Zehirli | Konular | Kitaplar

DÖRT İNCİL

M.S. IV. asrın ortalarında, daha önce ortaya çıkan yüzden fazla İncilin seçilerek dörde indirilmesi, esas itibarı ile Yahudi geleneğinin devamı mahiyetindedir.

Nasıl ki Tevrat için dört ayrı kaynak varsa, ona paralel olarak İnciller için de dört ayrı yazar vücuda getirilmiştir. Yapılan ilmî araştırmalar Tevratın, Yahvist, Elohist, Rahip ve Tesniye olmak üzere dört ayrı kaynağının olduğunu ortaya koymuştur. Karşılaştırmalı olarak yapılan araştırmalar, Tevratın bu kaynakları ile, İncillerin yazarları arasında çok dikkate değer benzerlikler bulmuşlardır. İncillerde anlatılan Hz.İsa'nın hayat hikayesinin, bazı noktalarda Tevratta anlatılan Hz. Musa'nın hayat hikayesine benzemesi tesadüf değildir. Tevratın dört kaynağı ile, İncillerin karşılaştırılması sonunda Markos'un Yahvist kaynağa, Luka'nın Elohist kaynağa, Matta'nın Tesniye kaynağına ve Yuhanna'nın Rahip kaynağına benzerlik gösterdiği tesbit edilmiştir.

Yapılan araştırmalar sonunda İncil yazmalarında birçok karışıklıkların, yanlışlıkların ve farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır. Yahvist kaynağa çok benzeyen Markos İncilindeki rivayetler, gerçekte Hz. İsa'ya ait rivayetler olmaktan çok, asırlarca süren bir zaman zarfında bir araya getirilmiş efsane ve hikayelerin, Hz.İsa'ya adapte edilerek yazılması ile ortaya çıkmış rivayetlerdir.

Hristiyanlıktaki Havarilerin sayısının oniki olması da bir tesadüf değil, aksine Yahudi geleneğini yansıtan bir hadisedir. Yahudiliğe göre bazı rakamlar kutsaldır. Özellikle oniki rakamı çok kutsaldır. Çünkü Yahudi kavmini oluşturan Hz.Yakub'un oğullarının sayısı onikidir. Hristiyanlıkta Havarilerin sayısının oniki olarak tesbit edilmesi, Yahudilikteki oniki rakamının kutsallığı geleneğinden ilham alınarak yapılmıştır.

Hristiyan ananesine göre İnciller, Hz. İsa zamanında yazılmamıştır. O, daha önce belirtildiği üzere, İslâmiyet ve Yahudilikte olduğu gibi vahiy alarak bir kitap ortaya koymamıştır. Çünkü onun ilâh olarak buna ihtiyacı yoktur. Hz. İsa'dan sonra İncilleri kaleme alan yazarlar, vahiy kanalı ile bu İncilleri yazmışlardır. Onlar, incilleri yazdıkları sırada ruhul-kudüs bedenlerine nüfuz etmiş, yazarken onları hata etmekten korumuştur. Dolayısı ile bu kitaplar eksiksiz ve kusursuzdur, kendilerinde bir yanlışlık ve noksanlık yoktur. Hristiyan ananesinin bu iddiasını bizzat Yuhanna İncili çürütmekte, İncillerde birtakım eksikliklerin olduğunu itiraf etmektedir. Bu konuda Yuhanna şunları söylüyor: "İsa kendi şakirtleri önünde daha başka birçok alâmetler yaptı ki, bu kitapta yazılmamıştır.", " İsa'nın yaptığı daha başka çok şeyler vardır; eğer birer birer yazılmış olsalar, yazılan kitaplar dünyaya bile sığmazdı sanırım".

Birinci pasajda geçen ifadeye göre, Hz. İsa'nın yaptığı mucizelerden bir kısmını Yuhanna, İnciline almamıştır. Yani iddia edildiği gibi Yuhanna İncili tam değildir, onda bazı noksanlıklar vardır, bazı mucizeleri Yuhanna yazamamıştır. İkinci pasaja göre eksiklik sadece Yuhanna İncilinde değildir, aksine bütün incillerde de eksiklikler vardır. Çünkü Hz. İsa öylesine çok şeyler yapmıştır ki, bunları yazmaya sayfalar, kitaplar ve ciltler yetmemektedir. Şayet Hz.İsa'nın mucizeleri tam olarak yazılmak istense imiş, ortaya çıkan kitaplar dünyaya sığmazmış. Aslında üç yıllık dönemde onun yaptıkları, düzenli bir şekilde yazılsa en kötü ihtimalle bir kaç ciltlik bir kitaba haydi haydi sığar, ama biz bu konuda Yuhanna'nın ifadesini doğru kabul etsek bile bundan, diğer İncillerin de Hz.İsa'nın hayatını ve mucizelerini yazma hususunda eksik kaldıklarını tesbit ederiz. Demek ki dört kitapla sınırlandırılmış olan İnciller, Hz. İsa ile ilgili her şeyi tam olarak kendilerinde toplayamamışlardır, kendilelerinde eksiklik ve noksanlık vardır. Öyleyse bunlar nasıl ilâhî ilhamla ruhul kudüs'ün denetiminde hatasız ve noksansız yazılmış oluyorlar? Bu, anlaşılacak gibi değildir.

Daha önce temas ettiğimiz vahiy konusuna yeniden dönmek, İncillerin ve Yeni Ahidin diğer kitaplarının yazarlarının vahiy veya ilhama mazhar olup olmadıklarını daha detaylı bir şekilde incelemek icabediyor. Hz. İsa'nın, kendisine iman edenler arasından seçtiği üç grup vardır. Birinci grupta " Havariler" yer almaktadır. Bunlar en üst grupta olup sayıları onikidir. İkinci grupta "Yetmişler" yer almakta olup, bunlar isimlerinden de anlaşılacağı gibi yetmiş kişidirler ve ehemmiyet bakımından ikinci sırada yer almaktadırlar. Üçüncü grupta "Yüzyirmiler" yer almaktadır ve bunlar, önem bakımından üçüncü sırada yer almaktadırlar. Görüldüğü gibi Havariler, Hz.İsa nezdinde en önemli insanlar olup, Hristiyanlıkta birinci derecede fazilet sahibi ve en üstün kimselerdir.

Dolayısı ile eğer vahiy ve ilham gelecekse, öncelikle Havarilere gelmesi gerekirdi. "Yeni Ahidin bütün kitapları vahiy ürünü olarak eksiksiz ve hatasız olarak yazılmıştır." denilince ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. En azından iki İncilin yazarının Havari olmadığı, Yetmişlerden ve Yüzyirmilerden olmadığı bilindiğine göre, Hz. İsa'ya şu veya bu isimle öğrenci olmayan bazı kimselere de ilham gelmiştir. Yeni Ahidin diğer kitaplarından bir kısmının yazarları için de aynı şey sözkonusudur. Bunun yanısıra Havarilerden büyük bir kısmının adı, İncil veya diğer kitapların yazarı olarak geçmemektedir.

Havarilere veya Hz.İsa'nın direkt olarak öğrencileri olan diğer kimselere vahiy gelmedi mi? Gelmişse bu ne biçim bir vahiydir? Niçin bu vahiyler diğer bir kısmında olduğu gibi kitap haline getirilmemiştir? Bunlar kitap haline getirilmeyince, daha sonraki nesiller bu vahiylerden mahrum bırakılmış olmuyorlar mı? Vahiy ve ilhama en yakın insanlar Havariler oldukları halde, neden bunlardan bir kısmının kitabı yoktur? Yoksa bunlara vahiy gelmedi mi? Hz. İsa'ya fiilen öğrenci olmayan birçok kişi (Bunların arasında Pavlos da vardır), kitap yazdığına göre, bunlara mutlaka vahiy gelmiş olmalıdır. Havariler, Yetmişler ve Yüzyirmiler dururken, bunların büyük bir çoğunluğuna vahiy gelmemişken, Hz. İsa'ya fiilen şakirt olmayan bu kişilere nasıl vahiy gelebiliyor? Yoksa Hristi-yanlığa göre her insana vahiy gelebilir mi? İlham veya vahyin herhangi bir sınırı var mıdır? Eğer yoksa,kendisine vahiy geldiğini iddia eden herkesin kitap yazması nasıl engellenecektir? Nitekim Hristiyanlık tarihinde vahiy veya ilham aldığıni iddia eden birçok kişi ortaya çıkarak İnciller ve Risaleleler yazmış, bu yüzden sahih kitap, sahte kitap kavgaları asırlarca Hristi-yanlığı meşgul etmiştir.

Vahiy veya ilhamın, bir insana nasıl ve hangi şartlarla geleceği tam olarak tesbit edilmezse, ortaya çıkan kitapların sahihliği veya sahteliğinin tesbiti imkânsız hale gelir. Daha önce sormuş olduğumuz sorulara bir soru daha ilâve ederek şunu da sorabiliriz: Yoksa kitap yazmak için vahiy veya ilham almak şart değil mi? Eğer şart değil ise, o zaman bu kitapların dinî kitaplar olarak masumiyet, hatasızlık ve eksiksizlik yönünden değerleri nedir? Bu kitaplar vahiy ürünü olmadıkları halde nasıl hatasız ve noksansız olabiliyorlar?

Hristiyan müelliflerden Rîs, Hristiyanlığın Kutsal kitaplarının vahiy ürünü olup olmadıkları konusunda şunları söylüyor: "İnsanlar kutsal kitapların vahiy ürünü olduğunu söylüyorlar, bu hakikate aykırı ve yanlıştır. Bu fikrin yanlışlığını maddeler halinde şöyle ispatlayabiliriz.

1- Matta İncilinin onuncu babının 19 ve 20. ayetlerinin, Markos İncilinin onüçüncü babının l1. ayeti ve Resullerin İşlerinin yirmi üçüncü babının 1-6. ayetleri ile karşılaştırılması sonunda bu üç kitap arasında açık bir çelişki görülüyor. Bu kitaplarda böylesine çelişkilerin bulunması, bunların vahiy ürünü olmasını engeller.

2- Kudüs toplantısında yapılan münakaşalar arasında, Havarilere vahiy veya ilham gelip gelmediği konusu açıkça yer almıştır. Eğer onlar kesin olarak vahiy alsalardı, bizzat Havarilerin de iştirak ettiği bir toplantıda bu tür münakaşaya lüzum kalmazdı. Dolayısı ile bu durum, onların ilham alma konusundaki kesinliği ortadan kaldırmaktadır".

Hristiyan yazar Rîs'in bu ifadesine göre, Yeni Ahid mecmuası içinde yer alan bütün kitapları ilham veya vahiy ürünü kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca diğer bazı Hristiyan kaynakları da Matta'nın İncilinin vahiy ürünü olmadığını söylediklerini görüyoruz. Yine bir kısım Hristiyan araştırmacılar, Yuhanna'nın İncili ile bütün risalelerin vahiy ürünü olmadıklarını söylemektedirler.

İşin aslına baktığımız zaman İncillerin ve Yeni Ahidde yer alan diğer kitapların sahih ve güvenilir sayılabilmesi için onların, bir peygamberden gelen sağlam senetli kitaplar olması gerektiğini görürüz. Bu senedin, ilk sahibinden itibaren bize ulaşıncaya kadar rivayet silsilesinde herhangi bir kopukluğun olmaması, bitişik senedle, hiçbir değişikliğe uğramadan gelmesi gerekmektedir. Kendisine vahiy geldiği vehmedilen bazı şahısların mücerred zan ve vehimleri, bunların kitaplarında söyledikleri şeylerin doğruluğunu ispat için kâfi değildir. Yine bazı mezheplerin mücerred iddiaları da, bunların dediklerinin doğruluğunu ispat etmez. Hristiyanların kutsal kitaplarının hiçbirinde tevatür yolu ile nakil ve ana kaynağa ulaşma yoktur. Onların dinî ve dünyevî her konuda dayandıkları tek şey, senetsiz ve mesnedsiz olarak anlatılan hikayeler ve yalan yanlış bazı bilgilerdir.

İncillerin ve Risalelerin çokluğu, onların yazarlarının hedef ve maksatlarının değişik olması, bu kitaplar arasında gerek metin ve gerekse ma'na bakımından büyük farklılıklar meydana getirdiği gibi, sıhhat yönünden de onlar üzerinde büyük şüpheler uyandırmıştır.

İnciller senet bakımından incelendiği zaman, kilisenin, onların doğruluğu, nakilde güven ve emniyet yönünden en üst düzeyde oldukları şeklindeki iddiasının aksine, bunların bırakın sağlam senedi, hiçbir senede sahip olmadıklarını görürüz. Bunların güven dedikleri şey, kendilerine ilham geldiğini iddia ettikleri kimselerin vahiy yolu ile bu kitapları aldıkları şeklindedir.

Hristiyanların iddiasına göre ruhu'l-kudüs yazarlara tecelli etmiş, onların bedenlerine hulûl etmiş ve onlar tamamı ile ruhu'l-kudüs ile dolmuşlar, dolayısı ile konuşurken kendilerine ait olmayan bir dil ile konuşmuşlar, yazarken de kendilerine ait olmayan ve vahyin yönlendirdiği bir elle yazmışlardır. Hristiyan geleneğinde yazarlardan Havari olmayanlar, Havarilerin öğrencileri sayılarak vahye yakın gösterilmişlerdir. İncil ve Risale yazarları, imana davet etmek üzere yazmaya başladıklarında yanlız değildiler, ruhu'l-kudüs onlarla beraberdi, onlar insanlarla konuşurken, kendiliklerinden değil, Hz.İsa'dan gelen bir hikmetle konuşmuş oluyorlardı. Dolayısı ile onların bütün sözleri ve yazdıkları hak ve gerçek oluyordu. Onlar bilgi ve hikmeti bu şekilde doğrudan doğruya Hz.İsa'dan ve ruhu'l-kudüs'ten alınca, insanların onlara mukavemeti kalmaz ve zorunlu olarak onlara inanırlar.

Hristiyanlara göre İncillerden şüphe edenler, doğru yoldan sapmış ve haktan uzaklaşmış kimselerdir. Çünkü Hz. İsa, talebelerini yer yüzünde asla yanlız bırakmamış, hep onlarla beraber olmuş, onları desteklemiş ve yardımcı olmuştur. Dolayısı ile Hz.İsa'nın öğrencileri, Allah'tan ve ruhu'l-kudüsten vahiy alan ve mucizelerle desteklenen elçilerdir. Bütün bunlardan sonra kim bu incillerden ve onların vahiy mahsûlü olmasından şüphe etmeye cesaret edebilir? Bu kitapların yazarları sıradan adi insanlar olmayıp, ruhu'l-kudüs'le dolu, ilâhî vahye mazhar olmuş elçilerdir, Hz.İsa onları takdis ve teyid etmiştir. Herhalde bütün bu meziyetlerden sonra kimsenin, bu İncillerden şüphe etmeye mecali ve cesareti kalmaz.

Hristiyanlar, İncillerin yazılmasında ve onların naklinde güven unsurunun olduğunu ispat için, Hz.İsa ile İncil yazarları arasındaki vaktin fazla uzun olmadığını, bu kadar kısa vaktin, sözlü rivayetlerin unutulması için yeterli olmadığı iddiasını ileri sürmektedirler. Onlara göre yazarlar, Hz.İsa'nın hayatının canlı şahitleridirler, onlar gözleri ile görerek yazmışlardır. Böyle olunca onlar nasıl yanlış yazabilirler?

Bütün Hristiyanlar, incillerin güvenilirliği konusunda binbir yoldan delil getirmeye çalışmalarına rağmen, aslında ellerinde bunu ispatlayacak (mücerred iddiaların dışında) hiçbir şeyleri yoktur. İnciller üzerinde senet tenkidi yapmak isteyen bir kişi, İncillerin en eski nüshalarının M.S. dördüncü yüzyıla ait olduğunu görür, daha önceki tarihte yazılmış bir metin bulmak mümkün değildir. Daha önce belirttiğimiz gibi, Hz. İsa ve İncil yazarları ile, elde mevcut en eski nüsha arasında en az üç asırlık bir zaman boşluğu vardır.