn"dır.Tağuti güçlerin velayetini kabul ederek; onlardan görev alan bir kimse "sadık ve adil" olma hasletini yitirir. Dolayısıyla velev ki müctehid seviyesinde ilme sahip bile olsa, o kimsenin "fetva"sı ile amel edilmez.[1]
6-Fetva verende hak ile batılı ayırt edebilecek kuvvet bulunmalıdır.Bu insanları tanımak, örf ve adetleri bilmekle ile olur.

AHMET HULUSİ’ NİN , İNSANI KÜFRE SOKACAK YANLIŞLARI

Kitapları Baştan başa kelime oyunları ve tüm gerçekleri inkâr eder nitelikte ve tahriflerle dolu olan. İnsanları yanıltıp inkâra götürücü ve bindörtyüz seneden beri gelen süzel inançları yok edici sözleri aşağıdaki bölümlerde tek tek açıklanacaktır.

Öncelikle Sayın Hulusi; Tüm kitabınızda Kur’an-ı Kerîm’e ve sağlam hadislere dayanan, peygamberimizden günümüze kadar sapasağlam en güzel şekilde gelen:

Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş Hoca Vatan’da yazıyor

Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş Hoca Vatan’da yazıyor. Dünkü yazısının başlığı “Faiz neden haram olsun?”, “Faiz neden bir suç olsun?” diye okuyucusunun sorusunu cevaplıyor. “Bunu insanları faizden uzaklaştırmak için birtakım kişiler uydurup Peygamberimizin ağzına koydular.

Peygamberimizin amcası Abbas, Mekke’de en büyük faizciydi.” Şimdi Hoca’ya Peygamberimizin Veda Hutbesi’ndeki “Faizin her türlüsü ayaklarımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de amcam Abbas’ın faizidir” beyanını ayıp da olsa Hoca’ya hatırlatalım. Yazının devamındaki eleştirilere katılmamak mümkün değil.

‘KOLAYLAŞTIRILMIŞ DİN’ ANLAYIŞI

Sanki Din bizi, ne halde bulunuyorsak o halde rahatlatmak ve her halükârda tercihlerimizi onaylamak için gönderilmiş gibi, hayatımızı Din’e göre değil, Din’i hayatımıza göre ayarlamanın peşindeyiz sürekli.

Günümüzde Ümmet-i Muhammed olarak yaşadığımız en önemli problemlerden birisi, küresel hale getirilmiş Batılı hayat tarzı ve düşünme biçimi karşısında nasıl hareket edeceğimizi bilemeyişimizdir.

Bu çerçevede yapılması gereken şey, dayatmalar karşısında küresel sisteme adapte olarak müslüman kalmanın yollarını aramak mıdır? Bu soruya “evet” cevabı verdiğimizde hareket tarzımızı ve alanımızı, doğrularımızı ve yanlışlarımızı küresel sistemin belirlemesine evet demiş olacağız.

Evet, ahir zamanda yaşadığımız bu hali, bir “geçici arıza durumu” olarak tespit edip, problemlere bu anlayış doğrultusunda cevap üretmeye çalışmak bir çözüm yolu olarak görülebilir. Ancak bir yandan bu yapılırken diğer yandan da yaşadığımız arıza durumunun düzeltilmesine çalışmak, bunu “nihaî hedef” olarak daima göz önünde tutmak bu işin olmazsa olmazıdır.

İMAM-I RABBANİ VE MEHDİ'NİN GELİŞ TARİHİ

İmam Rabbani Hz. Mehdi'nin, Peygamberimiz (sav)'in vefatından 1000 (bin) sene geçtikten sonra, “bin ile ikinci bin YIL arasında” geleceğini bildirmektedir:

Ancak beklenen odur ki; aradan bin sene geçtikten sonra bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin (faziletlerin, mükemmelliklerin) aslı zuhur edip onun zilletini örte.. Ve yüce bağlılığa değer veren Mehdi gelsin. Allah ondan razı olsun. (Mektubat-i Rabbani, 1/569)

Şeriatin teyit hasletleri, milleti tecdidi (yenilemesi) bu ikinci bindedir. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: İsa'nın (a.s.) Mehdi'nin (r.a.) bu bin içinde var oluşlarıdır. (Mektubat-ı Rabbani, 1/611)

Resulullah (s.a.v.)’ın ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (s.a.v.)'ın irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. Onların pek kemalli olmaları şunun içindir ki: Şeriatin takviyesi, pek tamam şekliyle hasıl ola. Aradan bin sene geçtikten sonra, Mehdi'nin gelişi de bunun içindir.

Hz.İsa Ve Hz.Mehdi Gelmeyecek Nidaları,Hz.İsa Ve Hz.Mehdi'nin Geliş Alametidir


Peygamberimiz (sav), sahih hadisleriyle hem manevi hem fiziksel özellikleri, hem de yapacakları icraatlarla Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi hakkında çok detaylı bilgiler vermiştir. Ancak kimi çevreler, hiçbir bilgi ve delile dayandırmadan bu iki mübarek şahsın gelişini reddetmeye çalışmaktadırlar. Bu amaçla, Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne geleceği beklenen, içerisinde bulunduğumuz bu dönemde, "Hz. İsa'nın öldüğü ve ikinci kez gelmeyeceği" yanılgıları gündeme getirilmektedir. Aynı şekilde Hz. Mehdi'nin gelişi de çeşitli açıklamalarla tevil edilmeye çalışılmaktadır. "Hz. Mehdi'nin geçmişte geldiği, Mehdiliğin bir şahsı manevi olacağı ya da Hz. Mehdi'nin hiç gelmeyeceği" gibi yanlış, Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle ve İslam alimlerinin açıklamalarıyla açıkça çelişen mantıklar öne sürülmektedir. Oysa burada gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir gerçek vardır:

"HZ. İSA VE HZ. MEHDİ'NİN GELMEYECEKLERİNİN SöYLENMESİ, ASLINDA BU MüBAREK ŞAHISLARIN GELECEKLERİNİ ORTAYA KOYAN öNEMLİ ALAMETLERDEN BİRİDİR."

Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyecekleri iddiaları, bu iddiaları öne sürenlerin gerçekte, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmesi ihtimalinden çok tedirgin olmalarından kaynaklanmaktadır.

HZ.İSA NASIL TANINACAK ? -1

(HZ. İSA’NIN KİŞİLİGİ VE FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ)

Hz. İsa, diğer tüm peygamberler gibi insanları doğru yola çağırmakla görevlendirilmiş Allah'ın seçkin bir kuludur. Ancak Hz. İsa'yı diğer peygamberlerden ayıran bazı özellikler vardır. Bunlardan en önemlisi O'nun halen ölmemiş, Allah Katına yükseltilmiş ve yeryüzüne tekrar geri gönderilecek olmasıdır.

Hz. İsa bundan yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış olan, Allah'ın dünyada ve ahirette seçkin kıldığı bir elçisidir. Hz. İsa'nın doğumu, hayatı ve Allah Katına alınması hep mucizevi şekillerde gerçekleşmiş, bu mübarek insanın hayatı Kuran'da ayrıntılı olarak haber verilmiştir. Allah Kuran'da birçok peygamberin kıssalarını bizlere bildirmektedir. Ancak Hz. İsa çeşitli yönleriyle diğer peygamberlerden farklı bir konuma sahiptir. Allah'ın üstün ilimlerle desteklediği bu değerli kulu daha beşikteyken konuşmuş, dünyada kaldığı süre içerisinde çevresindeki insanlara büyük mucizeler göstermiştir. Onun bu özel durumunun diğer bir delili de, Allah Katına alınışı ve tekrar dünyaya gönderileceğine dair Kuran'da önemli işaretlerin olmasıdır. (Nisa Suresi, 156-159; Al-i İmran Suresi, 55; Maide Suresi, 117; Zuhruf Suresi, 57-61; Al-i İmran Suresi, 45-48; Maide Suresi, 110; Al-i İmran Suresi, 59; Meryem Suresi, 33) Bu ayetlerin bir tanesinde “Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir.

HZ.İSA NASIL TANINACAK-2

İçinde yaşadığımız ahir zaman, tüm iman sahipleri için çok kutlu ve müjdeli bir dönemdir. Çünkü, Rabbimiz'in ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde iki bin yıl aradan sonra, ahir zamanda Hz. İsa'nın yeniden dünyaya gönderileceği müjdelenmiştir. Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez gelişinde tanınmasını sağlayacak en önemli özelliklerinden biri ise icraatları olacaktır. Hz. İsa, hiçbir şekilde taklit edilmesi mümkün olmayan bu icraatlarını yerine getirerek, Allah'ın izniyle Hz. Mehdi ile beraber dünyada Altınçağ'ın yaşanmaya başlanmasına vesile olacaktır.

Hz. İsa, doğumuyla ve gösterdiği mucizeleri ile kutlu bir peygamberdir. Allah, Hz. İsa için özel bir kader belirlemiş ve bu kader doğrultusunda, inkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmek için kurdukları tuzaklarını bozmuştur. İnkar edenler, Kuran'da açıkça bildirildiği üzere, Hz. İsa'yı öldürememişler, ancak onlara bu durumun bir benzeri gösterilmiştir. (Nisa Suresi, 157) Allah Hz. İsa'yı, bilinen biyolojik anlamda canını almadan Kendi Katına yükseltmiştir ve Hz. İsa ikinci kez yeryüzüne gelecektir. Ancak Hz. İsa ikinci gelişi sırasında, aşağıda da açıklayacağımız gibi, önceleri çok az sayıda kişi tarafından tanınacak ve cemaati oldukça az kişiden oluşacaktır.

İSKENDER EVRENESOĞLU (Sahte Mehdi)

Âhirzamanda, kıyametin kopmasına çok az bir zaman kala Allah-u Teâlâ’nın ümmet-i Muhammed’in başına gönderdiği bir komutan olan Hazret-i Mehdi, âdil bir idareci, dirayetli bir önder, şecâatli bir kumandandır. O doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm’ın vekâletini taşıyacak, onun hilâfetini, onun vazifesini yapacak. Garip duruma düşen İslâm’ı, gariplikten kurtarmaya çalışacaktır. Çünkü bunun için gönderilecek. Allah-u Teâlâ onu muzaffer edecektir.

Mehdi; kelime olarak hidayet kökünden gelir. Allah’ın hidayetine ermiş mânâsını taşır, Allah’ın izniyle hidayete erdirecek mânâsını da ifade eder.

Mehdi Aleyhisselâm hakkında çok sayıda Hadis-i şerif nakledilmiştir. Âlimler bunu mütevatir kabul ederler. Resulullah Aleyhisselâm’dan beri, müslümanlar âhir zamanda, Ehl-i beyt’e mensup bir zâtın çıkıp dini güçlendireceğine, adaleti hâkim kılacağına, müslümanların ona tâbi olup İslâm beldelerinde hâkimiyet kuracağına, bu kimseye Mehdi denileceğine inanmış ve bu âli zâtın gelmesini beklemektedirler.

Hadis-i şerif’lerde ifade edildiğine göre İsa Aleyhisselâm ile Mehdi Aleyhisselâm aynı zamanda çıkacak ve İsa Aleyhisselâm, Hazret-i Mehdi’ye yardımcı olacak, birlikte Deccâl’i öldüreceklerdir. Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın, Hazret-i Mehdi’nin arkasında namaz kılacağı rivayet olunmuştur.

SAHTE PEYGAMBER 'AHMED KADİYANİ'

Takdim

Hemen her devirde; Peygamber Efendimizin sahih hadislerinde haber verdiği ‘mehdiyet’ kavramını suistimal edenler olmuştur. Hak adına hakkın ihlal edildiği bu mesele, günümüzde de bazı tezahürleri ile karşımıza çıkmaktadır.

Öyle ki; mevzu da, mevzunun kahramanları da, insanları saptırmak için kullandıkları yol ve yöntemler de hep aynı ve bütün sahtelikleri ile asrın serencamında işin içyüzünü bilenlere bütün açıklığı ile sırıtmaya devam etmektedir.

Bu zevatın mehdiyetlerini ilan etmekle kalmayıp, yer yer bulunduklarını iddia ettikleri makam adına; dinin hükümlerini gevşeterek uydurdukları hezeyanlarla, cahil insanımızı bozdukları da görülmektedir.

İşte halkı aldatarak, kendileriyle birlikte dalalete sürükleyen tüm bu şarlatanları, tarihin kirli yapraklarından arayıp bulduğumuz Ahmed Kadiyani’nin şahsında inceleyeceğiz. Zaman zaman duyduğumuz diğerlerine, Gulam Ahmed, sadece bir örnek.

***

Kadiyanîlik, 19. yüzyılın sonlarına doğru, Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî tarafından kuruldu. Mirza Gulam Ahmed, 1840 yılında Pencâb eyaletine bağlı Kadiyan'da doğdu. 6 yaşında tahsil hayatına başlayan Gulam Ahmed, 18 yaşlarına kadar Kur'an-ı Kerim, Farsça, Arapça mantık ve felsefe dersleri aldı. Babasından da hekimlik mesleğine ait bazı bilgiler öğrendi.

İmam-ı Rabbani Hazretleri,dörtyüz sene önce buyurdu ki

(İslam âlimleri, bugün garip oldu, azaldı. Şimdiki tarikatçıların yoluna bid'atler karıştığı ve bu yolu bozdukları için, Resulullahın sünnetine sarılmış olan büyük âlimleri, bu millet tanımaz oldu. Bu bilgisiz kimseler, milletin kalbini, bu bid'atleri ile kazanmaya çalıştılar. Böyle yapmakla dini yayacaklarını, hatta İslamiyet’i olgunlaştıracaklarını sandılar. Hâşâ öyle değildir. Bunlar, dini yıkmaya çalışıyorlar. Allahü teâlâ bunları doğru yola kavuştursun! Şimdi büyük âlimlerden bu ülkede pek az kalmıştır. İslamiyet’i sevenlerin, bu âlimlerin kitaplarının bildirdiği yolda gitmeleri gerekir.) [c.2 m.62]

Hadis-i şeriflerde (Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar), (İlmin azalması âlimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar, halkı yoldan saptırırlar) ve (Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur) buyuruldu. İnsanların en iyileri olan âlimlerin yazdıkları kitapları beğenmeyip, bozuk asrın bozuk insanların kitaplarına aldanmaktan sakınmalıdır! (Hadika)

Din yeni gelmedi. Hem de kâmil olarak geldi. Eksik olarak gelmedi. İslamiyet saf, berrak şekildedir. İslami ilimler, nakli ve akli ilimler olmak üzere ikiye ayrılır. Nakli ilimler, yani din bilgileri zamanla değişmez, kıyamete kadar hep aynıdır. Zamanla değişen, âdetler ve fen bilgileridir. Nakli ilimlerin saf, berrak, bid’atsiz şekli geridedir.

Ahirzaman Ve Müjdelenen Ehli Sünnet

Peygamberimiz (sav) kıyamet öncesinde, savaşların, çatışmanın, kargaşanın, adaletsizliğin, zulmün, fitnenin artacağı, tüm dünyanın büyük bir kaos içine sürükleneceği bir dönemin yaşanacağını; bu dönemin ise adaletin, barışın, huzurun, sevginin, hoşgörünün, bolluğun ve bereketin hakim olacağı Altınçağ’ın habercisi olduğunu bizlere bildirir.

Kutlu Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bu dönemi ehl-i sünnet olan Müslüman için bir müjde olarak bildirmiştir. İslam’ın bir dönem uygulamalarında yanlışlara düşülmesinin ardından tekrar aslına kavuşacağı bir dönem olan ahir zaman, günümüzde tüm açıklığı ile yaşanmaktadır. Hz. Peygamber (sav) efendimizin 1400 sene evvelinden bildirmiş olduğu her haber gerçekleşmiş ve gerçekleşmeye de devam etmektedir.

Peygamberimiz (sav)'in verdiği bilgilere göre ahir zamanın ilk devresinde Allah'ı inkar ederek ateizmi ve dinsizliği telkin eden bir takım felsefi sistemler nedeniyle insanlar arasında büyük bir bozulma yaşanacaktır. İnsanlık yaratılış amacından uzaklaşacak, bunun sonucunda büyük bir manevi boşluk ve ahlaki bozulma oluşacaktır. Büyük felaketler, savaşlar ve acılar yaşanacak ve tüm insanlar bu sıkıntılara son verebilmek için "nasıl kurtuluruz?" sorusunun cevabını arayacaklardır.

İmanı kurtarmanın çaresi

(Dinin onda birini yapan kurtulur) anlamında bir hadis varmış. Yani on farzdan birini yapan ve on haramdan birinden kaçan kurtulacak mıdır?

CEVAP: O hadis-i şerifin meali şöyledir: (Ey eshabım, siz öyle bir zamandasınız ki, dinin emir ve yasaklarının onda birine uymazsanız helak olur, Cehenneme gidersiniz. Öyle bir zaman gelecek ki, emir ve yasakların onda birine uyabilen, Cehennemden kurtulur.) [Tirmizi, Taberani]

Bir başka hadis-i şerif meali de şöyledir: (Siz öyle bir zamandasınız ki, âlimleri çok, hatipleri azdır. Bugün bildiğinin onda birini terk eden helak olur. Bir zaman gelecek ki, bilenler az konuşanlar çok olacaktır. O zamanda, dinin emir ve yasaklarının onda birine uyan kurtulacaktır.) [İ. Ahmed]

Müslüman için zor asırlar

Kıyamet yarın kopacak, öbür gün kopacak diye tarih verenlere itibar etmemelidir. Çünkü dünyada Müslüman bulunduğu müddetçe kıyamet kopmayacaktır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Allah diyen bir kimse kaldığı müddetçe kıyamet kopmaz.) [Müslim]